Basra’da dini bir ekol olarak doğan ve hızla gelişen ve yayılan Mutezile Fırkası oldukça süratli gelişti. Emeviler devrinde bazı halifeleri dahi fikirlerinin etkisinde bıraktılar. Emevi Hanedan’ının son halifeleri Yezid b. Velid (ö.H.126/M.743) ve Mervan b. Muhammed (hilafet süresi :H.127-132/M.744-749) bu fırkanın görüşlerini resmen kabül etmiş idi.[1] Mervan , Kur’an’ın yaratılmış olduğu ve kaderin nefyi gibi konulardaki düşüncelerini daha önce Ca’d b. Dirhem’den almış olduğundan ona nispetle kendisine “Mervan el- Ca’di” de deniyordu.[2]
Abbasiler hilafete geçince Mutezililer altın çağını yaşadılar. Ebu Cafer el-Mansur’un hilafeti (H.136-158/M.753-774) sırasında bizzat halife tarafından desteklenen bu fırkanın nüfuzu , Mehdi’nin hilafete (H.158-1697M.775-785) geçmesiyle biraz zayıfladı. Çünkü bu halife muhaliflerin , özellikle zenadikanın amansız düşmanı idi. Ama Harun er-Reşid halife olunca (H.170-193/M.786-808) Mutezile yeniden güçlenmeye başladı. Onun zamanında Yahya b. Hamza el-Hadrami (ö.H.183/M.799) gibi meşhur bir Mutezile mensubu Şam kadılığına tayin edildi.[3] Halifenin gerçekten dindar olması , din ve akideyle ilgili hususlarda gerçekten hassas olması ve onlara gösterdiği yakınlık sayesinde saraya kadar nüfuz etmeyi başardılar , böylece Müslümanlar arasındaki şöhret ve kuvvetleri de bir hayli arttı. Fakat halife Emin tahta gelince (H.193-198/M.808-813) Mutezile eski nüfuzundan çok şeyler kaybetti. Çünkü Emin dini meselelerde babasından daha titiz ve bu konularda asla müsamaha göstermeyen bir hükümdar idi ; hatta onun zamanında Zanadika’dan birçok kimse hapsedilmiş , takibata uğramış bunlardan bazıları da çeşitli ceza ve işkencelere maruz kalmıştı. Mutezile’nin içinde bulunduğu bu kritik vaziyet , Emin’in öldürülüp yerine kardeşi Me’mun (ö.H.218/M.833)’un geçmesiyle sona erdi.[4]
Mutezile’nin altın çağı diyebileceğimiz zaman dilimi , H.198-282/M.813-846 yılları idi. Özellikle Me’mun’un Mutezile’yi resmi mezhep olarak kabul etmesi itizali fikirlerin esaslı bir surette Müslümanların arasında yayılmasını sağladı.Bu devirde Ebu Hüzeyl (ö.H.235/M.849) , Nazzam (ö.H.231/M.849) , Cahız (ö. H.255/M.868) , Bişr el-Mutemir (ö.H.210/M.825) , Sümame b. Eşres (Ö.H.213/M.828) ve Kadı Ahmet b. Ebi Duad (ö.H.213/M.854) gibi alimler yetişti. Ebu Hüzeyl ve Kadı Ahmet b. Ebi Du’ad’ın etkisi arlında kalan Me’mun [5] Mutezili fikirleri bütün Müslümanlara zorla kabul ettirme yoluna gitti. Özellikle Kur’an’ın yaratılmış olduğu fikrini benimsedi ve bu konuda ısrarla topluma baskı yaptı.İslam tarihinde “Mihne” diye adlandırılan sıkıntılı bir dönem yaşandı.Alimler sorguya alındı , Mutezili fikirleri kabul etmeyenler çeşitli işkencelere , eza ve cefalara uğratıldılar. Bunların başında Ahmet b. Hanbel (ö.H.241/M.855) geliyordu. Bu zat , Kur’an’ın mahluk olduğu fikrini kabul etmediği için her türlü işkenceye maruz bırakıldı , hatta prangaya dahi vuruldu. Her sorgu sırasında kırbaçlamak suretiyle 28 ay tutuklu kaldı. Ancak Mütevekkil’in hilafetiyle bu durumdan kurtuldu.[6]
Mu’tasım (H.203-218/M.818-833)’da selefi olan Me’mun’un yolunu takip etti. Çünkü Me’mun ona Kuran’ın mahluk olduğu fikrini yaymasını ve her işini Ahmet b. Ebi Du’ad’a danışmasını tavsiye etmişti. Mutasım vasiyete uydu ve devlet işlerinde Mutezilelere geniş ölçüde yer verdi hatta Ahmet Ebi Du’ad’ı , Kadı-ı Kudat makamına getirdi ve O ne derse harfiyen yerine getirmesini istedi. Dolayısıyla “Mihne “ dönemi Mutasım zamanında da bütün şiddetiyle devam etti.[7]
Mutasım’dan sonra Halife olan Vasık (H.227-232/M.841-846) zamanında Mutezile’nin kudret ve tesiri zirveye ulaşmıştı. O da Me’mun ve Mutasım gibi Ahmet b. Ebi Du’ad’ın teşvikiyle “Mihne” dönemini devam ettirdi. Müslümanlar oldukça huzursuz olmuştu , halifeye karşı duyulan nefret arttı , hatta halk tarafından tekfire varıncaya kadar Vasık’a ağır suçlamalarda bulundular. Halife’ye devlete karşı kıyam hareketleri oldu. Bu kıyam hareketleri acımasızca bastırıldı ve müsebbipleri cezalandırıldı.
