“Türkler, Arap ve İranlıların hiç yapmadıkları bir şeyi yaparak milli kimliklerini İslam’a gömdüler. Türkler’in İslam’a sadakatlerinin gerçekliği ve ciddiliği başka hiçbir halkta görülmez. Bu sebeple büyük bir sünni canlanmasının gelişip yayılmasına şaşmamak gerekir.” (Bernard Levis)
Türkler, Emevilerin zulümleri ve tazyikiyle kuzeye hareket etmek zorunda kalan Ehli Beyt’in irşadlarıyla; bizzat kaynağından İslamiyet’i öğrendiler ve tam teslim oldular.
Önceden sahip oldukları inançları İslamiyet’e girmeleri konusunda teşvik edici oldu. Bu konuyu ayrıntılı öğrenmek isteyenler İbrahim Kafesoğlu’nun “Türk Milli Kültürü” kitabına müracaat edebilirler.
İslamiyet’i öyle güzel yaşadılar ki; öldüklerinde diğer dinlerin mensupları dahi üzüldü:
“Cihad ve Gaza ideolojisine bağlılıkları Danişmendname adındaki meşhur destansı romandan açıkça anlaşılan Danişmendliler Hristiyanlara o kadar müsamahalı davranmışlardı ki, Süryani tarihçi Mikael Gümüştekin Ahmet Gazi’nin vefatının Hristiyanları mateme boğduğunu söyler.” (Ahmet Yaşar Ocak, İslam’ın Ayak İzleri, Selçuklu Dönemi, s.281.)
Din’e, Dinler’e Kur’an-ı Kerim penceresinden, Hz. Muhammed(s.a.v.)’in göz bebeğinden baktılar, yorumladılar ve yaşadılar:
“Endülüs’te Müslümanlara karşı Hristiyanların yaptığı zulümleri (Reconquista) yaşayan Muhyiddin-i Arabi Anadolu’da Hristiyanlara uygulanan hoşgörü ortamına şaşırıp kaldığını ve bunu değiştirmek için Selçuklu Sultanı I. İzzettin Keykavus’a bir mektup verdiğini biliyoruz.” (Ahmet Yaşar Ocak, İslam’ın Ayak İzleri, Selçuklu Dönemi, s.381.)
Cavid İkbal’e göre İslam Toplumu 3 ayak üzerinde yeniden şekillenmeli;
1.Akılla vahyi uzlaştıran yeni bir kelam
2.Günün tüm problemlerine cevap veren yeni bir fıkıh
3.İki ilmin verileri üzerine bina edilmiş yeni bir siyasi ve ekonomik düzen
(Cavid İkbal, İslam Modernizmi Üzerine, 23.)
Türkler yaşadıkları coğrafyada İmam Maturidi ile kelam, İmam’ı Azam Ebu Hanife ile fıkıh ve kurdukları devlet ve gönüllü teşekküllerle İslamiyet’i önce gönüllere sonra mimariden, musikiye gergef gergef her alana işlediler.
Milli kimliklerini İslamiyet’e öyle gömdüler, milli hasletlerini İslam’la öyle bütünleştirdiler ki dünyanın gözünde artık Türk demek Müslüman demekle aynı anlamda kullanılır oldu.
Oğullarına Mustafa, Ahmet, Muhammed (hatta daha mütevazı anlamda Mehmet), Ebubekir, Ömer, Osman, Ali, Hasan, Hüseyin;
Kızlarına Hatice, Fatma, Emine, Ayşe, Zeynep, Rukiye, Ümmügülsüm isimlerini koydular.
Abbasilerden aldıkları İslam’ı temsil sancağını yükseltmek (ilay-ı kelimetulla) için her şeylerini ortaya koyarak bin yıldan fazla süredir İslam’ın Bayraktarlığı görevini üstlendiler.
Bu çabalarıyla Maide Suresi’ndeki kutlu müjdeye nail oldular:
“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki, Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar müminlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı onurlu ve zorludurlar. Allah yolunda mücahede eder ve bu hususta dil uzatan hiçbir kimsenin ayıplamasından korkmazlar. İşte bu, Allah’ın öyle bir lütfudur ki dilediğine verir. Allah vasi ve alimdir.” (Maide, 5/54)
İslamiyet’le öyle bütünleştiler ki Medine Müdafaasında varını yoğunu ortaya koyan Fahrettin Paşa ve askerlerinin mücadelesini anlatan şair yazdığı mısralarla koca bir milletin duygularına tercüman oldu. Medine Savunması yakın tarihimizden günümüze, bütün Müslümanların ibretlik bir tarih aynasıdır. Bu müdafaadan kalan birçok canlı hatıra, yazışma ve belgenin yanında Ravza-yı Mutahhara’yı savunan kahraman askerlerimizin samimiyetini, son Osmanlı erlerinin ihlasını İdris Sabih Bey bir şiirle dile getirmiştir. İdris Sabih Bey şiirinde, Karahanlılar, Selçuklular, Memluk ve Osmanlılar adına duygularını Ravza-yı Mutahhara’ya gidip Fahr-i Kâinat Efendimize arz etmiştir:
“Bir Ulü’l-emr idin emrine girdik
Ezelden bey’atli hakanımızsın
Az idik sayende murada erdik
Dünya ve ahiret sultanımızsın
Unuttuk İlhan’ı Kara Oğuz’u
İşledik seni göz bebeğimize
Bağışla ey şefi’ kusurumuzu
Bin küsür senelik emeğimize
Suçumuz çoksa da sun’umuz yoktur
Şımardık müjde-i sahabetinle
Gönlümüz ganidir, gözümüz toktur
Doyarız bir lokma şefaatinle
Nedense kimseler dinlemez eyvah
O kadar saf olan dileğimizi
Bir ümmi isen de ya Resululallah
Ancak sen okursun yüreğimizi
Yapamaz Ertuğrul Evladı sensiz
Can verir canânı veremez Türkler
Ebedi hadimü’l-Harameyniniz
Ölsek de ravzanı ruhumuz bekler.”
Ey Türk ahfadı!
Sancak sende! Emanet sende!
Ve izzet, onur, şeref o sancakta, o emanette.
Farkında mısın?
Harika bir yazı, Tebrikler.
teşekkür ederim hocam.
Kalemine gönlüne sağlık abi,
Allah şahsımızı milletimizi ve devletimizi o izzeti taşımakta muvaffak etsin, amin.
amin inşaallah kardeşim; Rabbim o mukaddes yükü hakkıyla taşıyanlardan eylesin.
Rabbim Kalemine güç kuvvet versin değerli hocam. Rabbim bizlere ecdadımızın ferasetini nasib etsin inşaallah. Özümüze dönmeyi Cenabı Hakkın fıtratımızla bütünleşen islamın bayraktarlığını kıyamete kadar sürdürmeyi yüce milletimize nasip etsin inşaallah. Yiğit düştüğü yerden kalkar. Şimdi ayağa kalkma zamanı. Ey Türk titre ve kendine dön…..!!!!
eyvallah kardeşim. Bu ayağa kalkma her Müslüman’ın destek verdiği bir şuur ve hareketle olacak inşaallah.
Teşekkür ederim.