Ben toplumda ailenin, ailede de annenin lokomotif güç olduğuna inananlardanım dostlar. Bu anlamda kadın bir toplumda en belirleyici faktör bana göre.
Tarihe geçmiş, insanlığa yön veren insanların annelerini araştırdığımızda bunu açıkça görürüz. Evet içinizden geçen itirazları duyuyor gibiyim. Ama tüm sizin örnek olarak vereceğiniz “baba”ları yetiştiren de “anne”lerdir.
Bizler millet olarak kadınlarımızı daima yanımızda bir “eş”, bir “hayat arkadaşı” , birbirimizi tamamlayan bir mükemmel “yoldaş” olarak gördük.
Şu tespiti yapmak zorundayız: İslami emir ve yasaklar her alanda, İslam ile ilgisi olmayan kavmi adet olan ve eski tarihi töreden ibaret olan geleneksel maddelerle karışmıştır. Hem dinin yerine eski gelenekleri savunan, hem de geleneklerle mücadele eden insanlar, aynı zamanda İslam’ın canlı değerleriyle de mücadele ediyor. İki taraf da, ne modern ileri aydın ve ne de gelenekçi, eski dindar aydın, hiç biri gelenekten gelenle İslam’ın getirdiklerini tam anlamıyla birbirinden ayıramıyor.
Niçin bu ikisini birbirinden ayırmak gerektiğini söylüyorum? Çünkü biz Müslümanız ve şu ilkeye inanıyoruz, inanmak zorundayız: İslam’da hak ve yasalar fıtrattan kaynaklanan yasalardır. Dolayısıyla bu genel yaratılış yasasına dayanan yasalar da fıtratın canlılığının bir gereği olarak asla eskimez. Fakat sosyal gelenekler, kurallar, üretim ve tüketim sisteminden, sosyal sistemin yeni kültürel düzeninden doğmuşlardır. Bu sistem bir zaman gelir, değişir, dönüşüme uğrar, eskir, menfi olur veya ilerleme ve gelişmeye engel olur.
Dini değerler gerçekten fıtri olduğu için diridirler. İslam diridir dediğimiz zaman, hem fikir ve inançları, hem yasaları ve sosyal ilkeleri, hem yönü ve hem de gösterilen ve ortaya konan örnek insanlar bakımından diri olduğunu söylemek istiyoruz.
İslamiyet’le kadın özellikle “anne” olarak toplumda çok müstesna bir makam kazandı. Benim kastettiğim Peygamberimizin uygulamaları ile vücut bulan Kuran Ve Sünnet te kadının konumudur. Yukarıda da bir nebze bahsettiğim ,anane ve gelenek görüntüsü altında İslamiyet’le asla örtüşmeyen bu gün toplumumuzda ki bir kısım uygulamalar gözden geçirilmesi, ayıklanması gereken yanlışlıklarımızdır.
Türkiye’nin en büyük Huzurevinde 2 yıl yöneticilik yaptım. Aynel-yakin şu gerçeği gördüm: Özellikle ilerleyen yaşlarda bir erkeğin kadına ihtiyacı, bir kadının erkeğe ihtiyacından en az 100 kat daha fazla. Onun için “erkek” dostlarıma çağrıda bulunuyorum. Eşini kaybeden bir yaşlı amcamızı dinleyin: O size “Aman eşinizin kıymetini bilin. Onun gerçek kıymetini kaybedince anlayacaksınız” diye nasihat edeceklerdir. Onları dinleyin ve “akıllı insan “ olarak başkasının başına gelenden ibret alın.
“Yuvayı dişi kuş yapar”, “Bir erkeği eğitirsek bir kişiyi, bir kadını eğittiğimizde aileyi eğitiriz” kaidesiyle kadınlarımızın eğitimi çok önemli. Burada örgün eğitimin yanında , yaygın eğitimin de çok önemli olduğu aşikar.
Milli Eğitim de Halk eğitim görevlileri, Sağlıkta Açsap’lar ve ebeler, belediyelerimizin meslek edindirme kursları, Shçek te Aile danışma merkezleri kadınlarımızın eğitimi adına çok güzel işler yapıyorlar. Bu kuruluşlarımız “eğitim adına ulaşmadığımız kadın kalmayacak” hedefiyle koordinasyon halinde büyük bir proje başlatabilirler.
“Kadına dair” en büyük en önemli tespit yine alemlerin efendisinden gelmiştir. Toplumumuza “cennet” i ve cennetin “nerede” olduğunu hatırlatmak bu konuda “söz” ün bittiği yerdir.
Evet. Cennetin (anahtarı) annelerin ayağının altındadır.