“Andolsun biz insanı, çamurdan (süzülüp çıkarılmış) bir özden yarattık.” Mü’minun, 23/12.
Rabbim insan ruhuna binit olarak hizmetimize verdiği bedenimizi çamurdan süzüp yarattığını ifade ediyor.
Yüce Allah o çamurdan süzüp binek olarak verdiği bedeni komuta edecek ruhu ise kendinden üflediğini bildiriyor:
“Bir zamanlar Rabbin meleklere buyurdu: ‘Ben kuru çamurdan, biçimlendirilmiş balçıktan bir insan yaratmayı diledim. Hilkatini tamamlayıp da ruhumdan üflediğim zaman ona hemen secde edin!’ Bütün melekler derhal secde ettiler.” Hicr, 15/28, 29.
Ruhun kumandanlığında bedeniyle imtihan için dünyaya indirildi insan…
İmtihana her açıdan hazır ve konsantre olabilmesi için büluğ çağına kadar hazırlanma süresi verildi.
Ve… İmtihan başladı.
İman/Küfür, Takva/Fücur, İyi/Kötü, Cennet/Cehennem, Ruh/Madde, Nur/Zulmet…
Zıtlar arasında sürekli tercih durumunda olan insan.
Tercihleriyle insan kalan, insan kaldıkça melekleri geride bırakan derecelere yükselebilen ya da hayvanlardan daha aşağı (bel hüm adall) derekelere yuvarlanan bir potansiyele sahibiz.
Bir taraftan Rabbimden üflenen ruh bize ulvi maksatlar, cennetin dünyadaki misallerine bize davet ederken; diğer taraftan çamur tarafımız bizi bataklığın insanı aşağı çekmesi gibi paçalarımızdan asılıyor.
Bu mücadelede aktif bir akla, selim bir kalbe, temiz bir vicdana ihtiyacımız var.
Aklın aktif, kalbin selim ve vicdanın temiz olması için süreklilik arz eden bir biçimde; üç okumaya, iki dinlemeye, bir yazmaya, bazen konuşma gibi mecburiyetlerimiz var.
Peki, üç okuyup, iki dinleyip, bir okuyup, bazen konuşurken neyi hedefleyeceğiz ve neye ulaşacağız?
Tezekkür: İlk yaratıldığımız ve “elestü bezm”inden bugüne geçmişi öğreneceğiz.
Tefekkür: Kıyamete, cennete/cehenneme, sırata, Cemalullah’a uzanan yolu, geleceği ufukta görmek.
Taakkul: Aktif bir akıl, selim bir kalp ve temiz vicdanla tezekkürle edindiğimiz mazi bilgisi ve tefekkürle kazandığımız tefekkür bilgisini birbirine sağlam bir şekilde bağlamak.
Tedebbür: Tezekkür ve tefekkürü bağlayarak taakkulla sahip olduğumuz birikimle günümüz ve geleceğimize dair tedbirler almak.
Balçıktan süzülerek çıkarılmış bedenin sürekli bizi davet ettiği aşağılar ile ruhumuzun sürekli davet ettiği yüksekler arasında bir denge de hayatımızı tamamlamaya çalışmalıyız.
“Allah’ın sana verdiğiyle ahiret yurdunu da ara. Dünyadan da nasibini unutma.” Kasas, 28/77.
Ayetiyle Rabbimiz bize sadece ruhu değil bedeni de dikkate almamız gerektiğini söylüyor.
Meşru daire bedenin istediği keyfe kâfidir, harama ihtiyaç yoktur.
İslam, denge dinidir.
Kâinat bir denge, bir mizan üzerinde, altın oranla yaratılmıştır.
Bize düşen bu denge ile her dakikamızı hem beden hem de ruhumuzun tatmin olduğu bir hayat yaşamak.
Dünya toprağın çamurun ana vatanı, ruh ise imtihan için gönderilmiş misafir, muhacir, gurbetçi.
Bu sebepten ruh bazen zorlanıyor beden karşısında, ofluyor, terliyor, feryat ediyor…
Bu yüzden Cengiz Aytmatov “Zor olan her gün insan kalmaktır” diyor.
Ama işin ucunda cennet var, ebedi saadet var, Cemalullah var.
Bu yüzden kâinatın şifresi sabır.
“Allah sabredenleri sever” Al-i İmran, 3/146 , “Allah sabredenlerle beraberdir” Bakara, 2/153, “Sabredenleri müjdele” Bakara, 2/155, “Rabbin için sabret” Müddessir, 76/7 gibi ayetlerde beden ruh dengesinin zorluğuna ama aynı zamanda değerine işaret ediyor.
Evet! Toprak bizi çağırıyor ve çağrıya mecburen icabet edeceğiz.
İcabet ettiğimizde bizi en hızlı bir şekilde toprağa gömecekler en sevdiklerimiz.
Önemli olan toprağa bize temiz teslim edilmiş olan kalbi, aynı temizlikte emanet sahibine iade edebilmek.
“O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar!” Ancak Allah’ın huzuruna tertemiz bir kalple gelenler kurtulur!” Şuara26/88-89.
“Sanma ey hâce ki senden zer ü sîm (altın/gümüş) isterler
Yevme la yenfeu da kalb-i selim isterler.” Bağdatlı Ruhi (v.1605)
“Toprak bizi çağırıyor”, eyvallah gideceğiz; önemli olan şu ki: Temiz geldik, temiz gidelim.