Son günlerin sıcak gündeminin satırbaşları başlıkta kelimeler. Bu konularla ilgili düşüncelerimi kısa kısa okuyucularımla paylaşmak istedim:
Daha önce de ifade ettiğim gibi düşünce orucunu yeni yeni bozan insanların oluşturduğu bir toplumda bu gibi sıcak tartışma konularının olması çok normal karşılanmalı.
Bu konuları tartışırken her şeyden önce üslubumuza dikkat etmeliyiz. ”Üslubu beyan ayniyle insan” sözünü esas almalı, bağırmadan, tehdit etmeden, parmağımızı sallamadan konuşmalıyız. Bizim kullandığımız bir “ayna” metodu var. Konuşanlar aynanın karşısında kendilerine baksınlar. Aynadaki gördükleri konuşma tarzları sevimli geliyorsa devam etsinler. Yoksa lütfen konuşmalarını sevimli hale getirsinler.
- İktidardaki partinin 2011 yılı seçim sonrası için değiştirmeyi vaad ettiği hangi şartlarda hazırlandığı herkesin malumu olan 82 anayasasına meclis başkanı ve parti sözcülerinin zaman zaman atıfta bulunmaları ve kendilerinin de çok çektiği maddelerle başkalarını tehdit etmeleri kabul edilemez.
- Tabii ki devletin resmi dili Türkçedir. Ama bu gerçek, bu topraklarda bir milletin olduğu ve bir dilin konuşulacağı anlamına gelmez, gelmemeli. Bu topraklarda var olan her millet resmi dili bilmek ve saygı duymakla birlikte ana dilini rahatlıkla konuşabilmeli, yazabilmeli, kullanabilmeli. Hatta Anadolu coğrafyasının zenginliğinin gereği olarak her ürünün üzerinde Türkçe, Arapça, Kürtçe, Farsça ve İngilizce yazılmalıdır.
- Selçuklu Kent Konseyi Gençlik Meclisinin davetlisi olarak Sille Kültür evinde “Açılım Sürecinde Alevilik” konusunu konuştuk. Van’lı bir bayan öğrenci şu hatırasını anlattı.”Tramvay da annem aradı. Kürtçe dışında dil bilmeyen annemle telefonda konuşurken bir bayan bana öyle şiddetli baktı ki telefonu derhal kapatmak zorunda hissettim kendimi” dedi. O öğrenci annesiyle İngilizce konuşsa aynı tepkiyi alır mıydı ? Bu coğrafyada asırlardır birlikte yaşayan ve yüzlerce ortak paydası bulunan milletler tekrar kucaklaşmalı ve birlikte yaşamanın en güzel örneklerini sergilemeli.
- “Kürt ama, arap ama “ diye başlayan cümleleri asla kurmamalıyız. Bazı okuyucularım “ama onlarda şöyle yanlış yaptılar” diyebilirler. Su-i misal emsal teşkil etmez. Rabbimiz biz Müslümanlara “Sen, sana yapılan kötülüğü en güzel bir şekilde sav.”( Mü’minûn 23/96) , “İyilikle kötülük bir olmaz, sen kötülüğü en güzel bir şekilde sav. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur.”( Fussilet 41/34-35), Said Nursi’de şöyle demiştir: “Hasmını mağlup etmek istersen, fenalığına karşı iyilikle mukabele et.”
- Fikir ve düşünce özgürlüğünü savunan insanların en uç, en rijit düşüncelere dahi bağırarak, tehdit ederek cevap vermeleri kendileriyle çatışmaktır. Tabii ki cevaplar verilmelidir. Ama bu cevaplar “bir daha böyle konular konuşursan ağzına biber sürerim” formatında olamamalıdır. Herkes her tür düşüncesini rahatlıkla ifade edebilmelidir.
