John Locke (ö.1704) genelde Avrupa’nın özelde ise İngiltere’nin yönetim felsefesininteşekkülünde en önemli isimdir.
Aslında hekim de olan Lucke, yoğunluğunu gençliğinden itibaren siyasi ve sosyal konularla meşguliyete vermiştir. İngiltere’de uzun süre yürüttüğü önemli siyasi görevlerden ve yoğun çalışma temposundan bıkan Locke, yakalandığı astım hastalığını bahane ederek Paris’in yumuşak ikliminde şifa bulmak arzusuyla 1675 yılında Fransa’ya gider ve orada dört yıl kalır. Locke, 1679’a kadar Fransa’da geçirdiği dört yıl boyunca Descartes üzerine çalışmış ve çağın büyük zekâlarından bazılarıyla ilişkiler kurmuştur. Nitekim Fransa’da geçirdiği bu dört yıl, Locke’un kendi felsefi görüşlerinin temelini attığı dönem olarak kabul edilmektedir.
1679 yılında Fransa’dan İngiltere’ye dönen Locke, kendisini tam bir siyasi karmaşanın ortasında bulmuştur. 1681’de iktidardan düşen Shaftesbury Kontu hainlikle yargılanır. Kont temize çıkmasına rağmen hayatından endişe ederek ülkeden kaçar ve Hollanda’ya yerleşir. Konta yakın olup İngiltere’de kalanlar için işler kötü gitmeye başlayınca Locke da 1683’te İngiltere’den ayrılarak Hollanda’ya gitmiştir. İngiltere’de artık aranan bir suçlu durumuna düşen Locke’un bütün görevlerine de son verilmiştir.
1689 yılına kadar devam edecek olan Hollanda hayatı, Fransa’da temeli atılan felsefi fikirlerin olgunlaştırılması ve İngiltere’de 1689’dan itibaren yayımlanacak olan eserlerinin kaleme alınması bakımından Locke için oldukça verimli geçmiştir. Bu dönem altı yıl sürmüştür. Locke Hollanda’da siyasetle ilgilenmekten vazgeçmemiştir. Bir Hollandalı olan Orangeli William’ı İngiltere tahtına çıkarma planında, ona tavsiyelerde bulunanlardan birisi de Locke’tur.
1640-1688 yılları arası adalet, özgürlük ve istikrardan uzak İngiltere ağır bedeller ödemiştir. Ülkesiyle yakından ilgilenmeyi bırakmayan Locke faaliyetlerine hiç ara vermemiş, neticede yaptığı planlar tutmuş, 1688 Muhteşem Devrimi’nin ardından Kral II. James yurt dışına kaçmak zorunda kalmıştır. Bu kaçışın ardından bütün diğer siyasi kaçaklar gibi Locke için de İngiltere’ye dönmekte bir sakınca kalmamıştır. Bunun üzerine Şubat 1689’da Hollanda’dan İngiltere’ye gelen Orange Prensesi’nin maiyeti arasında Locke da yerini almış ve İngiltere’ye geri dönmüştür
1688’de John Locke’n fikir babalığını yaptığı Muhteşem Devrimi gerçekleştiren 463 gemi ve 40.000 askerle İngiltere açıklarına gelen Avrupa ortak gücü diyebileceğimiz donanmaya ait gemilerin yelkenlerinin tamamında Adalet, Parlamento ve Protestanlık kelimeleri yazmaktaydı.
İngiltere ve Avrupa kendi yönetim sistemlerini bu 3 temel ilke üzerine kurdular.
- Adalet: Herkesin bildiği evrensel adalette; kanun önünde herkes eşitti.
- Parlamento: Halkın devlet ve yönetimin merkezinde ve gerçek sahibi demek oluyordu.
- Protestanlık: Her daim değişim ve yeniliğe açık, statükocu Katoliklere karşı yenilenmeyi esas alan eleştirel düşünceyi temsil ediyordu.
Kendileri dışındaki ülke ve halklara bunları reva görmese de kendileri için İngiltere ve kara Avrupa’sı bu ilkeleri geliştirmeye devam ettiler ve ediyorlar. Çünkü her gün yenilenen alemde kaliteli bir yönetim sisteminin de kendini her gün yenilemesi, güncellemesi bir zorunluluktur.
Bizlere düşen dünyada yaşanan güzel tecrübelerden yararlanmak ilkesi ile hareket etmek.
Adaletli, cumhuru, halkı merkeze alan istişare ve eleştiriye açık, yenilik ve değişimi esas alan bir yönetim anlayışı İslam’da yüzlerce ayet ve hadisle emredilmiştir.
Justice, Parliament and Protestantism.
John Locke (d.1704) is the most important name in the formation of the management philosophy of Europe in general and England in particular.
Lucke, who is actually a physician, has been busy with political and social issues since his youth. Tired of his long-term important political duties in England and his intense work schedule, Locke went to France in 1675 to find healing in the mild climate of Paris, using his asthma as an excuse, and stayed there for four years. During the four years he spent in France, until 1679, Locke studied Descartes and established relationships with some of the great minds of the age. As a matter of fact, these four years he spent in France are accepted as the period in which Locke laid the foundations of his own philosophical views.
Returning to England from France in 1679, Locke found himself in the middle of a complete political turmoil. The Earl of Shaftesbury, who fell from power in 1681, is tried for treason. Although the Count is cleared, he flees the country and settles in the Netherlands, fearing for his life. When things started to go bad for those who were close to the count and stayed in England, Locke left England in 1683 and went to Holland. Locke, who is now a wanted criminal in England, has been terminated from all his duties.
The Dutch life, which will continue until 1689, has been very productive for Locke in terms of maturing the philosophical ideas whose foundations were laid in France and writing the works that will be published in England from 1689. This period lasted six years. Locke did not give up his interest in politics in the Netherlands. Locke is one of those who advise him in the plan to bring William of Orange, a Dutchman, to the throne of England.
England, which was far from justice, freedom and stability between the years 1640-1688, paid a heavy price. Locke, who did not cease to be closely interested in his country, never stopped his activities, as a result, his plans worked. After the Great Revolution of 1688, King II. James had to flee the country. After this escape, like all other political fugitives, there was no harm in returning to England for Locke. Thereupon, in February 1689, Locke took his place among the entourage of the Princess of Orange, who came to England from Holland and returned to England.
In 1688, the words Justice, Parliament and Protestantism were written on all the sails of the ships belonging to the navy, which we can call the European common power, which came to the shores of England with 463 ships and 40,000 soldiers that carried out the Magnificent Revolution, which John Locke was the father of.
England and Europe have established their management systems on these 3 basic principles.
1. Justice: In the universal justice that everyone knows; All were equal before the law.
2. Parliament: It meant that the people were at the center of the state and administration and were the real owners.
3. Protestantism: Always open to change and innovation, it represented a critical thinking based on renewal against the status quo Catholics.
Although countries and peoples other than themselves do not see these principles, England and continental Europe have continued to develop these principles for themselves. Because in a world that is renewed every day, it is a necessity for a quality management system to renew and update itself every day.
Our duty is to act with the principle of benefiting from the good experiences in the world.
An understanding of government that is just, centered on the people, open to consultation and criticism, based on innovation and change, is commanded in Islam by hundreds of verses and hadiths.
Kısa öz ve içeriği dolu güzel bir yazı olmuş. Allah razı olsun