Cüveyni’nin naklettiğine göre; Teb-Tengri namıyla halk arasında meşhur olup şiddetli kışlarda bile dağ bayır çıplak dolaşan bir şaman , ata üstünde göğe çıkıp Tanrı ile konuştuğunu , Tanrı’nın yeryüzü hakimiyetini Timuçin’e verip adını da Cengiz koyduğunu kendine söylediğini iddia ediyordu. Teb-Tengri , etrafına çok kalabalık bir kitle toplanmış ve iktidarı ele geçirme çabasına düşmüş olduğu için bir eğlence sırasında öldürülmüştü.
Şamanların zaman zaman bu manevi güçlere dayanarak iktidar olma teşebbüslerini bazı ilim adamları şöyle açıklıyorlar: Orta çağ ve Türk Moğol topluluklarında şamanlar ekseriya kabile şefleriyle özdeşleşiyorlardı. Zira her şefin her şeyi bilmesi , eski ataların ruhlarıyla olduğu kadar gizli güçler ve yer altı ruhlarıyla da münasebeti olması gerekiyordu. Bunu da ancak şamanlar yapabiliyorlardı. ”Beyaz elbise” giyip “beyaz ata” binen şamanlar , bu sebeple bozkır aristokrasisini teşkil eden yöneticiler durumundaydılar.101 İşte onlar sahip oldukları bu hem dini hem siyasi imtiyazlar yardımıyla ara sıra kendilerini kuvvetli hissettikleri vakit merkezi otoriteyi sarsma ve iktidarı ellerinde toplama teşebbüsüne geçiyorlardı.
Altaylar’da eski Şamanların göğe çıkarak Tanrı ile konuşma ve haberleşme gücüne hala inanılmakta , ne var ki çağımızdaki Şamanların bu gücü göstermemesinden yakınılmaktadır. Altaylılar’ da ve Yakutlar’ da şamanlar artık göğe seyahat işini temsili olarak yapmaktadırlar. Bunun için hususi bir takım merasimler uygulanmakta ve Gök Tanrı’ya “beyaz at” kurban edilmektedir. Şaman bu beyaz atın ruhunu göğe yollarken kendi ruhunun da Tanrı katına eriştiğine inanmakta , etrafında bulunanlara seyahati sırasında gördüklerini ve Tanrı ile neler konuştuğunu anlatmaktadır.102 Bu anlayış Dede Korkut Kitabı gibi bazı İslami devir metinlerine de yansımıştır. Bu eserdeki “Allahu Teala ile haberleşeyim” , “götürdüğün göğe yetiren görklü Tanrı “103 ve benzeri ifadeler Tanrı ile konuşmaya giden şamanın sözlerini hatırlatmaktadır.
Göğe çıkarak Tanrı ile konuşup geleceği bizzat ondan öğrenmek her şamanın yapabileceği bir iş değildir. Yalnız ve yalnız büyük Şamanların kudreti dahilindedir. Bu hususta Menakıbu’l Kudsiye’de iki menkıbe vardır. Bunlardan biri , Baba İlyas’ın küçük oğlu Muhlis Paşa , öteki onun oğlu Aşık Paşa’ya dairdir.
Muhlis Paşa babasını intikamını almak için harekete geçmiş ve Selçuklu Sultanı II. Gıyasettin Keyhusrev’e karşı ayaklanma teşebbüsünde bulunmuştur. Sultan kendisini yakalatarak çeşitli işkencelerle öldürtmeyi denemiş , fakat başaramayınca anlaşma yoluna giderek valilik teklifinde bulunmuştur. Muhlis Paşa bu teklife karşı , hareketlerinin Allah’ın emriyle olduğunu , Allah’ın ona yeryüzünün iktidarını bağışlayacağını bizzat bildirdiğini söylemiştir.104
Aşık Paşa’nın kerametlerini anlatan Menkıbelerden birinde de , tıpkı Hz. Muhammed’in miracı gibi , Allah katına çıkarak onunla bizzat görüştüğü , gizli alemleri baştan başa seyrettirildiği ve zahir batın her hususun bizzat Allah tarafından kendisine açıklandığı anlatılır.
Amasya’daki muharebelerde Selçuklu askerlerine yenilen Paperroissole (Baba İlyas)’a taraftarları niçin zafer kazanacaklarını kendilerine vaat ettiği halde yenildiklerini sormuşlardı. Buna Baba İlyas’ın verdiği cevap aynen şöyleydi: ”Yarın Tanrı ile konuşacağım ve sizin hepinizin huzurunda size ve bana bu talihsizliğin neden eriştiğini soracağım.” Görgü şahitliğine dayalı şu ifadeler , seyircilerin huzurunda Gök Tanrı ile temasa hazırlanan bir şamanın sözlerinden başkası olamaz. Baba İlyas bu cevabıyla , Şamanist hüviyetini açıkça ortaya koymuştur.