Tıpkı camiler gibi tekke ve zaviyelerde Selçuklu dini ve tasavvufi hayatın şekillendiği merkezler idi. Daha önce Türkistan’da kurulan ve Selçuklular devrinde sayıları artan Ribat’lar da büyük ölçüde böyle bir fonksiyonu ifa ediyor , içlerinde binlerce derviş barındırıyorlardı.
Tekke ve Zaviyelerin Anadolu’da ilk defa ne zaman kuruldukları bilinmekle beraber Abbasiler devrinden başlamak üzere , Anadolu gazalarına “mutavvıa” sıfatıyla katılan Türkistan gönüllüleri arasında pek çok sayıda Şeyh ve dervişin bulunduğu bilinmektedir. Bu sebeple tekke ve zaviye mensubu olan bu gönüllülerin daha ilk fetih yıllarında Anadolu’nun muhtelif bölgelerine yerleşerek tekke ve zaviyeler kurdukları söylenebilir. Anadolu’da pek çok köyün adının doğrudan doğruya “tekke” olması ve ismin içerisinde “tekke” olması (Tekke köyü , Tekkeviran , Tekkekaya ,Tekkedere , Boğdacı Tekkesi v.s.) Anadolu’nun Müslümanlaşmasında ve iskanında ne kadar önemli olduğunu izah etmektedir. Bu Tekke ve Zaviyelerde kalan Türkmen şeyh ve dervişleri zamanla Veli telakki edilmiş ve kendileri için menakıpnameler bile vücuda getirilmiştir. Anadolu’da yazılan evliya menakıpnamelerinde bu velilerin üstün meziyetleri arasında en önemlisi olarak o velinin pek çok gayri müslimin İslam’a girmesine vesile olduğu ısrarla kaydedilir. Bu Tekke ve Zaviyeler Selçuklu devrinde o kadar yayılmıştı ki Osmanlılar Erzurum’u aldıklarında şehrin on mahallesinden dokuzunun adı bir tekke veya zaviyeye tekabül ediyordu.