ALEVİLERE NELER OLUYOR ?

2006 yılında -yaptığım araştırmalar sonucunda- yazdığım “Türk Aleviliği” isimli     kitabımın giriş bölümünde Alevilik için ; “Kimilerine göre bir kültür hareketi, kimilerine göre bir mezhep, kimilerine göre Şia’nın Anadolu versiyonu , kimilerine göre de eski Türk inanç ve akidelerinin İslami boyayla boyanmış şekli… Ama ne olursa olsun günümüzde yaşanan bir Alevilik gerçeği var. Geniş bir coğrafyada ciddi bir nüfusa sahip kendisini Alevi olarak tanımlayan bu insanlar Anadolu’da Malazgirt’ten hatta ondan daha önceki tarihlerden bu yana yaşıyorlar.
Dolayısıyla Alevilik gerçeği nedir ? Tarihi süreçte nasıl ortaya çıkmıştır? Temelleri nereye , hangi sebeplere dayanmaktadır. Bu bilgiler Alevilik hakkında söz söylemeden muhakkak bilinmesi gereken hususlardır.”(www.cemilpasli.com/turk-aleviligi )  ifadelerini kullanmıştım.
Araştırmam da önce yukarıda bahsettiğim bilgileri aktardıktan sonra ulaştığım şu kanaatimi okurlarımla paylaşmıştım. ”Alevilik ; Allah-Muhammed-Ali-Ehli Beyt ekseninde oluşmuş ,yapılandırılmış, yaşayan, yaşatılan, canlı bir kültür hareketidir.”
Modernizmin dünyaya dayattığı en önemli yanlışlardan birisi “tek tipleştirme , farklılıkları yok etme “ yaklaşımıdır. İletişim imkanlarının gelişmesi, globalizm adeta dünyayı tek tip elbise, tek tip beslenme, tek tip kültüre doğru taşımaya çalışmaktadır. Oysa farklılıklar zenginliğimizdir. Hatta farklılığımız bir anlamda “var oluş “ nedenimizdir. Çünkü yaratıcı DNA dan , parmak izine , sesten , kokuya , göz bebeğinden yüz şekline kadar insanı bir-diğerinden farklı yaratmıştır.
Modernizmin bu tehlikeli tehdidinden Alevilerde nasibini almaktadırlar. Asırlarca daha çok söz ve müzikle aktarılarak gelen yaşanan ve yaşatılan bir kültür bu gün tehdit altındadır. LDT Alevi-Bektaşi Araştırmaları Merkezi Direktörü Şenol KALUÇ’da bu tehlikeye şu şekilde dikkat çekmektedir: ”Bir tarafta mızrak çuvala sığmazken; diğer tarafta soluklaşan, içerik değiştiren, DNA’sı değişen bir yapı mevcuttur. Modernizmin getirdiği hızlı değişim ve yıkıcılık geleneksel düşünce dünyasından uzaklaşan Alevileri başka bilinç düzeylerine taşırken, bu farklı bilinç düzeylerinde Alevilik kendini daha çok içi başka şeylerle doldurulmuş bir aidiyet duygusu -Türklük, Kürtlük vb.- olarak göstermektedir. Bu bilinç değişimi anlaşılmadan Alevilerin Ergenekon sürecinde niçin CHP ile aynı safta durduğu anlaşılamaz… Aleviler ulaşım koşullarının zor olduğu çağlarda dış tehditlere karşı daha dayanıklı iken, yirminci yüzyılla birlikte o yıkılmaz sanılan savunma duvarları hızla çöktü. Dış güçler olarak niteleyebileceğimiz devlet ve diğer ideoloji ve inançlar Aleviliği çok hızlı bir şekilde kuşatmaya başladı….. Her kuşak değişiminde bu değişim daha da kökleşti. Öyle ki artık pek çok Alevi için sol-Kemalist-Marksist değerler Alevi inancının ötesinde bir değer taşımaya başladı. Alevilik tarihsel ve sosyolojik zemininden koparılarak tamamen ideolojik bir anlam dünyasına taşındı. Ve tarihsel gerçeklerin ortaya çıkması bu şekilde ideolojikleşen Aleviler için bir anlam ifade etmemeye başladı. Bu nedenle başka bir düzlemde yaşanmış olsa idi CHP ile Aleviler arasındaki bağı koparması gereken Dersim Katliamı gibi acı bir gerçek kısa bir şokun ardından tolore edilebildi. Ergenekon sürecinde ortaya dökülen pek çok rezalet yapması gereken etkinin tam tersini yaratmaktadır. Alevilerin ve diğer ezilmişlerin önünü açacak gelişmeler adeta AK Parti nefretinin ve onun temsil ettiği düşünülen yanılsamanın gölgesinde kaybolup gitmektedir.
Danıştay cinayetinde ortaya dökülen tüm rezilliklere rağmen cepheden tek bir tuğlanın bile yere düşmemiş olması bu özünü değiştirme sürecinin ne kadar başarılı olduğunu göstermektedir. Yargıda ya da orduda bir Alevi kliğinin olduğunu ileri sürenlerin öncelikle bu gerçeği bilmesi gerekir. Bu ülkede DNA’sı ile oynanmış bir Alevilik vardır ve bu yerlerdeki isimler oralara Alevi oldukları için değil tam tersine değiştikleri için gelmişlerdir. Yoksa Doğan Bermek’ in dediği gibi yargıda bir Alevi ağırlığı olsaydı bu ülkenin mahkemelerinde Alevilere karşı işlenen onca cinayet sümen altı edilip, göstermelik cezalarla üstü kapatılamazdı.
