Son günlerde medyada yakın geçmişin muhasebesini yaparak ,“Ben nedamet hırkasını kendim giydim eynime!” diyenleri ibretle izliyoruz. Samimi ya da değiller. Onu yalnız Allah bilir. İnsanımız bu gibi durumlarda nasıl bir tavır takınmalı, durumu nasıl değerlendirmelidir.
72 milyonluk bir ülkede çok farklı medeniyetlere vatanlık etmiş bir coğrafya da insanın gerçek kimliğini , gerçek kişiliğini öğrenmek o kadar da kolay değil.
O halde insanlar arası ilişkilerde Bediüzzaman’ın “Hüsn-ü zan, adem-i itimat” kaidesi temel yaklaşım olarak alınabilir. Kesin bilmediğimiz, tanımadığımız yolculuk, komşuluk ve ticaret yapmadığımız bir insan hakkında hüsn-ü zan besleyeceğiz ama asla itimat etmeyeceğiz. İtimat etmek için yukarıda saydığım 3 fiilden biri veya birilerini görmemiz gerekecek. Güven tesisi konusunda namaz, oruç, hac gibi ibadetlerden ziyade yolculuk, komşuluk ve ticaret gibi fiiller tavsiye edilmiştir.
Nifak, ikiyüzlülük tarih boyu insanlar arasında maalesef hep yaygın olmuştur dostlar. Peygamberin ölüm kalım mücadelesine çıktığı Uhud savaşında ordunun 3/1 i ,yani 1000 kişinin 300 ü münafık çıkmış ve yoldan dönmüşlerdir.
Kuranı Kerim’in hemen başlarında Bakara suresinde Yüce Allah 2 ayetle kafirleri anlatırken 12 ayetle münafıkları tanıtmıştır. Kafire 2 , münafığa 12 ayet tahsisi münafıklığın küfre göre en az 6 kat daha tehlikeli olduğunu bize anlatmaktadır.
Bediüzzaman “Bidayet-i zuhur-u İslâmiyette muannid ve kitapsız kâfirlerin ve nifaka giren eski dinlerin münafıkları gibi, aynen bu zaman-ı âhirde bir naziresi çıkacağını ders-i Kur’anîden gelen bir sünuhat ile Eski Said hissetmiş; münafıklar hakkındaki ayetleri izah ile en ince nükteleri beyan etmiştir.
Bu 12 ayeti tefsir eden Bediüzzaman nifakla (ikiyülülükle ) ilgili şu tespitleri yapar: Düşman meçhul olduğu zaman daha zararlı olur, kandırıcı olursa daha habis olur, aldatıcı olursa fesadı daha şedid olur, dahilî olursa zararı daha azim olur. Çünkü, dahilî düşman kuvveti dağıtır, cesareti azaltır; haricî düşman ise, bilakis, asabiyeti şiddetlendirir, salabeti arttırır. Nifakın cinayeti, İslâm üzerine pek büyüktür. Âlem-i İslâmı zelzeleye maruz bırakan nifaktır. Bunun içindir ki, Kur’an-ı Azimüşşan ehl-i nifaka fazlaca teşniat (ayıplamak, kötü göstermek) ve takbihatta (çirkin gösterme) bulunmuştur. (İşaratül İcaz )
“Bu asrın acip bir hassasıdır. Bu asırdaki ehl-i İslâmın fevkalâde safderunluğu ve dehşetli cânileri de âlicenâbâne affetmesi; ve bir tek haseneyi, binler seyyiatı işleyen ve binler mânevî ve maddî hukuk-u ibâdı mahveden adamdan görse, ona bir nevi taraftar çıkmasıdır. Bu suretle, ekall-i kalîl olan ehl-i dalâlet ve tuğyan, safdil taraftarla ekseriyet teşkil ederek, ekseriyetin hatâsına terettüp eden musibet-i âmmenin devamına ve idamesine, belki teşdidine kader-i İlâhiyeye fetva verirler; “Biz buna müstehakız” derler Hem âlicenâbâne affetmek ise, yalnız kendine karşı cinayetini affedebilir. Kendi hakkından vazgeçse hakkı var; yoksa başkalarının hukukunu çiğneyen cânilere afüvkârâne bakmaya hakkı yoktur, zulme şerik olur. Evet Binler Müslümanların hayat-ı ebediyelerini mahveden ve yüzer ehl-i imanın su-i âkıbetine ve müthiş günahlara sevk eden adamlara şefkatkârâne taraftar olmak ve merhametkârâne cezadan kurtulmalarına dua etmek, elbette o mazlum ehl-i imana dehşetli bir merhametsizlik ve şenî bir gadirdir.” (Kastamonu Lâhikası sh: 25,75)
Resûlüllah aleyhissalatü vesselam, Bedir harbinde Ebû İzze namındaki şâiri esir almış ve kendisine iyilik yaparak serbest bırakmış. Müslümanlar aleyhine kimseyi kışkırtmayacağına ve kendisini hicvetmeyeceğine dair ondan söz almıştı. Fakat Ebû Izze kavminin yanına varınca sözünde durmamış, kışkırtma ve hicivlerine tekrar başlamıştır. Daha sonra Uhud harbinde yine Müslümanların eline esir düşerek tekrar serbest bırakılmasını istemiş, Resûlüllah (a.s.m.) da: “Mü’min, bir delikten iki defa ısırılmaz.” buyurmuştur.
Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar
Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi ?