ÇOK EŞLİLİK –POLİGAMİ-TAADDÜDÜ ZEVCAT

Son günlerin tartışma konularından birisi çok üzerine konu bizi de ilgilendirdiği için yazmak zorunda hissettim kendimi. Sibel Üresin hanımefendinin beyanı farklı açılardan okunabilir. Ama ben açıklamayı şöyle okumaya çalışıyorum: ’Ben kendime güveniyorum. Ben eşimle bir çift olarak (zevc-zevce-ayakkabı çiftleri) o kadar uyumluyum ki eşim başka bir kadına ihtiyaç duymaz. Ben de bir aile terapisti olarak kadınlara şunu tavsiye ediyorum: Kendinize güvenin. Eşinizle gerçek anlamda sağlıklı sevgi ve güvene dayalı bir yuva kurun. Bu yuvanın güçlenmesi ve devamı için emek verin.’ Dünya kadınla, kadın bakımla güzeldir’ sözünü unutmayın’. Kendinize bakın. Eğer siz bunları yapmazsanız, yasalara sığınarak , yasaklarla ,eşinizin metrese gitmesini ya da (gizlice) imam nikahıyla ikinci bir kadınla yaşamasının önüne geçemezsiniz. Bu anlattığımın toplumda binlerce örneği var.’ Çok eşlilik konusunun İslam açısından ele alınışını Hayrettin Karaman hocama havale ettikten sonra (http://www.hayrettinkaraman.net/yazi/hayat/0103.htm) konuyla ilgili bazı tespitlerimi okuyucularımla paylaşmak istiyorum.

