Mutezile Kelimesinin Tahlili

Lügatte; i’tizal eden , cemaatten ayrılıp bir tarafa çekilen ayrılan manalarına gelen Mutezile kelimesi ıstılahta  aşağıda inceleyeceğimiz gibi, Vasıl b. Ata tarafından 8. yüzyılda kurulan ve ilk kelam okulu, ilk akılcı akım gibi isimler alan fırkaya verilen isim. [1]

Mutezile ifadesi hakkında çeşitli görüşler vardır. Dini anlamda Mutezile ifadesinin ortaya çıkışını tarihçiler genellikle, dört sebebe dayandırmaktadırlar:

1-Fırkanın kurucusu Vasıl b. Ata’nın Hasan el – Basri’ nin meclisinden ayrılarak Amr b. Ubeyd ile büyük günah (kebire) işleyen kimsenin küfür ile iman arasında orta bir yerde (el-menziletü beyne’l-menzileteyn ) olup ne mü’min ve de kafir olmadıklarını ifade etmeleri üzerine, Hasan el Basri’nin bunlar hakkında “Kad i’tezela kavle’l ümme” yani ümmetin görüşünden ayrıldılar veya Vasıl için “kad i’tezela anna’l Vasıl” yani Vasıl bizden ayrıldı demesi üzerine, Vasıl ve onun gibi düşünenlere “i’tizal edenler “ anlamında “Mutezile” denildi.[2]

2-Vasıl ve arkadaşlarına Mutezile denilmesinin gerçek sebebi olarak , bunların önce büyük günah işleyenler hakkında ileri sürülen yanlış veya bid’atlikle vasıflanabilecek birtakım düşüncelerden ayrılmış olmaları olarak ta gösterilmektedir.[3] “Mürcie” büyük günah işleyen kimsenin mümin olduğunu söylemekle beraber, bu hususta ki kesin hükmü ahrete ertelerken , Haricilerin bir kolu olan Ezarika onun kafir olduğunu söylüyordu. Hasan el- Basri ise büyük günah işleyenin münafık olduğunu söylüyordu. Vasıl ‘ın , bütün bu görüşlerini reddedip , “Büyük günah işleyen ne mümindir , ne kafirdir, ancak o fasıktır” iddiasıyla ortaya atılışı , kendisinin ve onun gibi düşünenlerin “Mutezile” adıyla anılmasına neden oldu.

3. Bir başka görüş ; “Büyük günah işleyenin müminlerinden ve kafirlerinden ayrılmış “ olduğunu söylemelerindendir ki bu isimle anılmış olmalarını sağlamıştır.[4]

4-Bazı müsteşriklere göre, itizalcilerin dünya nimetlerinden uzaklaşarak, zahidane bir hayatı tercih etmeleri bu ismi almalarına sebep olmuştur.[5]

Değişik kaynaklara geçen şekliyle “Mutezile”  isminin menşei bu şekildedir. Ahmet Emin’in iddia ettiği bu ismin Yahudi kaynaklarından gelebileceği fikri daha sonradan kendisinin vazgeçmesi ile[6] geçersiz olmuştur.

Her fırsatta isimlerini “Ehl el Adl ve’t-Tevhid” olarak ifade eden Mutezileler “Mutezile” isminin kullanılmasını istememişlerdir. Çünkü muhalifleri , kendilerine hücum etmek için bu ismi bir koz ve dayana noktası olarak kullanmışlardır. Bağdadinin  onlar hakkında “icma-i Ümmetten ayrıldıkları için kendilerine Mutezile dendi” [7] demesi bile bu ismi reddetmeleri için kafi bir sebepti.

İtirazlarına rağmen bu ifadenin kendilerine has bir isim olarak tüm toplum tarafından kullanıldığını gören Mutezile mensupları , hiç olmazsa bu ismin müdafaasını yapmaya , bunun fazilet ve üstünlüklerinden bahsetmeye başladılar. Mesela : “ Sizi Allah’tan başka taptıklarınızla bırakıp sizden ayrılırım…” [8] “Putperestlerin söylediklerine sabret , yanlarından güzellikle ayrıl”[9] gibi ayetleri , “Senden uzaklaşan hayra düşer “ ve Süfyan es-Sevri’den rivayet edilen “Benim ümmetim yetmiş küsur fırkaya ayrılacak ; bunların içinde en doğru olanı Mutezile fırkasıdır “[10] gibi hadisleri kullanmışlardır.

