Hz. ALİ SEVGİSİ

Çin yazısı ile muhtelif şekilde “Ya-log-şan” veya “A-lo-şan” diye yazılan bir Alp’ten kahramandan Çin tarihleri şöyle bahseder :”A-lo-şan” eski Türkler için kıymeti olan bir şahsiyetti. Bu günkü şimali Çin’deki Göktürk boylarından birine mensup olan Kam ve efsunkar olduğu rivayet edilen bir hatunun oğlu idi. Göktürk hatunu bir er oğlu olması için Türklerin savaş mabudu A-lo-şan’a yalvarmış ve gebe kalmıştır. Doğum gecesi Türk hatununun otağında bir ışık belirdi ve bozkırlarda yırtıcı hayvanlar uludu. Müneccimler bir Alp doğduğunu bildirdiler. Eski Türklerin savaş ilahı olan A-lo-şan ve onun adını alan bir kahraman hatırasını –Orta Asya’dan Anadolu’ya göçüp gelirken tanıştıkları Şiilerin etkisiyle- Müslüman olan Türkler H.z. Ali’nin şahsında yaşatmış olsalar gerektir.

Alevilik İslam dininin yayılmasıyla birlikte Arapların dışındaki uluslara da Abbasiler döneminde Türkler ve İranlılar özellikle orduda yoğun olarak yer almaktaydılar. Örneğin daha hicri IV. Yüzyılda Maveraünnehir’in oldukça uzağında yaşayan Buğraç Türkleri eski inançlarındaki Gök Tanrı’nın yerine Hz. Ali’yi geçirmişlerdi. Zaten Emevi döneminden (661-750) bu yana Hz. Ali ve soyunun başlarına gelenler ve özellikle de Kerbela olayı Alevilerce her tarafa yayılmaktaydı. Sosyal ve siyasal ortam da bu düşüncelerin yaygınlaşmasına elverişliydi. Hz. Ali’ye ve ehl-i beyte muhabbet, o dönemde gittikçe fazlalaşan tarikatlarda oldukça yaygındı. Hazret-i Ali’nin kahramanlıkları ve Kerbela olayına ilişkin menkıbeler Anadolu, İran, Irak ve Horasan bölgelerinin sözlü ve yazılı edebiyatında en eski zamanlardan itibaren, çok sevilen ve yaygın bir konudur ki bunun etkilerini bugün bile gözlemlemek olanaklıdır. Demek ki İslam dünyasındaki siyasal ve dinsel bölünmelere kaynaklık eden bu olaylardan Araplar’ın yan ısıra, Türkler, İranlılar ve diğer uluslar da doğal olarak etkileniyorlardı. Yeni Müslüman olan uluslar arasında Hz. Ali bir sembol halini alıyor ve onun savaşçılık, yiğitlik ve velilik yönleriyle bezenmiş menkıbeleri her yere  yayılıyordu. Hz. Ali’nin sembolleşmesinin yanı sıra, bütün muhalif hareketlerin kalkış noktası olan Kerbela Olayı da aynı şekilde, hatta daha derin izler bırakıyordu. İşte bu etkilerin bir sonucu olarak Alevilik ve batınilik, İslam dünyasının her yanına yayılan tasavvuf akımına nüfuz etmiş ve Alevi-batıni eğilimli birçok tarikat ortaya çıkmıştır. Anadolu ve İran bölgelerinde de ortaya çıkan bu tarikatlardan konumuz bakımından en önemlileri Yesevilik, Kalenderilik, Vefailik, Hurufilik, Hayderilik adlı tarikatlardır. Daha çok göçebe ve köylü topluluklar arasında etkili olan bu heterodoks yani resmi din anlayışına aykırı tarikatlar, doğaldır ki, yaygın oldukları çevrelerdeki koşullara uygun olarak şekillenmiş bir İslam anlayışını yaymaktaydılar. Sünni çevrelerde yoğun tepkiler gösterilen ve eski kaynaklarda da yer alan, bu tarikatlara mensup şeyh ve babalara yönelik suçlamaların en bilinenleri şu şekildedir: Bu dervişlerin, dinsel yükümlülüklere/yasaklara uymamaları ve kadınların da dinsel törenlere katılmaları. Basit halk kitleleri, işte bu adetleri nedeniyle yoğun tepkiler alan ve hiç şüphesiz telkinleri kendilerine daha uygun gelen bu tür babaların ve şeyhlerin etkileri altındaydılar. Bu heterodoks şeyh ve dervişler adeta alevi-batıni düşüncelerin yayıcılarıydılar. Alevi Dedelerinin soyları da onlara dayanır.

Yorum Ekle