8 Mart Dünya Kadınlar günü münasebetiyle eğitimde, sosyal hayatta, özellikle aile ilişkilerinde ‘darebe’ nin manası, konumu , pozisyonu yine tartışmaya açıldı.
Nisa suresi 34. ayette geçen ”veyedribuhünne” kelimesi Müslüman toplumda şiddetin referansı olarak kullanılıyor ne yazık ki!
”Allah’ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılmasına bağlı olarak ve mallarından harcama yapmaları sebebiyle erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudurlar. Sâliha kadınlar Allah’a itaatkârdırlar. Allah’ın korumasına uygun olarak, kimsenin görmediği durumlarda da kendilerini korurlar. (Evlilik hukukuna) baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve onları dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.”
Ayette geçen ”veyedribuhünne” kelimesi bir çok mealde ”dövün veya (hafifce dövün)” şeklinde tercüme ediliyor.
Peki bu tercüme ne kadar doğru?
Sözlükte [DRB] kökü mastar olarak “vurmak, dövmek, yapmak, bırakmak, ayrılmak, göstermek, etmek, eylemek, koymak” vb. birçok anlama gelir. Bu kelime Arapça’nın “aspirin” gibi neredeyse her derde deva bir sözcüğüdür. Türkçe’ deki etmek, eylemek veya İngilizcedeki get sözcüğünü çağrıştırır.
Örneğin örnek olmak , misal olmak (darb-ı mesel) empoze etmek, baskı yapmak, zorlamak (darb), kota uyguladı (darabe hıssa), iğne yaptı (darabe hagn), çadır kurdu (darabe heyme), vergi koydu (darabe darîyb), misal verdi, örnek gösterdi (darabe mesel), para pastı (darabe nugt), telefon etti (darabe’l-hatife), vuruşmak, dövüşmek (tedârub), kıvranmak, çırpınmak, bocalamak, telâşlanmak, çalkalanmak (idtırâb), grev, iş bırakma, işi terk etme, ayrılma. Daha bunlar gibi 70’in üzerinde manası olan bir kelime olduğu için ‘darebe’ yi anlama konusunda benim tavsiyem uygulamaya yoğunlaşmak olmalıdır.drâb), çalkantı, kriz (idtırâb), sınıf, cins, nevi, (darb), vurguncu, spekülâtör (müdârib), ticarî rekabet, ticarî ortaklık (müdârebe) gibi birçok kelime bu kökten türetilmiştir.
”Veyedribuhünne” fiilindeki emir; “iyi misal olmak, danışmanlık almak, uzman desteğine başvurmak, hakem tayin etmek gibi” kelimenin anlam kapsamına giren uygun kelimelerle tercüme edilebilir.
İslam’ bize anlatan ve aktaran iki sağlam kopmaz ip var. Hablullah dediğimiz bu ipler tüm okuyucularımızın çok iyi bildiği üzere ‘Kuran ve Sünnet’ tir.
Kuran-ı Kerim’in en büyük , en önemli , en sağlam müfessiri Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)dir. Peygamberin ‘Salli kema reaytumuni usalli-Namazı benden gördüğünüz gibi kılın’ sözü aslında tüm dini hükümleri kapsayan bir emirdir.
Yani; Namazı benden gördüğünüz gibi kılın demek;
Orucu , benden gördüğünüz gibi,
Zekatı , benden gördüğünüz gibi,
Hacc ve umreyi, benden gördüğünüz gibi,
Aile hayatını, benden gördüğünüz gibi,
Eğitimi, benden gördüğünüz gibi,
Siyaseti, benden gördüğünüz gibi,
Ticareti, benden gördüğünüz gibi, yapın demektir.
Ailede ve eğitimde ‘darebe’ nin yerini ve manasını anlamada Peygamberin 23 yıllık uygulamalarını ele almamız gerekmektedir.
Sadece Peygamberliği döneminde değil ömrü boyunca bırakın insanı, savaş dışında hiçbir canlıya şiddet uygulamayan bir Peygamber hayatı var önümüzde. Böyle bir Peygamberin ümmeti ‘darebe’ye asla şiddet içerikli bir mana yükleyemez, yüklememeli. Rahmet Peygamberi en zor şartlarda amcası dahil 70 sahabesini şehit verdiği Uhud dönüşünde okçular ve diğer sahabelere sözlü şiddet dahi uygulamamıştır. Onlara yumuşak davranmıştır. Yüce Allah’ta onun bu tavrını övmüş ve bizlere tavsiye etmiştir.( Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever. Ali İmran,3/159 )
Bir gün Hz. Peygamber ile Hz. Aişe Validemiz arasında hararetli bir münakaşa vardı. Bir konuyu tartışıyorlardı. Bu sırada Hz. Aişe Validemizin babası , Hz. Peygamberin en yakın dostu, Hz. Ebu Bekir çıkageldi. Hz. Peygamber eşine babası Hz. Ebu Bekir’i tartıştıkları konuda ‘hakem’ olarak önerdi. Hz. Aişe Validemiz bu öneriyi kabul etti. Peygamber Hz. Ebu Bekir’in hakem tayin edilmesi üzerine Hz. Aişe Validemize ‘Önce kim konuşacak’ diye sordu. Tartışmanın heyecanı ve gerginliğiyle Hz. Aişe Validemiz Peygamberimize ‘Önce sen konuş , fakat doğruyu söyle’ deyince Hz. Ebu Bekir Hz. Aişe Validemizin bu sözüne çok sinirlendi ve kızına bir tokat vurdu ve ‘sen nasıl konuşuyorsun Peygamber doğruyu konuşmaşsa kim konuşur’ dedi. Peygamber bu tabloya çok üzüldü. En yakın arkadaşı Hz. Ebu Bekir’e dönerek ‘Böyle yapmanı istemezdik’ buyurdu.
