Babam gerçek sevgiliye yürüdü

1950 yılında doğdu.

Babası bir 27 Nisan günü öldüğünde on iki yaşındaydı.

Artık iki kardeşinin babası , evin reisiydi.

Hayat yolu bundan sonra oldukça yokuştu onun için.

O yılmadı. Bütün dik ve virajlı yolları aştı.

O dik ve virajlı yolları aşmak ona çok şey kazandırdı.

Çelikten bir irade, sağlam bir vücut ,

sarsılmaz bir moral ve motivasyon.

Öyle olaylar yaşamış ve o olayların üstesinde gelmişti,

Ya da rabbine öyle sağlam iman etmişti ki,

Ona artık “dünyayı hafife alan adam” diyebilirdiniz.

Gerçekten öyleydi. Dünya onun için

çok basit ve oldukça önemsizdi.

Hastalanmadı. Doktora gitmedi. İlaç kullanmadı.

Sağlık karnesinin yaprakları hep bembeyazdı.

Annesiyle ve annemle babasının ve kendinin

yerine iki defa hacca gitti.

Namazlarını hep cemaatle camide kılmaya çalıştı.

Herkesin yardımına koştu.

Hayır işlerinde hep öndeydi.

Kardeşlerini ve çocuklarını okuttu, evlendirdi, adam etti.

Ama dünya imtihan dünyasıydı.

Önce kardeşinin hanımının vefatı,

Sonra aynı kardeşinin ALS hastası olması,

Ve kardeşinin 3 yıl içerisinde gözünün önünde

adeta eriyerek ölüme yürümesi karşısında,

Hep dik durmaya çalıştı.

Ama netice de o da insandı.

Sürekli “ya rabbi beni kimseye muhtaç etme “ derdi dualarında.

Rabbi o duayı kabul etmişti.

27 Nisan günü oğluna sırtında bir ağrı olduğunu söyledi

İlk defa doktora gidelim teklifine olumlu yanıt verdi.

Ama o “her şeyi hafife alan adamdı”

Doktora gittiğinde oldukça şiddetli olan

ve sırta vuran kalp ağrısını,

“Torunumla yatmıştım sırtım açık kalmış ,

üşütmüş olmalıyım doktor” diyerek hafife aldı.

Doktorda onun açtığı yoldan yürüdü ve

kas gevşetici ve krem yazdı.

Kader hükmünü uyguluyordu.

Köye geldi ama huzursuzdu, bunu tüm görenler fark etti.

Ama morali bozulur düşüncesiyle kimse kendisine söylemedi.

Yine o halde , o hareketli insan birkaç km yapmıştı.

Akşama doğru eve geldi, abdestini aldı, ama huzursuzdu.

Evin içerisinde o oda, bu oda dolaşıyordu.

Akşam yemeğini istedi, ağrı artıyordu. Hap atacaktı.

Yemeğe oturdu. Bir lokma aldı. Yutamadı.

Süre dolmuştu. Ecel vakti gelmişti.

Ne bir salise öne, ne de sonraya bırakılamazdı.

Oraya yığıldı. Arabaya alındı.

Araç hastaneye doğru yola çıkmadan

o sevgilisine çoktan yürümüştü.

Amca oğlum yutamadığı lokmayı ağzından almıştı.

Kardeşim arabayı kullanıyordu.

Kardeşim “Babam nasıl Kadir  abi “  dedikçe,

Kadir abi: ”Nabzı atıyor sen arabayı hızlı sür “ diyordu.

Kadir abi kollarında yatanın çoktan sevgiliye

yürüdüğünü anlamıştı.

10 km lik Zile-Çeltek yolu bitmiyordu.

Hastanede doktorların geri döndürme

çabaları sonuç vermedi.

Sağlıkçıyım. Çok vefat etmiş insan gördüm.

Babam da kalp krizi belirtisi yoktu.

En küçük bir morarma yoktu.

Adeta rüyasında hoş bir görüntüye

gülümseyen bir sima vardı.

Ölüm vakti geldiği kendisine haber verilmişti.

Ölüme gülümseyerek gitmişti.

Her şeyi hafife alan adam, babasıyla aynı gün,

Bir 27 Nisan günü sevgiliye yürüdü.

Rabbinin tertemiz emanet ettiği vücudu,

Aynı temizlikte iade etti.

İnna lillah ve inna ileyhü raciun

İla rahmetullah.

Ruhuna el-fatiha.

Yorum Ekle