Yaygın din eğitimi sempozyumunda bir katılımcı anlattı. 4 yaşındaki çocuğunu kreşe gönderen bir anne çocuğuna ‘büyüyünce bana bakacaksın değil mi ?’ diye sorar.
Çocuk ‘tabii ki anneciğim sizin yaptığınız gibi görevli bakıcılar tutarım, huzurevine gönderirim’ diye cevap verir.
Daha önceki yazılarımda ifade etmeye çalıştığım gibi kreşe gönderilen çocuğa neden gönderildiği , sebep ve gerekçeleri çok iyi açıklanması ve zamanlamasının çok iyi ayarlanması gerekiyor.
Aksi takdirde ‘kreş eken huzurevi biçer.’ kuralı canımızı yakacaktır.
Çocuklar her şeyi oyun olarak algılar.Namaz kılan anne ,baba ya da bir büyüğü çocuğa kızarsa çocuk ‘ben bu oyunu sevmedim’ şekliyle değerlendirir. Nurten Ceceli Alkan küçük yaşta çocuğuna Hz. İbrahim’in kıssasını anlatan bir kitap verir.Çocuk kitabı okurken sorar:Anne ateş Hz. İbrahim’i neden yakmadı ? Anne:Çünkü Allah onu çok seviyor. Çocuk bu cevap üzerine fırının ateşine elini uzatır ve yakınca ağlamaya başlar.’Anne Allah beni niye sevmiyor diye sorar.’
Çocukluk insanın ana vatanıdır , temelidir , güzelliklerin ya da problemlerin kaynağıdır.Bu sebeple millet ve devlet olarak özellikle 0-3 ve 4-7 yaş aralığındaki çocuklarımız üzerinde yoğunlaşmalıyız.
Bu konuda özellikle anne-babaların kendilerini çok iyi hazırlaması gerekiyor.Milli Eğitim Bakanlığı okullar ve Halk eğitimlerde , Trt tüm kanallarıyla , Diyanet İşleri Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı çocukların bu kişiliğinin oluştuğu 0-7 yaş aralığına odaklanmalıdır.
‘Gömleğin bir düğmesi yanlış düğmelenirse diğerleri de yanlış gidecektir’ kuralıyla devlet-millet olarak kaliteli bir toplum istiyorsak 0-7 yaşa yoğunlaşmak zorundayız.Çocukları bir fidan gibi düşünürsek , fidanda küçükken oluşan bir çizik ileride fidan büyüdükçe nasıl büyüyorsa , çocuklukta yapılan hatalarda , küçükken küçük gibi görünse de çocuk büyüdükçe onunla beraber büyüyor.
Cahide Sultan’ın KAÇ SÜSLÜ TEYZE BİR ANNE EDER? başlıklı yazısı mutlaka okunmalı (http://weighbridge.tumblr.com/ )
Yazının özeti ”Bir çocuk ne zaman ayrılmak isterdi annesinden?
Her sabah kan uykudan uyandırılıp, ağlayarak annesinden ayrılmaya kaç ay, kaç gün dayanabilirdi?
Kim annesi gibi bakardı gözlerine…Kim annesi gibi “yavrum” derdi? Kaç süslü teyze, bir Anne ederdi?
Birde ona sorsalardı, okuyabilselerdi gözyaşlarını…Kelimeleri yetse çok şey anlatacaktı…
Falana soruldu, filana soruldu, az bilene, çok bilene soruldu ama ona sorulmadı….” dir.
Zor iş zamanında yapılmayan kolay iştir. Çok küçük emek ve sermaye ile küçükken giderilebilecek olumsuzluklar büyüdükçe kronikleşiyor ve çözümü imkansız hale gelebiliyor.
İnsan ektiğini biçiyor , ettiğini buluyor , karşıdaki aynalardan çoğu zaman kendini görüyor.Nasıl görmek istiyorsa diğer insanları kendisi öyle olmalı , ne istiyor ve bekliyorsa önce kendi yapmalı.
Yaşadıklarımız çoğu zaman kendi ellerimizle yaptıklarımız.Özellikle çocuk yetiştirirken onları bize çok ihtiyaçlarının olduğunu bizim söylediklerimizi dinleyerek değil ,
bizim yaptıklarımızı dikkatle izleyerek , kaydederek ve taklit ederek büyüdüklerini unutmayalım. Unutmayalım ki ileride o örnekleri önümüze koyduklarında yüzümüz kızarmasın.
”Can konağını
aramadaysan, Cansın;
Bir lokma ekmek arıyorsan,
ekmeksin.
Şu nükteyi biliyorsan,
işi biliyorsun demektir:
Neyi arıyorsan Osun Sen..”