İlk insan ve Peygamber Adem babamızla başlayan güzel ahlakı inşa etme vazifesi Peygamberimiz Hz. Muhammed(s.a.v.) ile tamamlandı:
Ve şüphesiz sen büyük bir ahlak üzerindesin.(Kalem, 68/4)
Şüphesiz ki Allah’a, ahiret gününe iman edenlerle Allah’ı çok anan kimseler için Allah’ın elçisinde güzel bir örnek vardır. (Ahzâb, 33/21)
Bugün dininizi olgunlaştırdım ve size olan nimetimi tamamladım. (Mâide, 5/3)
Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.(Muvatta, Hüsnü’l-Hulk, 8; Ahmed b. Hanbel, 2/381)
Bir adam: “Ey müminlerin annesi! Bize Allah’ın Resulünün ahlakından bahseder misin?” dedi. O da: “Sen hiç Kur’an okumuyor musun?” diye sordu. Adam: “Tabi ki okuyorum.” diye cevap verince Hz. Aişe de: “Onun ahlakı, Kur’an (ahlakı) idi.” dedi. (Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn, 139 (746)
Mekke dönemiyle temeli atılan ve su basmanı seviyesine çıkarılan İslam Ümranı’nın binası Medine’de tamamlandı.
Beşerin en akıllısı en temiz ve sahih bilgiyle(vahiy)kıyamete kadar insanlığın ihtiyaçlarına cevap verecek ‘’kök hücreleri’’ miras olarak bıraktı. (Bkz: Sosyal, siyasi, hukuki, kültürel problemlerimiz için ‘kök hücre kaynağımız’ var mı? https://www.cemilpasli.com/egitim/sosyal-siyasi-hukuki-kulturel-problemlerimiz-icin-kok-hucre-kaynagimiz-var-mi )
İslam Ümranı’nı bir vücuda benzetirsek kalp Medine’de atıyor ve tüm dünyanın akıl sahiplerine vahyi(Kur’an/Sahih Sünnet) pompalıyor.
Bugün üzerinde acil ve hassasiyetle üzerinde durmamız gereken konu kalp ile akıl sahipleri arasında vahyi taşıyan damarlardaki daralma hatta tıkanma konusudur.
Kalpte yer alan ‘’kök hücre’’ hükmündeki vahiy(Kur’an/Sahih Sünnet) muhataplarına bu tıkanan veya daralan damarlar yüzünden hiç ulaşamıyor veya eksik ulaşıyor.
Müslümanlarda kolaycılığa kaçarak ve tembellik yaparak doğrudan Kur’an ve Sahih Sünnet’e ulaşıp dinlerini öğrenme yerine suyunun suyu hükmündeki aracılara müracaat ediyorlar.
Kendileri vahye ulaşmaktan aciz aracılar kendi anlayışlarına göre bir din anlayışı oluşturduğundan bu gün istediğimiz ve her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz birlik ve beraberliğimizi gerçekleştiremiyoruz.
‘’Kur’an’ın hakimiyet-i mutlakası ‘’ başlıklı risalesinde Said Nursi birlik ve beraberliğimizin önündeki en büyük engeli doğrudan Kur’an ve Sahih Sünneti göstermesi, anlatması, götürmesi gereken İslam adına yazılan kitapların, Kur’an ve Sünnet yerine geçerek gölge etmesi olarak anlatır. Çözümü de şeffaf bir şekilde Kur’an’ı gösteren kitaplara müracaat edilmesini tavsiye eder.
Kur’an’ı mana adına az okuyan insanımız özellikle birçoğu sahih olmayan hadisler üzerinden anlatılan bir din algısı içerisinde İslam’ı yaşamaya çalışıyor.
Aslına, orjinaline göre oldukça ilaveler yapılmış obez din algısı ile karşı karşıyayız.Bu obez din algısı insanlarda günümüzde tartışılan ‘din yorgunu’ insanların sayısını her geçen gün artırıyor.
Kalpten yeterince kan alamayan organlar fonksiyonlarını tam anlamıyla yerine getiremez. Hatta damarlardaki bu daralma ve tıkanma organlarda kangrene kadar gider.
