Bu tespit dünyanın 270 ülkesinde 3 milyardan fazla kişinin izlediği “Şeylerin Hikayesi-The Story of Staff” belgeselinin yapımcısı Amerikalı çevreci aktivist Annie Leonard’a ait.Leonard acaip ve önemli şeyler söylüyor. Türkiye’yi ABD gibi olmaktan kaçınması gerektiği noktasında uyarıyor. Popüler kültürün sürekli yalan söylediğini ifade ediyor.
Dünyamızı tüketim çılgınlığı esir aldı. Dünya kaynaklarının 3/1 i son 30 yılda tüketildi. Dünya ormanlarının % 80 i yok oldu. Amazon ormanlarında dakikada 2.000 ağaç yok ediliyor. Bu 7 futbol sahası büyüklüğü demek. ABD de herkes günde 3.000 reklama maruz kalıyor,2 kilo çöp üretiyor. ABD nüfus olarak dünyanın % 5 ine sahip olmasına rağmen dünyadaki kaynakların %30 unu tüketiyor. Ama ABD dünya mutluluk endeksinde 150. sırada. Kısaca insan tüketerek, tüketimi sürekli artırarak mutlu olamıyor.
Kısaca dostlar , kainatın en üstün varlığı insan yıllarca ustaca yapılan manevralarla tam bir “tüketim makinesine” dönüştürüldü. Bu tüketim makinesi hem yaşadığı dünyayı hem de insanı insan yapan unsurları yok ediyor.
Çözüm iktisatta. Çözüm yine insanlığın en akıllısının sözlerinde: ”Coşkun akan ırmaktan bile abdest alsanız suyu İSRAF etmeyin”. Yani fazla kazanıyorum. Gelirim sürekli artıyor mantığıyla harcamanızı artırmayın. Geliriniz ne olursa olsun sadece ihtiyacınız kadar harcayın.
Alman sosyolog Meinhard Miegel’in Almanya’da yaptığı çalışmalarda aynı şeyleri söylüyor. Yaptığı araştırmaya “Programlanmış Durgunluk: Almanların Ekonomik Büyümeye ve Maddi Refah Artışına Çelişkili Bakışı “ ismini vermiş ve Alman hükümetlerinin iktisadi yarışa odaklanmış politikalarını sorguluyor. Siyasette ve özel sektörde hep insanların refah düzeylerini artırmak istedikleri varsayımının hakim olduğuna dikkat çeken araştırmacı ,hakikatin ise farklı olduğunu yaptığı araştırmaya dayanarak ileri sürüyor. Miegel ,insanların prensipte refaha karşı olmadıklarını ,ancak bunu artırmak için çaba sarf etmeye de razı olmadıkları sonucuna varıyor. Birçok Alman’ın elde etmiş olduğu yaşam standardından memnun olduğu ,zengin ve stresli yaşamaktansa ,mütevazı hatta nispeten fakir ancak huzurlu bir hayata hasret kaldığı ortaya çıktı. Yaptığı 1823 kişi üzerinde yaptığı ankete katılanların % 78 inin “mütevazı bir refah” içinde “güvenli bir hayat” yaşamayı, maddi fırsat ve risklerle dolu bir yaşama tercih ediyor.
Yazılarımızda zaman zaman temas ettiğimiz bir hakikat var. ”Peygamberimizin sünnetinden en küçük bir ayrılık hayatı azaba çeviriyor. Peygamberimiz dünya hayatı için: ”Dünya yediğiniz , içtiğiniz, giydiğiniz; Allah için yedirdiğiniz, içirdiğiniz, giydirdiğinizdir. Gerisi size ait değildir” der.
ABD, Almanya gerçeği bize çok şey anlatıyor dostlar. Hep çokluk, hep artırma, hep harcama, aşırı hırs insanları mutlu etmiyor. (Tekasür suresi) Aksine daha fazla elem ve strese sokuyor. Dolayısıyla mutluluk, saadet yine köklerimizde, kendi topraklarımızda, kanaatte, şükürde iktisatta… Başka yerlerde aramaya gerek yok. İnsan düştüğü yerden kalkar.