H.232/M.846 yılında Vasık’ın vefat edip Mütevekkil (H.232-247/H.846-861) geçmesiyle Mutezile’nin altın çağı sona erdi ve çöküş dönemi başladı.[8] Aslında Mutezile’nin altın çağında halifeler üzerinde kurmaya muvaffak olduğu baskı ve itizali fikirleri kabul ettirmek için halka baskı yapmaları , hatta işi halk tarafından çok sevilen İslam alimlerine ceza ve ezaya kadar götürmeleri , halkı onlardan soğuttu. Fakat Mutezile’ye en büyük darbeyi , daha önce önde gelen Mutezile alimlerinden olan Ebu’l-Hasan el- Eş’ari (ö.H.330/M.441)’nin H.300/M.912 yılında itizalden vazgeçip Sünni bir sistem olan Eş’ari ekolünü kurması üzerine vurdu.Çünkü İmam Eş’ari o fırkadan ayrılmakla kalmadı , fırkanın önemli fikirlerini de tek tek çürüterek Ehl-i Sünnet’in önemli bir itikadi kolu olan Eş’ari mezhebini kurdu.[9]
Son olaylar zayıflayan Mutezile , zaman zaman varlığını hissettirdiği olmuşsa da bu uzun süre devam etmedi. H. 4. yüzyılda Şii Büveyhoğulları ’ nın hakimiyeti ele alıp, halifeler üzerinde nüfuz oluşturmaları, Mutezile’yi yeniden canlandırdı. Bu devirde Şii akidelerine uyan Mutezile , Umman , Bahreyn, Huzistan ve Irak gibi ülkelerde halka ulaştı ve etkili oldu. Bu mezhep üzerine hareket eden Büveyhi Sultan’ı Adud ed-Devle (ö. H.372/M.982)’nin Sahib b. Abbad b. Abbas (ö.H.385/M.995)’ı vezir yapması Mutezile ‘ nin şöhretini bütün bütün artırdı. Çünkü son derece otoriter bir idare sistemi kuran bu vezir babası Hasan b. Addad ‘ dan aldığı itizal fikirlerine inanıyor ve bütün gücüyle bu fikirleri yaymaya çalışıyordu. Vezir’in sayesinde Mutezile mensupları devletin en yüksek kademelerine geldiler. Büveyhilerin merkezi olan Rey ; -daha önce Me’mun i Mu’tasım zamanında Bağdat’ta olduğu gibi- Mutezililerin hükmü altına girdi. Mutezile mensuplarına Ahmet b. Ebi Du’ad’ı aratmamış olan Sahib b. Addad ölünce itizali hareket hızla gözden düştü. Buna ilaveten Büveyhioğulları’nın zayıflaması , bundan yararlanan halife el- Kadir Billah(ö.H.422/M.1030)’ın da Mutezile’ye cephe alması, hatta onları her fırsatta tekfir etmesi bu sistemin çökmesinin en önemli sebeplerinden sayılmıştır.[10]
Gazneli Mahmut (ö. H.421/M.1030)’un , H.420/M.1029 yılında Büveyhi’lerin merkezi olan Rey’i alması ve şehrin emini olan Fahr ed-Devle’nin oğlu Mecd ed- Devle’yi bertaraf etmesi, Sünniliğin hakiki bir zaferi ve itizali sisteminde bir hezimeti oldu. Burada bulunan Mutezile mensupları Horasan tarafına sürüldü. Mutezile ile ilgili felsefe, ilm-i nücum v.b. gibi akli ilimlerle ilgili tüm eserler yakılmak suretiyle imha edildi.[11]
