“İmkansız , bu dünyayı değiştirebilecek gücü içlerinde keşfetmek yerine , kendilerine sunulan dünyada yaşamayı daha kolay bulan , küçük insanların ortaya attığı büyük bir kelimedir. İmkansız bir gerçeklik değil , bir görüştür. İmkansız bir iddia değil bir görüştür. İmkansız bir iddia değil meydan okumadır. İmkansız potansiyeldir. , geçicidir. İmkansız diye bir şey yoktur.(İmpossible is nothing) İmkansız, aciz ve beceriksiz insanların uydurduğu bir fenomendir. (M. Ali Clay)
“Bir şeyin imkânsız olduğuna inanırsanız, aklınız bunun neden imkânsız olduğunu size ispatlamak üzere çalışmaya başlar. Ama bir şeyi yapabileceğinize inandığınızda, gerçekten inandığınızda, aklınız yapmak üzere çözümler bulma konusunda size yardım etmek için çalışmaya başlar” (Dr. David J. Schwartz )
Yüce Yaratıcı insanı en güzel surette (Ahsen-i takvim) yaratmıştır. İnsanın makamı sabit bırakılmamış kabiliyetlerine melekler gibi sınır (had) konulmamıştır. Böyle olunca insan iyiliğe ve kötülüğe doğru kendini geliştirmek istediğinde önüne sınırsız , sonsuz bir imkan ve yol Yaratıcı tarafından imtihanın gereği olarak açılmıştır. İyiliğe doğru melekleri geride bırakarak en yüce mertebelere (alay-i illiyyine, kab-ı kavseyne) çıkabilen insan kötülük yönüyle de hayvanları geride bırakarak (bel hum adall) aşağıların en aşağısına (esfel-i safilin) derekesine düşebilmektedir.
Bu sınırsız yükselme ve düşme durumu bir ömür boyu sürekli devam eden bir süreç halinde cereyan etmektedir. Bir yerde ortada durmak mümkün değildir. Ya yükseleceksin , ya düşeceksin. ”Sen hak ile meşgul olmazsan batıl seni istila eder” (İmam-ı Şafi)
O halde insan iyiliğe doğru hak ve hakikat yolcusu olarak her anını güzelliklerle doldurarak kendisini geliştirmeye , aynasını parlatmaya , rabbine yakınlaşmaya devam etmelidir. Belli bir çabayla merdivenleri aşan kullarını (kurbiyet) Yüce Yaratıcı ilahi asansörüne (akrebiyet) alarak kendisine yakınlaştıracaktır.
Yaratıcının koymadığı sınırı insanlar kendileri için icat etmiş ve adını “imkansız” koymuşlardır. Oysa imkansız diye bir şey yoktur.
Fatih Sultan Mehmet İstanbul’un fethini gerçekleştirmek için 3 adet imkansızı , imkanlı yeni tabirle “mümkünlü” haline getirmiştir. Bunlar:
1.Yıkılması imkansız denilen dünyanın en sağlam kale surlarını hesap kitabını kendi yaptığı devasa toplarla yıkmıştır. Nitekim bu toplar sadece İstanbul kuşatan surları ve derebeyliğini değil , tüm Avrupa da ki derebeylerin şatolarını da yıkarak orta çağı kapatıp yeni çağın kapılarını insanlığa açmaya vesile olmuştur.
2.Karada yürümesi imkansız olan gemileri karada yürütmüş ve haliç e indirerek fethi kolaylaştıran önemli bir yeniliğe (inovasyona) imza atmıştır.
3. İkisinden de önemlisi : Karadeniz ve Akdeniz’i birbirine bağlayan deniz yolu üzerinde kurulu olan İstanbul, günümüzde olduğu gibi o zamanlar da oldukça önemli bir şehirdi. 1453 yılına kadar farklı zamanlarda, Avarlar, Araplar, Avrupalılar ve Osmanlılar tarafından defalarca kuşatılmış, fakat gerek Bizans’ın sahip olduğu Rum ateşi (grejuva), gerekse şehrin o zamanlar için aşılamaz olarak görülen surları, bu fetih hareketlerini başarısız kılmıştı. Tam olarak 26 defa kuşatılmış ve alınamamıştı.
Harp divanı üyelerinde bu kadar çok kuşatılmış ve alınamamış bir şehirle ilgili çaresizlik ve imkansızı kabul etmiş bir psikoloji vardı. Üyelerde ki “öğrenilmiş çaresizlik” durumunun söylemlerine de yansıdığını gören Fatih Sultan Mehmet İstanbul u fetihte hepsinden önemli olan ve kesin kararlılığı ifade eden “imkansız” ı inkar eden sözünü söylemiştir: ”Bu iş olacak efendiler , bu şehir fethedilecek , ya İstanbul beni alacak ya ben İstanbul’u”.
O halde mümtaz ve sınırsız kabiliyetlerle yaratılmış olan insan , her işinde ve sözünde beynindeki sun’i , sanal sınırları kaldırıp yenilikçi (inovatif) düşünerek , iki günü birbirine eşit olmadan , farkına vararak ve farkına vardığını yaşayarak , dünü dünde bırakıp yeni günde farklı şeyler söyleyerek bir ömür sürdürmelidir. Bir işte yoruldum mu , başka bir işe yönelmeli , her gün yeni ve farklı bir iş üzere hayatını meyvedar kılmalıdır.
“Kendi kalbine bakmayanın yaşamı bulanıktır; kendi yüreğine bakabilme cesareti gösterenler gönlünün muradını keşfedenlerdir. Dışarıya bakan rüya görür, hayal dünyasında kaybolur; içeriye bakan uyanır, kendini keşfeder.” (Carl SUNG)
” Seni diğerlerinden farksız yapmaya tüm gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada, kendin olarak kalabilmek, dünyanın en zor savaşını vermek demektir. Bu savaş başladı mı, artık hiç bitmez. “(Edward Estlin Cummings)