Anavatanı Hindistan olan Budizm Türklerin girdiği dinler arasında onları en çok etkileyen dinlerden birisi olması itibariyle üzerinde durmaya değer. Bazı mütehassıslar , Hindistan’ın Budizm’den önceki arkaik inançların ve Brahmanizm’e tepki olarak doğan ve daha anlaşılır olan Budizm’in Brahmanizm’den ve diğer inançlardan daha fazla taraftar topladığını belirtiyorlar.
Bugüne kadar yapılan araştırmalara bakılırsa , Budizm’in ilk defa 2. ve 3.yüzyıllarda Doğu Hunları arasında görüldüğünü kabul etmek gerekir. Bunlar Budizm’i benimseyerek yaymaya çalışmışlardı. Budizm’in 6. yüzyılın 2. yarısında da Göktürkler tarafından kabul edilmiş olduğunu görüyoruz. Aynı yüzyılda Batı Göktürklerinin de Budizm ile temasa geçtiklerini tarihler belirtiyor.
8. yüzyılda Kızıl-Su ve Fergana dolaylarında Karluklar arasında mevcudiyeti arkeolojik kazılardan anlaşılan şu ki Budizm asıl altın çağını Uygurlar içinde yaşadı. Budizm’in Uygurlar arasında yayılışı kesin olarak belli olmamakla birlikte , henüz Ötüken’de otururken 7. yüzyıl içinde vuku bulmuştur.
Buda’nın ve öteki Budist azizlerin menkıbeleri Türkler arasında çok yayıldı. Budizm’in temel inancı tenasüh gereğince canlılar nirvana (ebedi mutluluk) ya ulaşıncaya kadar öldükten sonra değişik kalıplarda birçok defalar yeniden dünyaya gelirler. İşte bu menkıbeler İslamiyet’in kabulüne kadar halk arasında çok yayılmıştı. Türkler Müslüman olduktan sonra da belli ölçüde , Ahmet Yesevi (Ö.1167) ve benzeri evliyanın şahsiyetlerine uygulanarak evliya menakıpnamesi şekline dönüştürülmüştür. Maveraünnehir’de özellikle göçebe Türk toplulukları arasında yayılan Yeseviliğin , bunlar arasında eskiden mevcut inanç ve geleneklere adapte olduğunu göstermiştir. O göçlerle Anadolu’ya gelip yerleşen Yeseviler vasıtasıyla Şamanist ve Budist inanç ve yaşantı esaslarının İslam’a girdikten sonrada İslami inanç ve yaşantıya yansıtıldığını görüyoruz.