BİN BİR BAŞLI KARTALI TAŞIMAK KANARYAYI ZÜMRÜDÜ ANKA YAPACAK İNŞAALLAH

Necip Fazıl Merhum öyle tasvir eder Anadolu halkının misyonunu;

Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!

Bin bir başlı kartalı nasıl taşır kanarya ?

Dizeleriyle anlatır.

Evet iş Anadolu halklarının üzerinde kalmıştı.

Koca Osmanlı’nın terk ettiği tüm coğrafya artık ondan sorulacak, sorumluluk coğrafyanın büyüklüğü,genişliği ve yaraları birlikte düşünüldüğünde bir kanaryadan bin bir başlı kartalı taşıması beklenecekti.

Ama başka bir çare ve seçenek yoktu.

İmkansız bir şey miydi bu ?

Ya da imkansız diye bir şey var mıydı ?

Tarihte imkansızlar aşılmış mümkün hale gelmemiş miydi ?

Rabbim Kuran’da hep imkansızların nasıl mümkün olduğuna dair misaller vermişti.

‘’T â I û t orduyla beraber (işleri düzene koyup şehirden) ayrılıp çıkınca dedi ki: «Şüphesiz Allah bir ırmakla sizi deneyecektir; ondan su içen benden değildir; sadece ondan tatmayan bendendir. Ancak eliyle bir avuç alanlar müstesnadır (onlara izin vardır). Onlardan pek azının dışında diğerleri o sudan (doyasıya) içtiler. Ne vakit ki T â I û t ve beraberindeki mü’minler ırmağı geçtiler, (sağlam bir imân ve irfan sahibi olmayanlar), «Bugün C â I û t ‘a ve ordusuna karşı (durup savaşacak) gücümüz yoktur» dediler. Allah’a kavuşacaklarını kesinlikle bilenler ise, «Nice az topluluk, çok topluluğa —Allah’ın İzniyle— üstün gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir» diyerek (teslimiyet ve tevekkül gösterdiler).Bakara,2/249

Gemi imkanda denizde yüzer.

Ama birileri karada da yüzdürmüştü.

Aslında ilk başta imkansızın mümkün hale getirilmesi değil miydi ?

Muhammed Ali Clay ‘’imkansız’’ kavramının aslında olmadığını iddia etmişti:

‘’İmkansız, bu dünyayı değiştirebilecek gücü içlerinde keşfetmek yerine, kendilerine sunulan dünyada yaşamayı daha kolay bulan, küçük insanların ortaya attıkları büyük bir kelimedir. İmkansız bir gerçeklik değil bir görüştür. İmkansız bir iddia değil meydan okumadır. İmkansız bir potansiyeldir, geçicidir. İmkansız diye bir şey yoktur=İmpossible is nothing.’’

Cumhurbaşkanlığı’nın Edebiyat alanındaki ödül sahibi Alev Alatlı, törende yaptığı konuşmada bu misyonun nasıl yerine getirilmeye çalışıldığına işaret etti:

‘’Kendisinin bir muhacir yani hicret eden olduğunu, aydınlanma kutbundan merhamet kutbuna hicret etmeye çalıştığını söyledi. Alatlı, “Aydınlanma kutbu dediğim, yegâne terazisi yasaların harfinden ibaret olan bir düzen, merhamet kutbundan kastım yasaların ötesinde kadim değerlerin esas olduğu toplumsal düzen. Kendi adıma ikisinin arasında bir yerlerde, hakikati arayan bir entelektüel muhacir olarak anılmam gerektiğini düşünürüm” diye konuştu. En kalbi müttefiklerin en beklenmedik kuytularda saklanmış olabileceğine işaret eden Alatlı, “Rus yazar Aleksandr Soljenitsin yaşasaydı, yüz binlerce Suriyeliye kapılarını açan hükümetinizi, zat-ı alinizi ayakta alkışlardı” dedi. Nesnel hukuktan nasibini almamış toplulukların ne denli korkunç olabileceğine dikkati çeken Alatlı, “Geçen yüzyılda Hitler Almanyası, Stalin Rusyası, bu yüzyılda Esed’in Suriyesi, DEAŞ dehşeti, saymakla bitmez. Dinden, gelenekten, kadim örf ve adetlerden soyundurulmuş, yegane ölçüsü nesnel yasaların harfinden ibaret olan toplumlar da eşref-i mahlukata layık toplumlar olamıyorlar” değerlendirmesinde bulundu.

“Hakkın helal edilmesi, helalleşmek asıl olmalıdır. Helalleşmek mahkemede dava kazanmaktan daha üstün olmalıdır” diyen Alatlı, her yasal hakkın helal olmayabileceğini belirterek, “Bir kalem darbesiyle atar ergenleri sokağa döken yazar, alevler afakı sardığında suç mahallinde değilse, olayları evinden seyrettiğini ispat edebiliyorsa yasal olarak suçsuzdur ama helal değildir yaptığı. 21’inci yüzyılın en yaman toplum projesi, helal olanı yasal olanla örtüştürmek olsa gerekir. Kadim değerlerle rabıtası kesilen özgürlüklerin şerden yana bükülmelerini önlemenin yollarını bulmak zorundayız. Yasaların tanıdığı haklardan, insanlık veya Allah adına feragat etmenin garipsenmediği bir yeni düzen getirmek zorundayız” şeklinde konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Dünya 5’ten büyüktür” sözlerini hatırlatarak, oligarşik düzenlerde umuma hitap eden ancak umumun henüz üstünde düşünemediği sözlerin öfke uyandırmasının, husumet çekmesinin ve bastırılmasının usulden olduğunu belirten Alatlı, “Siz ‘Dünya 5’ten büyüktür’ dediğinizde, biliyor musunuz, ‘Evrensel dolandırıcılığın hüküm sürdüğü zamanda gerçeği söylemek devrimciliktir’ diyen George Orwell ayağa kalkar, bu sefer de o alkışlardı. Ona, Robinson Crusoe’nun yazarı Daniel Defoe da katılırdı” dedi.

Evet. Alev Alatlı’nın en beliğ bir şekilde ifade ettiği gibi; artık binbir başlı kartalı kanarya yüklendi yürüyor.

Zira bu kutsal yükü omuzlamak onu Zümrütü Anka yapacak.

İnsanları ve devletleri yücelten himmetleridir.

‘’Kimin himmeti milleti ise o tek başına bir millettir,kimin himmeti nefsi ise o insan değildir.’’ Bediüzzaman Said Nursi

Cahiliye döneminde zayıf ve mağdurların hakkını korumak ve savunmak için kurulan ‘Hılfılfudul’ Muhammed bin Abdullah olarak katılmış ve destek vermiş, Peygamberlik geldikten sonra da bu teşkilatı övmüş, ’’Bu gün kurulsa yine katılırım’’ demiştir.

‘’Dünya BEŞ den büyüktür’’ sözüyle insanlığı Hılfılfudul’a çağıran bir insan ve ülkesi asırlar önce Peygamberinin tavsiye ettiği bir çizgiye girmiştir hamd olsun.

Bize düşen ise; ülkemizde ve yeryüzünde hak ve adaletin tesisi için çalışmak, çalışanlara destek vermek.

Yorum Ekle