  • Bir çok olayda olduğu gibi bu olayda da toplum kutuplaştı. Yani farklı fikirlere sahip insanlar bir yerlerde buluşmak , anlaşmak yerine daha uzak uçlara doğru savruldular.
  • Bu gün toplumda yaşanan ve süregelen gerçekler var. Hepimiz bu toplumda yaşanan bu olumsuzlukların ortadan kalkması için kafa yoruyoruz, çalışıyoruz.
  • Nikah iki taraf arasında yapılan bir sözleşmedir, akittir. Erkek ve bayan uzlaşma ve anlaşma olduktan sonra sözleşemeye meşru dairede her tür maddeyi yazabilirler. Bayan boşanma hakkı isteyebilir, ikinci evliliği yapmayacağına dair madde koyabilir v.b.
  • Bir konuyu yasaklamak, yok saymak, inkar etmek, görmezden gelmek, halının altına süpürmek onu çözdüğümüz anlamına gelmiyor.
  • İslami açıdan konu ele alan alimlerin ortak noktası şudur ki ;İslam’ın tavsiyesi tek eşliliktir. İslam geldiği dönemde bir olan evililik ruhsatını 4 de çıkarmamış 10 ün üzerinde evliliklerin olduğu toplumda evliliği dörtle sınırlandırmış ve tek evliliği tavsiye etmiştir.
  • Peygamberin hayatının büyük bölümünü Hz. Hatice validemizle tek eşli olarak yaşamış ve kızı Hz. Fatma için de aynı konumu arzu ve irade etmiştir.
  • Peygamberimiz ‘kadın veya erkek birbirlerine ihtiyaç duyduklarında eşlerine gitsin. Çünkü ihtiyaç duydukları şeyin aynısı eşlerinde mevcuttur’ demiştir. Bana göre bu konuların anahtarı altını çizdiğim ‘ihtiyaç duydukları şeyin aynısı’ manasındadır. Bu hem erkek hem kadın için geçerlidir. Hem erkek hem kadın sağlığına, güzelliğine bakımına, davranışlarına , kısaca toplumda bir kadın ya da erkeğin eşinden beklediği özellikleri üzerinde taşımaya gayret etmelidir.
  • Her iki cins içinde; ‘dünya kadınla-erkekle , kadın-erkek bakımla güzeldir’ ilkesi geçerli olmalıdır.
  • Din ve aile insanlığı en eski iki kurumu olarak birbirinden ayrılamayacak iki zorunluluktur. İkisi birbiriyle var , birlikte yok olur.
  • İffeti korumanın yegane yolu nikah ve ailedir.
  • Dünyada başlayıp ahirette devam eden tek müessese ‘aile’dir. Batıda gelişmiş olan bütün bilimler Hıristiyanlık (kilise) üzerinden dinle problemlidir. Bu sebeple din ve aileyi dışarıda bırakmaya ,mesafe koymaya çalışmıştır.
  • Toplumsal ilişkiler İslam’da ‘hak’ merkezli değil , ‘sorumluluk-mesuliyet’ merkezlidir. ’Hak’ merkezli başladığınız anda çatışmanın fitilini yakmış olursunuz. Özellikle ailede ilişkiler sorumluluk-mesuliyet merkezli olmalıdır.
  • Bedevi arap kadını kızına şöyle dedi:’ Kızım eşine cariye ol ki , kocan sana köle olsun’ ilkesi eşlerin birbirine yaklaşımında esas olmalıdır.
  • Aile ve toplumda eşitliği değil , tamamlayıcılığı esas almalıyız.
  • Kadınlarda ‘özgüven’ inşasında önce baba sonra koca olarak erkeklerimize büyük görevler düşüyor. Bu alt yapısı eğitim ve beceriyle dolu bir özgüven olmalıdır.
  • Vefatından sonra eşi ve bütün inananların annesi Hz. Ayşe (r.anha)’ye sorarlar: “Allah’ın Elçisinin evdeki hali nasıldı?” Hz. Ayşe (r.anha) cevaplar: “O kendi işini kendi görmekten hoşlanırdı. Arkadaşları bütün işini yapmaya hazır olmalarına rağmen bunu istemezdi. Evdeyken, elbiselerini yamar, evi süpürür, keçileri sağar, develeri bağlar ve yemlerini verirdi. Ayrıca, ayakkabılarını ve delik su kırbalarını tamir eder, hizmetçilere de yardım ederek onlarla birlikte hamur yoğururdu. Çarşıdan yiyeceğini kendi taşır, birisi “Ey Allah’ın Elçisi! İzin ver ben taşıyayım” dediğinde, “Her mümin, taşıyabiliyorsa kendi yükünü kendi taşısın.” Derdi.
  • Şu an birçoğumuz dünya dan hiçbir fedakarlık yapmadan ahreti kazanalım çabasındayız. Hz. Ömer (ra), sessizce, dinlenmekte olduğu odaya girer. Bir an çevresine göz gezdirir. Odasının bir yanında işlenmiş bir deri, bir diğer köşesinde de, içinde birkaç avuç arpa bulunan küçük bir torba vardı. İşte Allah Resûlü’nün odasında bulunan eşyalar bundan ibaretti. Bu manzara karşısında ağlamaya başlayan Hz. Ömer (ra)’in hıçkırıkları O’nu (asm) uyandırır. Kalkınca hasırın vücudunda iz yaptığını, kan oturduğunu gören Hz. Ömer (ra) ise omuzları sarsıla sarsıla ağlamaya başlar. Hz. Muhammed (asv)  hayretle sorar: “Ey Hattab oğlu! Niçin ağlıyorsun?” “Ey Allah’ın Elçisi! İranlılar imparatorlarını saraylarda yaşatırken, Bizanslılar Kayserlerini lüks ve ihtişama boğmuşken sen ki Allah’ın Elçisisin… İzin versen de, biz de seni…”Maksat anlaşılmıştır, Allah’ın Elçisi (asm), gelecekteki halifesinin sözünü hüzünlü bir tebessüm, tatlı bir el işareti ile keser ve “Bu dünya hayatı sadece bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı “(Ankebut, 29/64) ayetini okuduktan sonra ekler: “İstemez misin ey Ömer? Dünya onların olsun, ahiret te bizim!..”
  • · Arkadaşlarından Rabia oğlu Amir’le beraber mescide gitmektedir. Ayakkabısının bağı çözülür. Amir hemen atılıp, bağlamak ister. Hz. Muhammed (asv)  engel olur, kendi bağlar. Bir yandan da Amir’e hitap eder: “Bu, başkasına hizmet gördürmektir. Ben ise başkasına hizmet gördürmeyi sevmem.”
  • İslam’ın ilk büyük meydan sınavı Bedir’e doğru yol alınmaktadır. Deve azdır, ancak üç kişiye bir tane düşer ve sırayla binilir. Hz. Muhammed (asv) ile aynı deveyi paylaşan arkadaşları, kendi haklarından gönüllü olarak vazgeçerler. Sürekli O’nun (asm) binmesini isterler.  O ise kabul etmez: “Siz” der, “benden daha güçlü değilsiniz. Kaldı ki ben de sizin kadar sevap kazanmaya muhtacım.”
  • Hz. Mevlana ‘Can konağını aramadaysan, cansın; bir lokma ekmek arıyorsan, ekmeksin. şu nükteyi biliyorsan, işi biliyorsun demektir: neyi arıyorsan O’sun sen.” Diyerek dünyaya bakış açımızın her şeyi anlamlandırdığını ifade etmiştir. Ahiret boyutu olmadan dünyayı tüm zevklerin sınırsızca yaşanmasını savunuyorsanız hayata bakışınız farklı, dünyanın bir imtihan dünyası olduğu ve asıl hayatın ahiret hayatı olduğuna inanıyorsanız hayata bakışınız farklı olacaktır. Ki, dünyanın birinci zikrettiğimiz tarzda düşünen insanları daha fazla yorduğu, üzdüğü milyonlarca tecrübelerle doğrulanmıştır.
  • Bu konuda sözü uzattığımın farkındayım. Ama bizim asıl vatanımız tabii ki cennettir. Dünyada gurbetteyiz. Cennette erkekte kadında gılman ve huri den daha üstün olacaktır. Cennette her birleşmede bakire olacak erkekte kadında. Dünyada eşlerin yapması gereken doğan her günde birbirlerine evlendikleri ilk günkü sevgi, saygı, bağlılıkla davranmalarıdır. Ama cenneti dünyada aramak sevdası beyhude uğraştır ve bu konuda yapılacak tek şey sabır ve duadır. Çünkü dünya gurbettir, imtihan yeridir, bir üzüm yedirse yüz tokat vurur.
  • Dünya da ‘hem çöreğim tam olsun hem karnım tok olsun’ anlayışı nafile bir uğraş. Olmuyor. Olmaz. Bu herkes için geçerli. Bu ilkeler sadece evlilik konusunda değil, dünyada birlikte yaşamak zorunda olduğumuz insan, eşya, sanal, gerçek her şey için geçerlidir. Ahiret boyutu olmadığı zaman dünya da her şey eksiktir , noksandır ,tatsızdır , tuzsuzdur, boştur , nafiledir , doyurmaz , tatmin etmez , geçici bir oyundur , zevk vermez.
  • ’Hayat (dünya) hayat değildir. Ancak (ahiret) hayatı hayattır.(Dünya hayatını da hayatlandırır. (Hz. Muhammed (S.A.V.)

Yorum Ekle