Aydınlar Ocağında Bediüzzaman Said Nursi’yi anlattık.

Konya Aydınlar Ocağı’nın Salı Sohbeti’nde Bediüzzaman Said Nursi’nin mücadele hayatı, fikirleri ve takipçileri anlatıldı. Sohbetine, Uğur Mumcu’nun “Bilgi sahibi olunmadan fikir sahibi olunmaz!” şeklindeki sözleriyle başlayan yazar Cemil Paslı, ülkemizde bilgiye ulaşmadan çeşitli fikirler ortaya atıldığını ve bunun insanımıza zarar verdiğini söyledi. Bediüzzaman’ın 1876’da Bitlis’in Hizan İlçesine bağlı Nurs köyünde doğduğunu hatırlatarak 23 Mart 1960 tarihinde bir otel odasında vefat ettiğini kaydeden yazar Cemil Paslı, Bediüzzaman’ın daha çok mücadele hayatı ile fikirleri üzerinde durdu.

Hayatından kesitler sunan ve büyük bir bölümünün sürgünler ile Medrese-i Yusufîye olarak adlandırdığı cezaevlerinde geçtiğini kaydeden Cemil Paslı, “İstanbul’un İngilizler tarafından işgali üzerine Hutuvât-ı Sitte adlı bir eser yayınladı. Bu eser yüzünden işgal kuvvetleri tarafından gıyabında ölüm cezasına mahkûm edildi” dedi. 1922’de Ankara’ya çağrılarak TBMM’de merasimle karşılanan Bediüzzaman Hazretleri’nin, kendisine yapılan Şark Umumi Vaizliği, milletvekilliği ve Diyanet İşleri Başkanlığı tekliflerini reddederek 1923 senesinde Ankara’yı terk ettiğini söyledi. Bediüzzaman’ın 1925’deki Şeyh Said İsyanı’ndan sonra Burdur’a, 1926’da Barla’ya, 1934’de Isparta’ya sürüldüğünü sözlerine ekleyen Paslı, Eskişehir’de; Tesettür Risalesi’nden dolayı 11 ay hapse mahkûm edilen Bediüzzaman’ın tecrit ve sürgün hayatının vefatına kadar devam ettiğini kaydetti. Paslı ayrıca, “23 Mart 1960 – Şanlıurfa’da vefat eden Bediüzzaman, Urfa Halil-ur Rahman Dergahı’na defnedildi. 12 Temmuz 1960 – 27 Mayıs Darbesi sonrasında hükümetin emriyle mezarı yıktırıldı” diye konuştu.

Aydınlar Ocağı’nda konuşan yazar Cemil Paslı, Bediüzzaman’ın hayatını anlatırken “84 yıllık ömrü Kur’an ve İslâm ile geçti” dedi.

BEDİÜZZAMAN’IN VAZİFESİ
Bediüzzaman’ın hayatının temel gayelerini üç bölümde değerlendiren yazar Cemil Paslı, bu vazifelerin “İmanı takviye, Medresetüzzehra ve İttihad-ı İslâm” olduğunu hatırlatarak “Üstad Bediüzzaman Hazretleri henüz Nur Külliyatı’nı telifine başlamadığı Eski Said zamanında da birlik ve beraberliğe büyük önem vermiş; düşmanlarını “cehalet, zaruret ve ihtilaf” olarak açıklamış ve bu üç düşmana karşı “sanat, marifet ve ittifak” silahıyla cihat edilmesi gerektiğini beyan etmiştir. Talebeleri vasıtasıyla yetkililere asayişi teminle ilgili şu mesajı vermiştir: “Asayişi muhafazanın tek yolu insanların kalplerine iman ve marifet nurunun yerleşmesidir.”

Üstad’ın, fikir hürriyetine büyük önem verdiğini ve “Din nasihattir, din samimiyettir” hadisi şerifinin gereğini yerine getirdiği belirten Paslı, 600 bin nüsha olan Risale-i Nur’ların 1925’de ispirto ile çoğaltılarak yazıldığını ve yazıcılar kolu’nun buradan geldiğini ifade etti. Külliyatın Latin harfleriyle ilk defa 1956 senesinde ve Münafıklar Risalesi’nin çıkartılmasıyla yazıldığına işaret eden Paslı, Risale-i Nur Külliyatı’nın ancak 1986’da tamamının yazılarak basıldığını kaydetti. Paslı, “Bediüzzaman’ın 84 yıllık hayatı Kur’an ve İslâm’ı tebliğle geçmiştir” dedi.

BEDİÜZZAMAN’IN TAKİPÇİLERİ
Bediüzzaman’ın takipçilerinin üstadın vefatından sonra ilk olarak 1962 yılında yazıcılar-okuyucular olarak ikiye ayrıldıklarını belirten yazar Paslı, sonra 1975’lerde Yeni Asya, 1980’lerden sonra da Fethullah Gülen, Mehmet Kurdoğlu, Mehmet Kırkıncı, Sıddık Dursun (med-zehra), İzzettin Yıldırım (Zehra ), Muşlu Molla Muhammed ve Yeni Nesil Grubu gibi farklı gruplara ayrılarak yollarına devam ettiklerini hatırlattı.

Ayrılıkların teferruatta, farklı düşünce ve metodlardan kaynaklandığını dile getiren Paslı, neşriyatlarla ilgili olarak şunları kaydetti. “Sızıntı, Yeni Ümit, Zafer, Yeni Zemin, Dava, Nubihar gibi dergiler çıkardılar, risale-i nuru Zehra, sözler, tenvir, envar, yeni asya, yeni nesil v.b. neşriyat isimleriyle bastılar.”

Yorum Ekle