Peygamberin 8 yıldan fazla yanında kalan Hz. Enes b. Malik’in ifade ettiği gibi Hz. Muhammed (s.a.v.) sadece kendisine karşı değil, hiç kimseye, hiçbir canlıya karşı en ufak bir şiddet uygulamamıştır.
Muâviye el-Kuşeyrî(r.a): “Rasûlullah(sav)’ın yanına gelerek;
‘Hanımlarımız hakkında ne dersiniz?’ diye sordum.
O da şöyle buyurdu:
‘Yediklerinizden onlara da yedirin, giydiklerinizden onlara da giydirin, onları dövmeyin ve onları kötülemeyin!’”
(Ebû Dâvûd, Nikâh, 40-41/Sahîh) buyurdu.
Hz. Peygamber; “Kişi sabah vakti, kölesini döver gibi karısını dövdükten sonra gece vakti onunla yatmaya utanmaz mı!”(Abdürrezzâk San’ânî, Musannef, IX, 556-557 sözüyle de kadınlara fiziki şiddet uygulamayı hoş karşılamadığını göstermiştir. Yine Hz. Peygamber, “Kadınların bizim üzerimizdeki hakları nelerdir?” diye soran ashâbına verdiği cevaplardan biri de “Kadınları dövmeyin”(Ebû Dâvûd, Süleyman b. Eş’as es-Sicistani (Ö. 275), Sünen-i Ebi Dâvûd, Riyad, 1999/1420, Kitâbu’n-Nikâh, 42, 43, 44) cevabıdır.
Hz. Peygamber, eşler arasında şiddetli geçimsizlik varsa (Mâlik b. Enes. Muvattâ’, Talâk, 31; diğer örnekler için Talâk, 33, 34; ayrıca erkekte cinsel bir problem varsa normal olarak boşanırlar. Mâlik b. Enes. Muvattâ’, Talâk, 74, 75) veya kadının kocasından nefret etmesi durumunda, kendisine müracaat eden kadınlara, aldıkları mehri geri vermek şartıyla ayrılmalarına hükmetmiş (Abdürrezzâk San’ânî, Musannef, VI, 638-639; Buhârî’de anlatılan olay da aynı kategoride değerlendirilebilir: Sabit b. Kaysın karısı, kocasını çirkin bulduğu için ayrılmak istediğini söyleyince Hz. Peygamber, kadının mehri geri vermesi şartıyla kocasını ikna etti ve boşanma gerçekleşti. Buhârî, Talâk, 11), böylece evliliğin devamı durumunda bu nefretin sonucunda ortaya çıkacak şiddeti de önlemiştir.
Peygamber (s.a.v.) ayetin hükmüne aykırı söz söyleyebilir mi? Ya da o Kur’an-ı Kerim’in en büyük ve en başta gelen müfessiri değil mi?
23 yıllık Peygamberlik vazifesinde ve 63 yıllık ömründe savaş dıışında hiçbir canlıya en ufak şiddet uygulamayan ahvali, etvarı ve akvaliyle en büyük müfessir Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hayatı bize ‘darebe’ nin şiddet içermeyen 70’in üzerindeki manalarına yönlendirmesi gerekir. Çünkü Peygamber Hz. Aişe’nin tabiriyle yaşayan Kuran‘dı. Özellikle eğitimde ve Pedogoji de ‘darebe’nin örnek olmak ,numune olmak, hal ve hareketleriyle misal olmak , işin uzmanlarından destek almak kısaca darb-ı mesel olmak manasının alınması gerektiğinin düşünüyorum. Çünkü Abdullah b. Ömer: Biz Peygamber döneminde hanımlarımıza yüksek sesle konuşmaktan korkardık, hakkımızda vahy gelecek zannederdik’ sözü de ‘darebe’ nin anlamında şiddet olmadığını bizlere açıkça gösterir.