Din’in(Kur’an/Sahih Sünnet) anlaşılması konusunda İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin(ö.150/767) yaklaşımı şöyleydi:
‘’Din’’i şeriatın değişmez temelleri(inanç sistemi)anlamında kullanıyordu.Bundan dolayı resuller muhtelif dinlere mensup değillerdi.Allah bütün peygamberlere tevhid(inanç esasları)demek olan dininin ikamesini,dinlerini tek bir din kıldığı için de ayrılmamalarını emretmiştir:
’’O size dinden Nuh’a emrettiğini sana vahyettiğimizi,İbrahim’e,Musa’ya ve İsa’ya emrettiğimizi,dini doğru tutun ve ondan ayrı düşmeyin diye kanun yaptı.’’(Şura,42/13)
Yani,Allah’ın dini değiştirilmez.O halde,din sabit,şeriat ise değişkendir.Haliyle,Ebu Hanife’ye göre,nesh ve tebdil,dinin temellerinde değil,ahkam/şeriat boyutunda gerçekleşir.Asıl ve fer’ çevresinde cereyan eden pek çok tartışmaya bu görüşler çerçevesinde bakmak gerekiyor.
Ebu Hanife’nin hadislerin anlaşılmasında izlediği usulde günümüz meselelerinin anlaşılmasında önemli bir yol olarak ele alınmalı. Bilindiği gibi, Müslüman tecrübede geleneksel hadis metodolojisi bütünüyle isnad zincirindeki bireylerin kişisel güvenirliği üzerine temellendirilmiştir.Her nedense hadis metinlerinin akli ve mantıki ve tarihsel olgular açısından eleştirisinden kaçınılmıştır.İşte Ebu Hanife ihmal edilen bu ikinci sorun üzerinde oldukça açıklayıcı bir yöntem önerir ve uygular.
‘’Kur’an’a arz’’ diyebileceğimiz bu yöntemde Ebu Hanife bazı hadis diye rivayet edilen sözler üzerinde uygulamış ve o rivayetleri hadis olarak kabul etmemiştir.Örneğin;kendisine, ‘’mümin zina edince,başından gömleğini çıkardığı gibi,imanı da çıkarılır,sonra tevbe edince iman kendisine iade edilir’’(Ebu Davut,Sünen,es-Sünne 15,Tirmizi,Sünen,el-İman 11) hadisini rivayet eden kimseler için ne dersiniz?
Sorusuna şu cevabı verir.Allah’ın peygamberi,Allah’ın kitabına muhalefet etmez,Allah’ın kitabına muhalefet eden kimse de Allah’ın peygamberi olamaz.Onların rivayet ettikleri bu haber Kur’an’a muhaliftir diyen Ebu Hanife,çünkü Allah Kur’an’da:’’Zina eden kadın ve erkek…’’(Nur,24/2) ayetinde;zani ve zaniyeden iman vasfını nefyetmemiştir.Ayrıca,’’sizden fuhşu irtikap edenlerin her ikisini de…’’(Nisa,4/15-16) ayetinde Allah, ‘’sizden’’ kaydı ile Yahudi ve Hıristiyanları değil,Müslümanları kasdetmektedir.
O halde Kur’an hilafına,Hz. Peygamberden hadis nakleden herhangi bir kimseyi reddetmek,Hz. Peygamberi reddetmek veya tekzip etmek demek değildir.Bilakis Hz. Peygamber adına batılı reddeden kimseyi reddetmek demektir.İtham Hz. Peygambere değil,nakleden kimseye döner.(Ebu Hanife,’’EL-Alim ve’l-Müteallim,s.31-32)şeklinde görüşlerini ortaya koyarak sahih dinin inşasında önemli bir usul ortaya koymuştur.
“Topluca Allah’ın ipine sarılın ve ayrılmayın…” (Âl-i İmrân, 3/103) ayetinde ifadesini bulan Kur’an ve Sahih Sünneti anlama ve yaşama konusunda Peygamberimizin ilmek ilmek dokuduğu Medine İslam Ümran kalbiyle bağlantıyı sağlayan damarlarımıza acilen anjiyo yapmak ve temiz, taze, bol oksijenli, kıpkırmız kana ulaşmak zorundayız.
Kalbe giden damarlar açıldığında sosyal,siyasi,ekonomik,kültürel tüm problemlerimiz için temiz kanla gelen kök hücreler imdadımıza yetişecek ve İslam toplumu yeniden dirilişi ve ihyayı iliklerine kadar hissedecektir inşallah…
Şeytani güçlere kulluk etmekten kaçınıp gönülden Allah’a yönelenlere bir müjde vardır. (Ey Resulüm!) O halde sözü dinleyip sonra da en güzelini tatbik eden kullarıma bu müjdeyi ver! İşte Allah’ın doğru yola ilettiği kimseler onlardır. Gerçek akıl sahipleri de onlardır. (Zümer,39/17-18)