Bütün bunlardan başka “Mutezile” sözü tarafsız kalan topluluğu ifade etmek için İslam tarihinde kullanıldı.  Hz. Osman’ın katlinden sonra meydana gelen Cemel ve Sıffin savaşlarına iştirak etmeyen , iki tarafa da katılmayan tarafsız kimselere Mutezile deniyordu. Yine Hz. Hasan ile Hz. Muaviye arasındaki mücadelede tarafsız kalanlara Mutezile denildi.[11]

Mutezile’ye verilen diğer isimler :

i.Ehl-i Adl ve’t-Tevhid: Mutezile için en çok kullanılan ve kendilerinin en çok beğendikleri isim budur. Onlara göre , Allah’ın gerek birliğini en iyi şekilde anlayan ve ispat eden kimseler olmaları itibariyle kendilerine bu ismi uygun görmüşlerdir. El-Adl sözü ile kaderi inkar edip , insana kendi fiilini yaratma kudreti vermiş böylece Allah’a şer isnadından kendisini tenzih etmiş olduklarına, Tevhid ile de Allah’ın bütün kadim sıfatlarını nefyetmek suretiyle O’nun hakiki birliğini ispat ettiklerine inanmış olmalarından ötürü bu ismi almışlardır.[12]

ii.El-Kaderiyye : Mutezile bu isimle de anılmaktadır. Bu ismi almalarının sebebini Bağdadi şöyle naklediyor:” İnsanın kendi fiilini takdir ve yaratma kudretine sahip olduğunu ve Allah’ın kulun fiili üzerinde bir etkisi bulunmadığını ileri sürmelerinden dolayı , ehli sünnet tarafından bu isim verilmiştir.[13] Mutezile bu ismi reddederek bunun , kaderin hayır ve şer Allah’tan başka olduğunu söyleyenlere ıtlak edilmesinin daha doğru olacağını ileri sürmektedir. Mutezile ‘ nin bu isimden bu kadar nefret etmesinin ve bu ismi muarızlarına yakıştırmasının sebebi ise , Hz. Peygamber’den rivayet edilen “Kaderiyeciler bu ümmetin Mecusileridir” hadisidir.[14] Aşırı tepkinin nedeni de kendilerini Mecusilik isnadından kurtarmak içindir.

Bunlar dışında Mutezile için bir çok isim zikredilmektedir:

1.el-Harkiyye:Kafirler ancak bir defa yanacaklar diyenlerin aldığı isim

2.el-Mufniyye: Cennet ve Cehennem’in sonlu olduğunu söyleyenlerin aldıkları isim.

3.el-Vakıfiyye: Kur’an’ın yaratılmış olduğu hususunda tevakkufu , susmayı tercih edenlerin aldıkları isim.

4.el-Lafziyye: Kur’an’ın lafızlarının gayri mahluk olduğunu söyleyenlerin aldıkları isim

5.el-Mültezime. Allah’ın her yerde , her mekanda bulunduğunu söyleyenlerin aldıkları isim

6.el-Kebriyye: Kabir azabını inkar edenler[15]

Bunlar dışında da el-Cehmiyye, el-Muattıla, el- Havaric, el- Vaidiyye gibi isimleri de vardı. İnsanın sosyal yapısına hakim olan bir takım prensip ve kuralları fertlerin en çok sevdikleri isim ve lakaplarla anılmaları gerektiğine göre , İslam topluluğunda büyük bir yer işgal eden bu sisteminde ikiden fazla ismi üzerinde durulmamış , genelde “Mutezile “ ve el-Ehl-i Adl ve’t-Tevhid” isimleri kullanılmıştır.

 


[1] İbn Manzur , Lisan’ul- Arap , “ e-t-z” maddesi , Mısır , 1301/1883

[2] Bağdadi  , el-fark, beyne’l fırak , s.71 ; Şehristani , el milel , c.1 , s. 48 ; Ahmet Emin , Fecrü’l İslam , s.288

[3] İbn-i el –Murtaza , Ahmet b. Yahya i Tabakat el Mutezile , s.5 ; Susana Divald Wilzer Neşri , Beyrut 1380/1961

[4] Ebu’l Hasan Ali el- Mesudi , Mürucu’z-Zeheb ve Maadin  el Cevher , c.3 , s.235 , Kahire

[5] Muhammed Ebu Zehra , a.g.e. , c.1 , s.148 ; Şenel Lütfi , a.g.e. , s.126

[6] Ahmet Emin , Fecru’l –İslam ,s.289

[7] Bağdadi , a.g.e. ,s.71 ; Işık Kemal , a.g.e. , s.54

[8] Meryem , 19/48

[9] Müzzemmil ,73/10

[10] Işık Kemal , a.g.e. , s.55

[11] Ahmet Emin , Fecru’l – İslam , s.290

[12] Şenel Lütfi , a.g.e. ,s.127

[13] Bağdadi , el-Fark, s.101 ; Şenel Lütfi , a.g.e. , s.127

[14] Şehristani , el-Milel ,c.1, s.43 ; Işık Kemal ,a.g.e., s.57 ; Şenel Lütfi , a.g.e. , s.128

[15] El-Makrizi , a.g.e., s.169

Yorum Ekle