M.232/M.846 yılında Vasık’ın vefat edip yerine Mütevekkil’in (H.237-247/M.846-861) geçmesiyle Mutezile‘ nin altın çağı sona erdi. Altın çağlarında halifeler üzerinde kurdukları nüfuz ve itizali fikirleri kabul ettirmek için halka baskı yaptırmaları , hatta işi halk tarafından çok sevilen İslam alimlerine eza ve cefaya kadar götürmeleri halkı Mutezile’den ve fikirlerinden soğutmuştu. Ve onların bu hareketleri halkta çok yoğun bir tepki oluşturmuştu.
Bütün bunlarla beraber Mutezile’ye en büyük darbe kendi içinden geldi. Mutezile’nin önde gelen alimlerinden olan Ebu’l Hasan el Eşâri’nin H.300/M.912 yılında, hocası Cübbai’ye sorduğu “üç kardeş” meselesi ve başka bir takım suallerine tatmin edici cevap alamaması üzerine Mutezile’den ayrılması ve karşısında yeni bir kelam ekolü oluşturması bu fırkayı zayıflattı hatta yıktı diyebiliriz. Çünkü Eş’ari oluşturduğu kelam ekolünde Mutezile ekolünün temel fikirlerini tek tek çürütmüştür.
Daha sonraları Büveyhoğullarından Vezir Adud ed-Devle (ö.H.732/M.982) ve Selçuklu sultanı Tuğrul Beyin veziri Amid el Mülk Ebu Nasr Muhammedi b. Mansur en Künderi (ö.H.538/1063) gibi siyasilerden , Mahmut el-Zemahşeri (ö.H.538/M.1143) gibi alimlerden, Şia’nın Zeydiyye kolu gibi fırkalardan destek gördüyse de Eş’ari ‘nin vurduğu darbenin tahribatını gideremedi.
Gerileme de en önemli sebep:
Mutezile kısa süre de doğup gelişti , daha sonra da uğradığı çeşitli baskı ve sıkıntılara dayanamayıp bir sistem olarak tarihe karıştı. Mutezile’nin yıkılışının gerçek sebebini öğrenmek istersek , bu sebebi başka yerde değil yine kendi sistemi içerisinde aramak lazımdır. İlk başta düşünce özgürlüğünün savunucusu olarak ortaya çıkan bu fırka mensupları , daha sonra bunu kendisi gibi düşünmeyenler ve onların izinde yürüyenlere çok gördüler.
Me’mun gibi emirlerin himayesinde fikirlerini Müslümanlara zorla kabul ettirme çabasına düştüler. Kendilerine karşı gelmek cesaretini gösterenler için en şiddetli ceza ve işkenceleri uyguladılar.
İslam tarihine “Mihne” denilen acı ve ızdıraplı bir devre imza attılar. Mutezile’nin gerilemesi ve zayıflaması ile bu silah ters tepmişti. Onların bir zamanlar muhalifler için kullandıkları baskı ve işkence siyaseti , şimdide muhalifleri tarafından kendilerine karşı kullanılıyordu. ”Men Dakka dukka” , bir başka ifadeyle Mutezile yıllardır ektiğini artık biçiyordu. Kendisine karşı yapılan bu misilleme hareketleri sonucunda , prensiplerini savunurken uyguladığı bir metodun kurbanı olarak ve kendi yetiştirdiği bir insanın temel esaslarını tek tek çürütmesi karşısında dayanamayıp tarihteki yerini aldı.[1]
[1] Ahmet Emin , Duha’l- İslam , c.3 ,s.198 ; Işık Kemal , a.g.e. , s.66