Varoluş gerekçesi elinden alınan insan, insani bir yaşamdan koparılarak, sadece yemek içmek ve cinsel faaliyetlerden ibaret olan hayvani bir yaşama mahkûm edilmektedir. Bu sebeple düşünceye yapılan her müdahale, insan denilen eşrefi mahlûkatın alamet-i farikasına bir tecavüzdür. Yakın tarihimizin önemli isimlerinden merhum Cemil MERİÇ “düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı bir ülkede tabii ki düşünen adam çıkmaz “ demişti. Yakın tarihimiz düşüncenin nasıl kovalandığı, yok edilmeye çalışıldığının, hatta beyinlere girilip, rüyalara müdahale teşebbüslerinin örnekleriyle dolu değil mi ?
İşte son dönemdeki açılımlar, sağlanan ortam sayesinde, bu düşünce oruçların bozulması, fikri olan herkesin düşüncelerini serbestçe ortaya koyması anlamına geliyor. Hatta bu konuda sürekli çağrılar yapılıyor. İftar çadırları kuruluyor. İftarda yemenin içmenin dozu biraz kaçırıldığı gibi, tabii olarak düşünce oruçlarının bozulduğu bu iftar vakitlerinde bir kısım aşırılıklar olabilecektir. Ama toplumun tümüne düşen, istisnai olan bu aşırılıkları olgunlukla karşılayarak, neticesi tamamen hayır ve güzellik olan bu sürece sabırla destek vermektir. Çünkü bu açılımlar bana göre devletin, hükümetin veya herhangi bir siyasi hareketin üzerinde genel toplumsal bir talebin tezahürü”.( https://www.cemilpasli.com/siyaset/acilim-tam-olarak-ne-demek )
Bu gün açılımlarla gündeme gelen özerklik, ana dil, iki dil, cem evinin ibadethane olma talebi, davalarda, meclis kürsüsünde yaşanan bir kısım farklı yaklaşımları soğukkanlılıkla, sabırla ve anlayışla karşılamak lazım. Tabii ki cevaplar verilecek, tartışmalar olacak. Ama bu süreçte geçmişten gelen bir büyük boşluğun, açlığın, hasretin, acemiliğin, aşırı heyecanın, aceleciliğin, aşırı sevinçten gelen taşkınlığın hatta bu zikredilen sebeplerden, ortamdan beslenerek ortalığı karıştırmaya çalışan provakatörlerin olduğunu kabul etmeliyiz.
Yıllarca su akmayan bir arka su salarsanız, ya da uzun süredir su vermeyen bir tulumbadan su çıkartmak isterseniz sabırlı olacaksınız, akan ve çıkan suyun berraklaşması için biraz sabra ihtiyacınız olacak. Eşyanın tabiat bu.
Referandumu değerlendirirken de “1400 yılda bir ilk “ demiştim.( https://www.cemilpasli.com/siyaset/1400-yildan-sonra-ilk-defa ) Avrupa’da 1216 Magna Karta ile başlayan yönetimin halkla paylaşılması hareketleri, bizde 1800 li yılların başında ayanlara bir kısım hakların verilmesiyle başlamıştır.
Çok hızlı bir şekilde, dar bir zamanda birçok ilki yaşıyoruz dostlar. Olmayacak diye düşündüğümüz şeyler oluyor. Bu konuda böyle bir film ilk defa izliyoruz. Tartışılmaz diye düşündüğümüz insanlar ve konular en hararetli şekilde tartışılıyor.
“Mustafa “ filmi ile Atatürk üzerinde çok konuşulmuştu, şimdi “Muhteşem Yüzyıl” ile Kanuni Sultan Süleyman tartışılıyor , “Hür Adam” Bediüzzaman Said Nursi ile ilgili yapılan ilk film. , “Kağıt” la Sinan Çetin sisteme en sert eleştirilerinden birisini yapıyor. Bu çalışmaların arkası artarak gelecek. Ve biz alışacağız. Şu anda çok sert tepki gösterdiğimiz, asla tartışılmasını dahi aklımızdan geçirmediğimiz kişi ve konuların tartışılmasına alışacağız. Böyle normalleşeceğiz.
