ANADOLU’NUN YAĞIZ DELİKANLISI, ALPEREN’İ MUHSİN BAŞKAN

Muhsin Başkan, simasıyla, edasıyla, hayatıyla, duruşuyla, her şeyiyle tam olarak Anadolu’yu temsil ediyordu. Bu toprakların insanı, delikanlısı,  yiğidi, adamı nasıl olur ? sorusunun “etrafını camii, ağyarını mani” tek kelimelik cevabı Muhsin Başkandır.

Anadolu deyince biraz tarihte yolculuk yapmakta fayda var. Süleyman bin Kutalmış 1084’de Antakya’yı fethettiğinde Antakya’nın Hıristiyan halkı Süleyman’ı , kendileri gibi Hıristiyan olan eski yöneticileri Plardos’tan daha fazla sevmişler bu sevgi sayesinde İslam’a girişler hızlanmış Müslüman nüfusu hızla Hıristiyan nüfusu geçmişti. İslam’ın Anadolu’daki yayılısını -Asıkpaşaoğlu’nun yaptığı dörtlü tasnif “şablon” olarak tarihçiler tarafından kullanılmıştır- dört grup etkili olmuştur. Bunlar:

1.Gaziyanı Rum,

2.Baciyanı Rum,

3.Ahiyanı Rum,

4.Abdalan-ı Rumdur[1]

Bu dört grup 900 lu yıllardan itibaren Anadolu’ya gelmiş ve birbiriyle kardeşlik, dayanışma duyguları içinde faaliyet göstermişlerdir. Gaziler, Bacılar, Ahiler ve Abdallar Peygamberimizin Hz Ali’ye söylediği hadisi ideal olarak almışlar ve hiçbir zaman hadisin manasını unutmamışlardır. Resulullah Hayber’in fethiyle görevlendirdiği Hz Ali’ye söyle demişti: ”Vallahi senin vesilenle bir kişinin imana hidayete ermesi üzerine güneş doğan her şeyden daha hayırlıdır. ”[2] Çoğu Türkmen olan bu gaziler Anadolu’daki İslami faaliyetleri “örgütlü davet” şeklinde yürütüyorlar ve bu dört grup birbirleriyle yardımlaşıyor, birbirlerinin eksiğini tamamlıyorlardı.  Bu guruplarla ilgili kısaca bilgiler verelim:

I-                    Gaziyanı Rum (Alpler , Alperenler)

Bu gurup yalnız Anadolu Selçuklu Devleti’nin çökmesi zamanında değil , daha ilk Anadolu fetihleri devrinde mevcut sosyal bir dayanışma müessesesiydi. [3] Türklerin İslam’ı kabul etmesinden önce de “kahraman , cengaver “ manasına gelen ve prenslere de verilen “Alp” unvanı İslamiyet’ten sonra da – hatta Müslüman Türk Devletleri’nin resmi unvanlarında bile – devam etmişti; fakat Türkler İslamiyet’i kabul ettikten sonra, bazen onunla beraber, bazen de yalnız başına dini mahiyetteki Gazi lakabını kullanılmaya başlamıştır. Din mücahitlerine verilen bu şerefli lakabın, Anadolu’da Danişmendiler sülalesinde ve daha bir takım uç beylikleri hükümdarlarında bir ünvan olarak kullanıldığı görülüyor. İslam Devletleri ümerasına mahsus türlü türlü lakaplar taşıyan Anadolu Selçuklu ricali arasında nadiren uç beylikleri ümerasında daha çok Alp unvanının kullanıldığına rastlıyoruz. Kaynaklarımız Alp yahut –bu Türk ananesinden gelen bu iftihar unvanına sofiyane bir renkte vermek için –Alperen olmak için dokuz şartın lüzumundan bahsedilir. Bunlar: “Kuvvetli yürek yani şecaat , pazu kuvveti , gayret , iyi bir at , hususi bir elbise , yay , iyi bir kılıç , süngü ,uygun arkadaş (yaren, musahip)[4]

Muhsin Başkan’ın hayatı basında tüm ayrıntılarıyla anlatıldı. Yukarıda tarif edilen Alperen tarifine uygun bir hayat yaşadığı herkesin ittifak ettiği bir hakikat. Ömer Seyfettin bu topraklardaki yiğitliğin ne  anlama geldiğini ; Pembe İncili Kaptan hikayesinde ki Muhsin Çelebi hikayesinde anlatır. Muhsin Çelebi’nin hikayesini okursanız ,Muhsin Başkan’ın dedesinin torunu olduğunu  anlarsınız.(https://www.cemilpasli.com/index.php?option=com_content&view=article&id=83)

Hepsinden önemlisi dava haline getirdiği “Büyük Birliği” ölümüyle gerçekleştirmesiydi. Cenazesinde her kesimden insan bir araya geldi. Kenetlendi. Umuyorum o görüntüyü gülümseyerek seyretmiştir.

Karaman ‘da söylediği sözler ise hayatının manifestosuydu. Ve bizlere hayatın her alanında rehberlik edecek ilkeler içeriyordu. Muhsin Yazıcıoğlu, 19 Mart günü partisinin Karaman seçim Bürosu’nda şunları söylemişti: “Şimdi bakın yoldan geldik, yola gideceğiz. Hiç birimizin garantisi yok. Şurada ayakta duranın da, oturanın da garantisi yok. Yani, ruh bir saniyeliktir. Küf dedi mi gitti. Bunun da nerede geleceği, nasıl geleceği, ne şekilde yakalayacağı belli değil. Bir saniyenize bile hakim değilsiniz. Bir saniyesine bile hakim olamadığınız, hükmedemediğiniz bir hayat için, bir dünya için, bu kadar fırıldak olmanın anlamı yoktur. Düz yaşayacağız, düz duracağız, düz yürüyeceğiz. Dik duracağız, doğru gideceğiz. Allah’ın izniyle hayatım boyunca hep böyle gittim. Allah’ın izniyle, olsak da milletle olacağız. Olmasak da, milletle olmayacağız. Yarın ahirette Allah, bize ‘Niye iktidar olmadın’ diye sormayacak. Sorsa da ‘Vermediniz’ diyeceğiz.”

Muhsin Çelebi’nin torunu Muhsin Yazıcıoğlu ecdadına, köklerine, toprağına, dinine uygun bir hayat yaşadı. Ve hepimize örnek bir hayat bıraktı arkasında.

Kendisine Allah’tan rahmet, kederli ailesine, Büyük Birlik camiasına ve tüm sevenlerine sabr-ı Cemil diliyorum.

 


[1] İslamoğlu ,Mustafa, İslami Hareket Anadolu I, s.58

[2] Buhari, Sahih, Kitab’ul Cihad, Bab 102,s.143

[3] Köprülü Fuat , Osmanlı Devleti’nin Kurulusu , s.84

[4] Köprülü , Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar , s.273

Yorum Ekle