“Münakaşadan haklı oldukça bile olsa vazgeçmedikçe kişinin imanı tamam olmaz.”
Hz. Muhammed (sav)
Peygamberimizin de bulunduğu bir mecliste Hz. Ebu Bekir’e bir adam gelir ve sataşır. Hz. Ebu Bekir cevap vermez, adam tekrar sataşır yine cevap vermez üçüncü sataşmasında adama cevap verir.Bunun üzerine o ana kadar mecliste oturan Allah’ın Resulü meclisten ayrılır. Hz Ebu Bekir yanlış yaptığını anlamıştır.
Allah’ın Resulünü takip eder ve nerede yanlış yaptığını sorar. Allah’ın Resulü:Adam sana sataştı.Sen cevap vermedin.Ona Allah’ın sana vekil tayin ettiği bir melek cevap veriyordu.Ama sen karşılık verince Allah’ın sana vekil tayin ettiği melek gitti, o mecliste münakaşa başladığı için oraya şeytan geldi.Ben ise şeytanın bulunduğu yerde durmam.
Sağlıklı bir aile ve toplumda münakaşanın olmaması veya en az seviyede tutulması gerekir. Şunu müminler olarak çok iyi bilmeliyiz ki bize sataşan insanlara imanımızın bir gereği olarak -yukarıdaki olayda olduğu gibi- biz cevap vermediğimizde Allah’ın bizim için vekil tayin ettiği melekler cevap verecektir.
Toplumda herkes böyle düşünse münakaşadan ağız kavgasından eser kalmaz. Meselelerimizi belli bir edep dairesinde birbirimizi kırmadan dökmeden konuşmamızın yolu bu hakikati özümsemekten geçiyor.
Meselelerimizin bu usulde konuşulması insanın küçük bir cenneti olan aile için de hayati bir gerekliliktir. Toplumumuzda çoğu zaman eşler çocuklarının önlerinde fındık kabuğunu doldurmayan meseleler yüzünden münakaşa ediyorlar. Bu münakaşalar hem birbirlerine yönelik saygı ve sevginin azalmasına neden olurken diğer taraftan çocuklarına uygun olmayan bir davranış modeli öğretmiş oluyor.
Oysa eşlerden birisi kızgın olduğuna diğerinin daha anlayışlı ,daha müsamahakar bir şekilde “su” vaziyeti almalıdır. Ateşe ateşle cevap verildiğinde bir kıvılcımla çıkan ve birkaç dakikada yükselen alevler maalesef yıllarca emek verilerek yapılmış muazzam aile müesseselerini yakabiliyor,yıkabiliyor.
Münakaşalar için Bediüzzaman Said Nursi’nin ortaya koyduğu güzel bir düstur var: Münakaşadan haklı çıkan bir şey kazanmadı çünkü yeni bir şey öğrenmedi, üstelik haklı çıktığı için nefsine bir pay çıkarma gurura girme ihtimali var.
Ama haksız çıkan yeni bir şey veya yanlış bildiği bir şeyin doğrusunu öğrendi. Dolayısıyla münakaşayı kaybetmiş görünse bile aslında kazançlı çıktı. Bundan dolayı haksız çıkan diğerine teşekkür etmeli çünkü o ona yeni bir şey öğretti.
Hayatımızın tüm alanlarında sürdüreceğimiz hak ve hakikati arama çabasında doğru kimden nasıl gelirse gelsin vicdan ve insafla sahip çıkmalıyız. Ve münakaşanın iki tarafa da faydası olmadığını bilerek meselelerimizi sükunet, sabır, müsamaha içerisinde konuşmalıyız. Neticede kimsenin ilmi sınırsız değil. ”Her bilen üzerinde bir bilen vardır”