Tabiat kuvvetlerine hakim olmak

Eski Türkler arasında tabiat kuvvetleri üzerinde hakimiyet kurabilme anlayışı ,İslamiyet’in kabulünden çok eskidir. Hunlar’ da hükümdar kaynaklı olduğu için yağmur, kar, dolu yağdırabilme ve fırtına çıkarabilme kudretine sahipti. Hunlar , düşmanlarını fırtına , yağmur , dolu vs. çıkararak savaşta perişan ediyorlardı. Bu işi yapan belli kişileri olup onlar sayesinde 5. yüzyılda Cücenler’e karşı kendilerini korumuşlardı.111 Göktürkler’de hükümdarın aynı şekilde semavi kaynaklı olduğu malumdur. Çin kaynaklarının yazdığına göre Göktürkler devlet kurmadan evvel , Apangu adlı komutanlarının kardeşlerinden biri , bu semavi menşei dolayısıyla tabiat kuvvetlerini yönlendiriyor, fırtına, rüzgar, kar ve yağmur çıkarıyordu.

İslamiyet’in kabulünden sonra hem Müslüman Türkler’de hem de Müslümanlığa henüz girmemiş olanlar arasında şamanlar vasıtasıyla bu gibi tabiat olayları meydana getirilmeye devam edildiğine dair İslami kaynaklarda pek çok rivayetler vardır. Bunlarda Şamanlarca yada taşı denilen bir taşla fırtına vs. tabii kuvvetlerin istenildiği şekilde yönetildiği anlatılmakta , Müslüman Araplar’ın buna inanmadıkları , ama gözleriyle gördükten sonra inanmak zorunda kaldıkları nakledilmektedir. Samanoğulları’ ndan İsmail bin Ahmet putperest (Şamanist) Türkler’e karşı bir sefer tertiplemişti. Sefere çıktığında düşmanları ile karşılaştığı vakit Şamanların hükümdarın askerlerinin üzerine yağmur ve kar yağdıracakları haberini almıştı. Önce buna inanmayan hükümdar , gerçekten belirtilen saatte askerlerin eteğinde bulunduğu dağın tepesinde bulut toplandığını ve etrafın kararmaya başladığını görünce şaşırmış , dua ederek çıkacak fırtınayı düşmanlarının üstüne yollamıştı. Buna benzer misaller eski Türk tarihinde çoktur. Türk Şamanların yaptığı bu işlerin daha sonra 12.yüzyılda Moğollar’da dahi yaygınlaştığı ve onlarda bu iş için kullanılan taşa yada yerine cad dendiği bilinmektedir.

Tabiat kuvvetlerine hükmedebilme inancı muhtelif Altay Türk masallarına yansıdığı gibi , Kitab-ı Ebu Müslim ve Battalname benzeri meşhur Türk destani romanlarında da kullanılan bir motif olmuştur. Merv şehrinde bir defasında düşmanlarıyla mücadele ederken çok zor durumda kalan Ebu Müslim , bir camiinin minaresine sığınmak zorunda kalır. Askerler camiinin etrafını iyice kuşattıkları anda , Ebu Müslim dua eder ve hemen arkasından bir bulut görünür; aniden şiddetli bir yağmur askerleri perişan eder ve Ebu Müslim’le arkadaşları minareden inip kaçarlar.

Bektaşi menakıpnamelerinde en çok görünen inanç motiflerinden birisi de , tabiat kuvvetleri üstüne hakimiyet kurabilmek , onları istediği gibi yönlendirmektir. Hacım Sultan ve Otman Baba istedikleri zaman fırtına çıkarıp yıldırımları arzularına göre kullanan , şiddetli yağmurlar yağdıran kişiler olarak ta dikkati çekiyorlar

Seyitgazi Tekkesi şeyhi Kara İbrahim Hacım Sultan’ı ateşle imtihan edip gerçek veli olup olmadığını anlamak istemiş , bunu fark eden Hacım Sultan, havada tek bulut olmadığı halde dua ile ani bir fırtına çıkarmış , yağmur ve dolu yağdırarak etrafını tufana boğmuştu. Tam bu sırada bir yıldırım Kara İbrahim’in başına düşerek öldürmüştü.

Otman Babanın’da tabiat kuvvetlerini istediği gibi konusunda oldukça mahir olduğu Vilayetnamesi’nde uzun uzun anlatılır . İstanbul’da At Meydanında otururken , meydanın tam ortasındaki Delikli Daş denilen iri kayayı havada bulut yokken yıldırım isabet ettirerek parçalamıştı. Bir defasında da elindeki değneği yere vurur vurmaz gökyüzünde bulutlar toplanmış , aniden şiddetli bir fırtına çıkarak etraf şimşek parıltıları ve gök gürültüleri ile dolmuş ve herkes selde boğulacak hale gelmişti. Otman Baba , bunu kendine fena muamele eden Fatih’e kızarak yapmış, hatta sarayının bir duvarını da yıldırımla harabeye çevirmişti. Otman Baba daima bulutlara binip yıldırımı elinde kamçı gibi kullandığını söylerdi.

Yorum Ekle