- DİB Başkanı Facebook, twitter ve dizilerden şikâyet etti. Son zamanlarda ki modaya o da uydu. Tv, bilgisayar, internet Yüce Yaratıcının kullarına verdiği nimetlerden bir nimettir. Onlar birer araçtır. Bunlardan şikayet etmek yerine ondan HAK ve HAKİKAT namına daha fazla nasıl yaralanabiliriz konusunda kafa yormalıyız. DİB Başkanı her din görevlisi ve vaize facebook ve twitter kullanmasını ve her gün en az bir ayet, hadis ve kelamı kibar yayınlamasını tavsiye edebilir. Bende facebook ta kayıtlı 2742 arkadaşım var. Bir güzel hakikati yayınladığımda bir saniyede 2742 kişiye ulaşıyor. Bundan daha güzel bir imkan düşünülebilir mi ? Bir anda dilerseniz 2742 mumu yakabiliyorsunuz. Başarılı insanların hayatını incelediğimizde şunu görürüz. Aynı olay karşısında sıradan insanlar mazeret beyan ederken onlar asla mazeret beyan etmemiş yollarına devam etmişlerdir.
- Kur’an-ı Hakîm; enbiyaları, insanın Cemâatlerine terakkiyat-ı mâneviye cihetinde birer pişdâr ve imam gönderdiği gibi; yine insanların terakkiyat-ı maddiye sûretinde dahi o enbiyanın her birisinin eline bâzı hârikalar verip yine o insanlara birer ustabaşı ve üstâd etmiştir. Onlara mutlak olarak ittibaya emrediyor. İşte enbiyaların mânevî Kemâlâtını bahsetmekle insanları onlardan istifadeye teşvik ettiği gibi, mu’cizâtlarından bahis dahi; onların nazîrelerine yetişmeye ve taklidlerini yapmaya bir teşviki işmam ediyor. Hattâ denilebilir ki: Mânevî kemâlât gibi maddî kemâlâtı ve hârikaları dahi en evvel mu’cize eli nev’-i beşere hediye etmiştir. İşte Hazret-i Nuh’un (Aleyhisselâm) bir mu’cizesi olan sefine.. ve Hazret-i Yusuf’un (Aleyhisselâm) bir mu’cizesi olan saatı; en evvel beşere hediye eden, dest-i mu’cizedir.
- Bu hakikate lâtif bir işarettir ki: San’atkârların ekseri, herbir san’atta birer peygamberi pîr ittihaz ediyor. Meselâ gemiciler Hazret-i Nuh’u (Aleyhisselâm), saatçılar Hazret-i Yusuf’u (Aleyhisselâm), terziler Hazret-i İdris’i (Aleyhisselâm)…
- Evet mâdem Kur’anın herbir âyeti, çok vücuh-u irşadî ve müteaddid cihat-ı hidâyeti olduğunu ehl-i tahkik ve ilm-i belâgat ittifak etmişler. Öyle ise Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyân’ın en parlak âyetleri olan mu’cizât-ı Enbiyâ âyetleri; birer hikâye-i tarihiyye olarak değil, belki onlar çok maânî-i irşadiyeyi tâzammun ediyorlar. Evet, mu’cizât-ı Enbiyâyı zikretmesiyle fen ve san’at-ı beşeriyenin nihayet hududunu çiziyor. En ileri gâyatına parmak basıyor. En nihayet hedeflerini tâyin ediyor. Beşerin arkasına dest-i teşviki vurup o gayeye sevkediyor. Zaman-ı mâzi, zaman-ı müstakbel tohumlarının mahzeni ve şuunatının âyinesi olduğu gibi; müstakbel dahi mâzinin tarlası ve ahvâlinin âyinesidir.
- Devlet, aile, şirket veya fert içten yıkılır, dıştan değil. İç bünyesi güçlü olan yapıya dışarıdan hiçbir kuvvet zarar veremez. Siz güçlü bir aile kurmuşsanız onu tv, dizi, facebook veya twitter yıkamaz. Dolayısıyla kamu-yerel yönetimler ve STK lar teknolojiyi de en etkin bir şekilde kullanarak bizi biz yapan değerlerin güçlenmesine çaba göstermelidir.