Hayatında vahiyle hareket eden Peygamber sahabelerini bu kültürle yetiştirdi. Sahabe aklına yatmayan konularda önce bu işin vahiyle bildirilip bildirilmediği soruluyor, sonra da alternatif fikirlerini rahatlıkla ifade edebiliyorlardı. Peygamberde bu tavrı destekliyor ve çoğu zaman vahiy olmayan konularda sahabelerinin fikirlerini uyguluyordu. Bedir de ordunun konuşlanması meselesinde olduğu gibi.
Peygamber kendini tartışmaya açtıktan sonra saygı ve edep dairesinde tartışılmayacak hiç kimse ve konu olmamalı. İnsanlar tabularla, yasalarla korunmamalı. Sinan Çetin’in ifade ettiği gibi “Her yasak kendi isyancısını doğuruyor.” Kendimizi ve ülkemizi yasaklarla değil, özgürlüklerle gelişebiliriz. Bu anlamda Mehmet Tanrısever’ e Bediüzzaman Said Nursi’yi anlatan “Hür Adam” ismini verdiği filmde “ekmeksiz yaşarım hürriyetsiz yaşayamam” cümlesiyle hürriyete vurgu yaptığı için teşekkür ederim. Başka bir sözünde üstad “Hürriyet ne kadar artarsa iman o kadar parlar. İşte asrı saadet” demiştir.
10 yılı aşkındır Alevilik çalışıyorum. 2006 yılında çalışmalarımı “Türk Aleviliği” isimli kitabımla milletimle paylaştım. Birçok programa katıldım. En temel ihtiyacımızın birbirimizle tahammül ve sabır içerisinde konuşabilme becerisi olduğunu gördüm. Her şeyi, her meseleyi sabırla, cesaretle konuşabilmeliyiz. Konuştuğumuzda çözemeyeceğimiz hiçbir problemimiz olmadığı kanaatindeyim.
Vücutta oluşan patolojik oluşumun alınması cerrahi müdahaleyi gerektirir. Bu cerrahi müdahale esnasında ve sonrasında tabii ki bazı rahatsızlıklar, ağrılar, sızılar olacaktır. Ama vücut şifa buldukça, ağrı ve sızılar yerini rahat ve huzura terk edecektir.
Ülkeler de insanlar gibidir. Bir ülkede kronikleşmiş patolojik yapılar varsa onların vücuttan uzaklaştırılması zaman ister. Bu yapılar izale edilirken bazı kontra-endikasyonların olması doğaldır.
Ülke her geçen gün iyiye gidiyor. 2023 de ilk 10 a girme hedefine emin adımlarla yaklaşıyoruz. Bu konuda herkese hepimize düşen biraz daha özgüven, daha çok çalışmak, sabır ve tahammül.
Bediüzzaman Said Nursi bu günleri görürcesine müjde vermiş şöyle demişti: “Ey benden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş sessizce nurun
sözünü dinleyen ve gaybi bir nazarla bizi temaşa eden Saidler, Hamzalar, Ömerler, Tahirler, Yusuflar, Ahmedler… sizlere hitab ediyorum. Başlarınızı kaldırınız.. ‘sadakte-doğru söyledin’ deyiniz , böyle demek sizlere borç olsun. Şu muassırlarım varsın beni dinlemesinler, tarih denen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgraf ile sizin için konuşuyorum. Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim; sizler cennet âsâ bir baharda geleceksiniz, şimdi ekilen nur tohumları zemininizde çiçek açıcaktır. Biz hizmetimizin ücreti olarak sizden şunu bekliyoruz; mazi kıtasına geçmek için geldiğiniz vakit mezarımıza uğrayınız, o bahar hediyelerinden birkaç tanesini medresemin mezar taşı denilen ve Horhor toprağının kapıcısı olan kalenin başına takınız, kapıcıya tembih edeceğiz, bizi çağırınız, mezarımızdan ‘henien leküm-helal olsun’ sesini işiteceksiniz…’
“Evet, ümitvar olunuz şu istikbal inkılabatı içerisinde en yüksek gür sada İslam’ın sadası olacaktır.” Yüksel ey halkım, yüksel ki bu yer senin yerin değildir.