Asrın en büyük aksiyon insanlarından olan Bediüzzaman Said Nursi, hayatında gösterdiği bu cevvaliyetin arka planını eserlerinde yazmıştır. Ömür sermayesi sınırlı olan insanın bu sermayeyi değerlendirmek için sürekli aktif olması gerektiğini, ahretin dünyada kazanılması yönüyle ,dünyanın bu anlamda ahretten daha önemli olduğunu ifade etmiştir.
Enerjinin kaynağını Kuran ve Sünnetteki delillerden alan bu aksiyoner hayat ,bizler içinde çok önemli rehber niteliğinde ilkeler içermektedir. Çağın NLP tekniklerinden çok daha anlamlı olduğunu düşündüğüm bu ilkelerden bazılarını okuyucularımla paylaşıyorum:
Suâl: Zindan-ı atâlete(tembellik zindanına) düştüğümüzün sebebi nedir?
Cevap: Hayat bir faaliyet ve harekettir. Şevk[1] ise matiyyesidir (bineğidir). İşte, himmetiniz[2] şevke binip mübareze-i hayat(Hayat mücâdelesi) meydanına çıktığı vakit, en evvel düşman-ı şedîd (şiddetli düşman) olan yeis (Ümitsizlik) rast gelir. Kuvve-i mâneviyesini[3] kırar. Siz o düşmana karşı “Ümidinizi kesmeyin”[4] kılıncını istimal ediniz(kullanınız).
Sonra müzahemetsiz(zahmetsiz) olan hakkın hizmetinin yerini zapteden(tutan) meylü’t-tefevvuk[5](Üstün gelme arzusu) istibdadı[6] hücuma başlar. Himmetin başına vurur, atından düşürttürür. Siz “Allah için olunuz” hakikatini o düşmana gönderiniz.
Sonra da ilel-i müteselsiledeki(Birbirine bağlı olan sebeplerdeki) terettübü[7](sırayı) atlamakla müşevveş eden(Karmakarışık eden) acûliyet[8](çok acelecilik, sabırsızlık) çıkar, himmetin ayağını kaydırır. Siz, “Sabırlı olun; sabır yarışında düşmanlarınızı geride bırakın”[9] âyetini siper ediniz.
Sonra da, medenî-i bittab(Yaratılış îtibâriyle medenî) olduğundan ebnâ-yı cinsinin(Aynı cinsten olanların) hukukunu muhafazaya ve hakkını onlar içinde aramaya mükellef olan insanın âmâlini(Arzularını, isteklerini) dağıtan fikr-i infiradî(Ferdiyetçilik fikri, düşüncesi) ve tasavvur-u şahsî(Şahsî düşünce) karşı çıkar. Siz de, “İnsanların en hayırlısı onlara faydalı olandır”[10] olan mücahid-i âlî-himmeti(Yüksek gayret sahibi mücâhidi) mübarezesine(mücâdeleye) çıkarınız.
Sonra, başkasının tekâsülünden(Tenbelliğinden) görenek fırsat bulup, hücum edip belini kırar. Siz de, “Tevekkül etmek isteyenler Allah’a güvensinler (başkalarına değil)”[11] olan hısn-ı hasîni(Çok sağlam kaleyi) himmete melce(Sığınak)ediniz.
Sonra da acz ve nefsin îtimatsızlığından neş’et eden ve işi birbirine bırakmak olan düşman-ı gaddar geliyor. Himmetin elini tutup oturtturur. Siz de, “Siz doğru yolda oldukça, sapıtmış olanlar size zarar veremez”[12] olan hakikat-i şâhikayı(Yüksek hakîkatı) üzerine çıkarınız. Tâ, o düşmanın eli o himmetin dâmenine(Eteğine) yetişmesin.
Sonra, Allah’ın vazifesine müdahale eden dinsiz düşman gelir; himmetin yüzünü tokatlar, gözünü kör eder. Siz de, “Emrolunduğun gibi dos doğru ol”[13] “Efendine âmirlik taslama” olan kâr-âşina(İşini bilen, İşten anlayan) ve vazifeşinas(Vazifesini bilen) olan hakikati gönderiniz. Tâ onun haddini bildirsin.
Sonra, umum meşakkatin anası ve umum rezaletin yuvası olan meylü’r-rahat(Rahata meyletmek) geliyor. Himmeti kaydeder, zindan-ı sefalete atar. Siz de, “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır” [14] olan mücâhid-i âlicenabı(Yüksek gayret sahibi mücâhidi) o cellâd-ı sehhara(Büyüleyici cellada) gönderiniz.
Evet, size meşakkatte büyük rahat var. Zira, fıtratı müteheyyic(Coşkun, heyecanlı) olan insanın rahatı yalnız sa’y (Çalışmak) ve cidaldedir.[15]
SAİD NURSİ (MÜNAZARAT 136)
[1] ŞEVK: Çok şiddetli arzu, neş`e, moral.
[2] HİMMET: Ciddî gayret, kalb ile gösterilen samîmi gayret.
[3] KUVVE-İ MANEVİYE: Mânevi kuvvet, moral gücü, mâneviyâttan gelen dayanma gücü.
[4] Zümer Sûresi, 39:53
[5] MEYL-İ TEFEVVUK: Mü`minin, Yaratıcının hoşnutluğunu kazanmak, fazilet ve hizmet için değil de, hemcinsleriyle yarışa girip, onları geçmek için çabalamasıdır.
[6] İSTİBDAD: Zulüm ve tahakküm. Keyfî idare sistemi. İdaresi altındakilerin istemediği şeyleri yalnız kendi keyfine göre zorla ve zulümle yaptırmaya çalışmak. Kanun ve nizamlara bağlı olmayarak, çok defa da kanun namına kanunsuzluk yaparak, keyfi hükmünü icra ettirmek. Kimseyi tanımadan kendi dediğini ve keyfi emirlerini kuvvet ve cebir kullanmak suretiyle yaptırmaya çalışmak. Allah’ı ve adaletini unutarak dinsizdarane bir zulümle hüküm ve idare etmek.
[7] TEREDDÜB: Sıralanmak, gerekmek, netice olarak çıkmak, belirli sebeplerin belirli neticeler vermesi.
[8] ACULİYET: Bir işi sonuçlandırmak için biribirini gerektiren zincirleme sebepleri göz ardı etmektir. Merdivenin basamaklarını üçer,beşer atlamak gibidir.
[9] Âl-i İmrân Sûresi, 3:200
[10] Keşfü’l-Hafâ, 2:463
[11] İbrahim Sûresi, 14:12
[12] Mâide Sûresi, 5:105
[13] Hûd Sûresi, 112
[14] Necm Sûresi, 53:39
[15] CİDAL: Sözle mücâdele, ateşli konuşma; muhârebe; cenk; kavga, mücadele, çarpışma, çekişme