Alevilerin temel problematiği bugün için artık devlet değildir. Asıl sorun genetik kodları değiştirilmiş Aleviliktir. Bu sorunun çözümü ise sanıldığı kadar kolay olmayacaktır. Bu noktada Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına geçmesinden fazlaca ümide kapılmamak gerekir. Kılıçdaroğlu’nun geldiği kodlar yukarıda kısaca izah etmeye çalıştığım kodlara harfi harfine uymaktadır. Ancak biz yine de ümitvar olmak istiyoruz.” (http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1003012&title=ergenekon-kilicdaroglu-ve-alev%EEler&haberSayfa=0 )
Başka ve yukarıdakinden daha önemli bir haber:”Kendisini ‘düşkün’ ilan dedeyi mahkemeye verdi. Burdurlu bir Alevi, kendisini zinadan ‘düşkün’ ilan eden Alevi dedeye ‘hakaret’ davası açtı. Mahkeme, vatandaşı haklı buldu. Şeref İpek, “İftira” diyerek dede ve 2 yakınına hakaretten dava açtı. Yargı, İpek’i haklı buldu ve sanıklara 87’şer gün hapis verdi. Alevi dedesi Yılmaz, “Bir talip, mürşidini dava etti. Şaşkınım. Bu Alevilikte bir ilk” dedi.”
2009 yılında Çalıştaylar yapıldı. Sorunlar ve çözüm yolları konuşuldu. Konuşulmalı da. Artık hiçbir gerçeğin üstü örtülemiyor. Bana göre modernizme direnmenin en etkili yolu şu. En açık bir netlikle kültürlerin kendilerini en üst düzeyde ve şeffalıkla ifade etmeleri ve saklanmamaları. Güç ve enerjilerini açıklıktan, şeffaflıktan , farklılıktan , zenginlikten almaları ve bu halleriyle modernizmle yüzleşmeleri. Hatta en iyi savunma yollarından birisi olan taarruzla kendi güzelliklerini dünya pazarına çıkararak , modernizne meydan okuması. Bu meydan okumada diğer dünya üzerindeki farklı kültürlerle ortak paydalardan hareketle birlikte hareket ederek direnmesi. Çünkü modernizmin en sevdiği ve kolay bulduğu iş kendini çevreden koparmış , dış etkiye kapalı kültür havzaları.
Açıklık , açılım , değişim , dönüşüm içeriden olursa faydalıdır. Dışarıdan farklı yollarla olursa bu ,  o yapının genetiğini bozar. Onun için Alevilik meselesinde her şey açıklıkla konuşulmalı , paylaşılmalı , çözüm yolları ortaya konmaya devam edilmelidir. Çünkü insanımız bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayı alışkanlık haline getirdi. Oysa ilk iş önce konuşulan konu hakkında bilgi sahibi olmak olmalı. Makalemi 2006 da yazdığım kitabımın son cümlesiyle bitiriyorum:
“Kuran’ı Kerim’de Cenabı Allah Resulünün ağzından bizden şunu istiyor ve şunu emrediyor. “ De ki ( ey habibim) ben bu tebliğime karşılık sizden akrabamı (ehli beytimi: Hz Ali, Hz. Fatma , Hz Hasan ve Hz. Hüseyin) sevmeniz dışında bir şey istemiyorum. Biz de bu emre uyuyor ve ehli beyti seviyoruz. Yezidin ve Emevi Hanedanı’nın ehli beyte yaptığı zulümleri kınıyoruz. Cenabı Hak Kuranı Kerim’de “Kimse Kimsenin suçundan dolayı cezalandırılamaz” hükmünü koymuştur. Tüm Müslümanlar o zulüm ve yanlışlardan beridir. Hz. Hüseyin’in zulme karşı çıkarak şehit oluşunu tüm Müslümanlar olarak alkışlıyor , iftihar ediyor ve zalime karşı koymada bir sembol olarak görüyoruz. Onun için ben bu küçük , mütevazı çalışmamamın sonunda her iki tarafı da İslam Kardeşliği , ehli beyt muhabbeti etrafında toplanmaya , birlik ve beraberliğe çağırıyorum. Aradaki küçük problemlerin konuşularak ve ortak çalışmalarla aşılacağına yürekten inanıyorum. Yüce Mevlamızdan bu ayrılıkların ortadan kalkarak ittifaka dönüşmesini temenni ediyorum. Bu sayede omuz omuza vererek insanlık tarihine altın harflerle yazılacak güzelliklere imza atmış bu milletin evlatlarının bir araya gelerek daha büyük başarılara imza atacaklarına inancım tamdır. Biz bu inanç ve düşünceyle bu eseri hazırladık. Bu konuda yüreği bu dertten yanık bir şeyler söyleyecek , bir şeyler yazacak vatan evlatları muhakkak vardır. Biz onlara kapı aralayabilirsek bahtiyar oluruz.
Başarı niyeti halisenin refikidir.”

Yorum Ekle