Seçimlere 2 ay vardı. Kamu reformunun mimarlarından olan Bakan Prof. Dr. Ömer Dinçer ilimize geldi. Konya STK’ larını davet etti. Devletin yeniden yapılanması konusunda STK temsilcilerinden fikir, görüş ve öneri istedi. Bir otelde toplandık.
Üzülerek ifade edeyim ki, yazılı ve sözlü somut bir fikir, görüş ve öneri ortaya konulamadı. İnsani Yaşam Derneği ve Aileyi Destekleme Derneği Başkanı olarak ‘Daha Etkin Bir Sosyal Devlet için ‘Tek Çatı’ ismini verdiğimiz önerimizi dosya halinde sundum ve şu an gündeme getirmeye çalıştığım konuyu kısaca sözlü olarak bakana ifade ettim.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının oluşumunda öneri ve fikirlerimizin dikkate alındığını gördük. Zaten iktidarı temsilen bakan bu önerileri dinlemek, ciddiye almak, değerlendirmek üzere görevlendirilmişti. Halen ben siyasi iktidarın bu kanallarının sonuna kadar açık olduğunu düşünüyorum.
Batıda Non-Govermental Organizetion (NGO) diye anılan ve kavramsal olarak da sivil bir oluşum olduğunu hissettiren hükümet-dışı organizasyonlar ülkemizde vakıflar ve dernekler olarak ‘Sivil Toplum Kuruluşları’ olarak adlandırılıyor. Aslında ashabı suffe ile başlayan vakıf anlayışı bizde tarihsel arka planı çok güçlü olarak duruyor.
Sadece devletin sosyal hizmet sunumu konusunda değil, temel tüm hizmet konularında devlet erki siyasi iktidar tarafından yeniden yapılandırılmaya çalışılıyor. Bu konularda ülkenin her tarafında gönüllü olarak çok ciddi hizmetler yürüten STK’nın seslerini yükseltmeleri, fikir ve önerilerini dosyalar şeklinde kamuoyunun dikkatine sunmaları gerekmektedir.
TÜSİAD’ ın anlamsız bir şekilde ortada bıraktığı ‘Yeni Anayasa’ önerisi dışında STK’lar ses vermedi. Oysa halkın %50 sinin desteğini almış bir siyasi iktidara hepimizi ilgilendiren yeniden yapılanma konularında herkesin destek vermesini önemsiyorum.
Demokrasi milletin kendi kendini yönetmesi demekse, bu yönetim 4 yılda bir sandığa gidip oy kullanmaktan ibaret değildir. Özellikle iletişim imkânlarının geliştiği bu millet bizzat yönetime katılma imkânlarını STK’lar eliyle kullanmalıdır.
Peygambere serdettiği görüşün vahiy olup olmadığını sorduktan ve vahiy olmadığını öğrenince görüşünü ifade eden, Hz. Ömer gibi celalli bir devlet başkanına hutbedeyken hesap sorabilen kültürel kodlara sahip insanlarız. Dolayısıyla kendisine sunulanla yetinen değil, kendine sunulanı kendi öneri ve fikirleriyle zenginleştiren insanlar olmalıyız.