Yüzlerce Aile Eğitimi yaptım hepsinde şunu söyledim. İnsanları eğitecekseniz çocuklarınıza faydalı davranışlar kazandırmak istiyorsanız şu gerçeği çok iyi bilmeniz gerekiyor. Bütün insanlığın şehadetiyle gelmiş geçmiş en büyük eğitimci , en büyük öğretmen (muallim=innema buisti muallimen-ben muallim olarak gönderildim) en büyük pedagog Hz. Muhammed (s.a.v.) dir.
Onun hayatında olmayan hiçbir uygulamayı kelime oyunlarıyla İslam’a yamamak hiç kimsenin haddi ve yetkisinde değildir. İslam’a sokulan en büyük bidat olan saltanatın bu dine dair sonradan kattıkları –hayatın her alanında- dinin orijinal hükümlerinden fazladır. Bu sebeple her Müslüman Kuran ve Sünnetin sahih hükümlerine dayalı bir dini öğrenmek ve yaşamak zorundadır. Bu her Müslüman erkek ve kadına farzdır.
Hz. Peygamber’in eğitim yönteminde sabır, şefkat, muhatabının seviyesine uygunluk, müsâmaha (tolerans) gibi yaklaşımlar önemli yer tutmaktadır. 10 yaşında iken annesi tarafından Hz. Peygamber’in hizmetine verilen Enes b. Mâlik’in, “Ben Rasûlüllah’a (sav) 10 sene hizmet ettim. Bana (bir kere bile) öff demedi.” (Buhârî, Edeb, 39) sözü Hz. Peygamber’in bu özelliklerini açıklaması açısından önemlidir. Başka bir örnekte de Hz. Peygamber’in, peygamberlik mührüne dokunduğu için babasından azar işiten Ümmü Hâlid’e Hz. Peygamber, şefkatle yaklaşmış, sohbet etmiş, güzel sözler söyleyerek onu rahatlatmıştır. (Buhârî, Edeb, 17)
Bugün çok tartışılan eğitimde dayak, eğitimde ödül-ceza konusuna Hz. Peygamber’in uygulamaları ışığında bakıldığında, O’nun (sav) hiçbir zaman dayak yoluna başvurmadığı görülmektedir.(Bkz. İbn Mâce, 51) Bir olayda Hz. Peygamber, kadınları, çocuklarını dövmemeleri konusunda uyarmıştır. Başka bir olayda elindeki kamçıyla muhtemelen köle olan- bir çocuğu döven Ukbe b. Âmir’i sert bir şekilde uyarmıştır. (Her iki olayın ayrıntısı için bkz. Gözütok, İlk Dönem İslâm Eğitim Tarihi, 203.)
“Eğitim ve öğretim işlerinde öğrencilere, bilhassa küçüklere sert davranmak onları tembelliğe ve kızgın ellerin kendilerine uzanmasından korkarak, yalan ve kötülüğe sevk eder. Kalplerinde sakladıklarının ve düşündüklerinin tersini söylemeye alıştırır. Bu eğitim onları her düzen ve hile yolunu seçmeye götürür. Git gide bu haller onlar için adet ve karakter haline gelir. Sosyal hayatla ve medenileşmekle elde edilecek üstünlükleri, şahsını ve ailesini (ve cemiyetini) korumaya alışmaktan ibaret olan insanlığın manasını bozar.” (İbn Haldun, Mukaddime, III/160.)
Bütün bunlardan daha açık ve net olan ise Kur’an-ı Kerim’de Eyüp (a.s) kıssasında geçen hükümdür.
Hz. Eyyüp musibetin derinleştiği bir dönemde kesin bilmediğimiz bir sebeple öfkelenmiş ve iyileşince hanımına 100 sopa vuracağına dair yemin etmişti.
Ancak, anlık bir kızgınlık sonucu olarak ağzından çıkan böyle bir yeminden dolayı oldukça pişman ve rahatsız olan Hz. Eyyub (a.s.)’a, Rabb-i Rahimi bir ruhsat ve muhtereme eşine de bir ikram etti:
“Kulumuz Eyyub’u da hatırla. Hani o: “Herhalde şeytan, bana kahredici bir acı ve azab dokundurdu.” diye Rabbine seslenmişti. “Ayağını depret.” İşte yıkanacak ve içecek soğuk (su, diye vahyettik).Katımızdan ona bir rahmet ve temiz akıl sahiplerine bir öğüt olmak üzere, kendi ailesini ve onlarla birlikte bir benzerini de bağışladık. “Ve eline bir deste (sap) al, böylece onunla vur ve andını bozma.” Gerçekten, biz onu sabredici bulduk. O, ne güzel kuldu. Çünkü o, (daima Allah’a) yönelip-dönen biriydi.” (Sad, 38/41-44)
Burada dövme fiilinin pişman olunacak bir fiil olarak Rabbimiz tarafından aktarılması ve yeminden dolayı sembolik bir uygulama önerilmesi başta aile içerisinde olmak üzere hayatın tüm alanlarında şiddete kapıyı tamamen kapatıyor vesselam.