Mahsun Kırmızıgül sosyal problem içerikli eserler üretmeye devam ediyor. Kardeşlik Türküsü , Beyaz Melek , Güneşi Gördüm ve Bitlis’te Beş Minare’den sonra ‘Hayat devam ediyor’ isimli dizisiyle ülkemizin hatta İslam coğrafyasının sosyal problemlerine dikkat çekiyor.
Diziyi izlerken göz yaşlarıma engel olamadım. Belki sosyal hizmetler çalışanı olarak Kadın Konukevine yapılan 1000’in üzerinde müracaatın hikayesinden haberdar olmam , hikayenin gerçek hayata çok yakın durması göz yaşlarımı tetikleyen unsurlardı.
Benim seyretmeye dayanamadığım olayları yaşayan insanlar var bu topraklarda. Yetkililerin eğitim ayağından başlayarak resmin tümünü içine alacak çalışmalar ‘seferberlik’ mantığıyla gerçekleştirilmelidir.
Bu gün özellikle erkekler aile ve çevreden edindikleri töre , gelenek v.b. den kaynaklanan ezberletilmiş ‘davranış kalıpları’ ile hareket ediyorlar. Aksi durumda ağır bir mahalle baskısı onları bekliyor.
Eş , yaşlı , özürlü ve çocuklara yanlış davranış kalıpları ile uyguladıkları şiddet ve istismar zamanla bir bumerang gibi dönüp yine erkeği vuruyor. En sevdiği ve sevgisine ihtiyaç duyduğu insanlara şiddete ve istismara başvurarak doğru davranamayan ve neticede onları kaybeden erkek derin bir yalnızlığın içerisine düşüyor.İhmal ve istismar önce saygı ve sevgiyi yok ediyor sonra ilgisizlik, soğukluk ve boşanmaya kadar gidiyor.Oysa insanı psikolojik olarak en çok etkileyen olaylardan 1.si eş ölümü , 2.si boşanma. O derin yalnızlık psikolojisi özellikle erkeğe o kadar zarar veriyor ki haberlere konu olan cinnetler ve cinayetler meydana geliyor.
10 yıldır bizzat bu konulara yoğunlaşmış bir kardeşiniz olarak buradan şu gerçeğin altını kalın harflerle çizmek istiyorum. Evlilik ve insan ilişkilerini lütfen ‘HAKLAR’ bağlamında değil , ‘SORUMLULUKLAR’ bağlamında ele alın. Hayatınızı ‘RUHSATLARIN’ çizdiği sınırlar değil , ‘FAZİLETLERİN’ belirlediği sınırsızlıklar yönetsin.
Ortaçağın karanlık ,boğucu atmosferinden çıkmak için haklı olarak ‘HAKLAR’ mücadelesi veren Avrupa’dan gelen ‘HAK’ eksenli düşünce çatışmanın fitilini yakıyor. Bu gün Avrupa’da aile çatısı altında yaşan kişi sayısı % 40 lar civarında , biz de % 76. Tabii ki hak çok önemli. Hatta ‘Kul hakkı’ İslam’da hukuk-u Allah’ tan daha öncelikli ve önemli. Ama İslam ‘ da asıl fazilet ve takva ; fedakarlıkta , veren el olmakta, ‘en muhtaç olduğu anda bile kardeşini, eşini, babasını, çocuğunu kendisine tercih etmekte.’
Sadece devletten beklemek yerine bu ülkenin mayasında önemli emekleri olan STK ların da seferberlik şekliyle bu konulara eğilmelerinin zaruretine inanıyorum. Parçalanmış sosyal bağları tekrar tamir etmek , tedavi etmek ve güçlendirmek sadece devletin yapabileceği bir eylem değil. Çok ciddi bir gönüllü katkısına ihtiyaç duyuyor bu gün bu işler.
Ey dünyanın öbür ucundaki insanın ayağına diken batınca hissetmemizi emreden bir dinin müntesipleri !
Dibimizde insanlar aç , susuz, zulme uğruyor hatta öldürülüyor. Bu zulmün , cinayetin durdurulması konusunda kimse başkasından bir hareket beklemeden , elinden ne geliyorsa lütfen yapsın.
Dünya imtihan dünyası. Para, mal , makam , imkan ya da fakirlik , yokluk , imkansızlık hepsi ama hepsi imtihan vesilesi. Hiçbirimiz daha zeki ve akıllı olduğumuz için diğerinden daha iyi durumda değiliz. O zaman esas duruşumuzu kontrol edelim ve bize geçici imtihan için verilen imkanlarımızı süresi içerisinde çok iyi kullanalım. Kullanalım ki ateş bize de dokunmasın.
‘Zâlimlere meyletmeyin. Aksi halde ateş size de dokunur.’ (Hûd Sûresi: 113) âyet-i kerimesi fermanıyla, zulme değil yalnız alet olanı ve taraftar olanı, belki ednâ (en küçük) bir meyil edenleri dahi dehşetle ve şiddetle tehdit ediyor. Çünkü, rıza-yı küfür küfür olduğu gibi, zulme rıza da zulümdür.