Selçuklu Sultan’ı Tuğrul Bey (ö.H.455/M.1063)’in H.429/M.1037’de Rey’i işgal etmesi ve H.477/M.1055 yılında da Bağdat’a ulaşmak suretiyle nüfuzunu İslam ülkelerinde artırması , Mutezile ‘nin de yeniden yıldızının parlamasına neden oldu. Bu hususta en büyük rolü şüphesiz Tuğrul Bey’in veziri Amid el Mülk Ebu Nasr Muhammedi b. Mansur el Künderi (ö.H.456/M.1063) oynamıştı. Zira Tuğrul Bey’in yanında büyük yeri ve kıymeti olan bu vezir Mutezile mezhebinin en hararetli taraftarlarından idi. Bu sebeple , bir taraftan Mutezile mensuplarını devletin en yüksek kademesine getirirken , diğer taraftan ehli sünnet özellikle Eş’ari’ler aleyhinde hareket ediyor , onları lanetlemek için minberlerde hutbeler veriyordu.[12] Horasan’da başlayan Mutezile Eş’ari’ler mücadelesi kısa süre içerisinde Şam , Hicaz ve Irak’ta devam etti. Eş’ari büyüklerinin her türlü ceza ve işkencelere maruz bırakıldığı bu büyük fitne H.455/M.1063 yılında Alparslan (ö.H.465/M.1072)’ın saltanatı ele geçirmesi ve gözden düşen Amid el Mülk’ün de H.456/M.1063 yılında öldürülmesi ile sona erdi.
Alparslan’ın sultan olup vezirliğe Nizamülmülk (ö.HÇ485/M.1092)’ü getirmesiyle Eş’arilik yeniden canlanıp hızla yayılmaya başladı. Zira Nizamülmülk koyu bir Eş’ari olduğu gibi, ilme ve ilim adamlarına büyük değer veren bir insandı. Bu sebeple İmam el- Harameyn el- Cüveyni (ö.H.478/M.10859 ve Ebu Hamid el- Gazali (ö.H.505/M.1111) gibi Eş’ari okuluna mensup olan ilim adamları büyük ölçüde onun destek ve yardımlarına mazhar oldular. Bağdat ve Nişabur’da kurulan Nizamiye medreselerinde , Sünni özellikle Eş’ari sistemi okutuldu. Böylece Eş’arilik devletin resmi mezhebi haline geldi. Sünniliğe mağlup olan ve Sünniliğin yaygın olduğu Bağdad ve civarında tutunamayan Mutezile, Harizm taraflarına kaydı. Burada Mutezile fırkasının yayılmasında ilim ve fazlı ile şöhret yapmış olan Mahmut b. Cerir el-Isfahani (ö.H.507/M.1113) büyük rol oynadı. Onun bu hareketi , daha sonra öğrencisi Mahmut ez-Zemahşeri (ö.H.538/M.1143) tarafından devam ettirildi. Zemahşeri meşhur “el-Keşşaf an Hakaik Gavamiz et-Tenzil” isimli tefsirini de itizal prensiplerine göre yazdı.[13]
Mutezile reislerinin sonuncusu olarak , Harizm’de itizali fikirlerin yayılmasına çalışan ve Timurleng’in yakın arkadaşı el- Harizm’i (ö.H.805/M.1402) yi görüyoruz. Daha sonra itizali cereyanların Şia’nın bir kolu olan Zeydiyye tarafından kısmen yürütüldüğünü görüyoruz .İbn-el-Murtaza (ö.H.840/M.1436) gibi Zeydi imamının Mutezile’yi savunması , yaymak istemesi bu gerçeği desteklemektedir. Bu gün dahi Şia’nın özellikle Yemen’de yaygın bulunan Zeydiyye’nin önemli itizali fikirleri yaşattığı bilinmektedir.[14]
[1] Ahmet Emin , Duha’l –İslam , c.3 ,s.90
[2] İbn Esir , a.g.e., c.5,s.171,174
[3] Zehebi, a.g.e., c.3,s.285
[4] Şehristani , el- Milel,c.1,s.70 ; Bağdadi , el-Fark beyne’l- Fırak , s.103
[5] Şehristani , a.g.e. c.1 , s.70 ; Bağdadi , a.g.e, s.103
[6] Ahmet Emin , Duha’l- İslam , c.3 , s.178
[7] İbn Esir , a.g.e., c.7, s.8
[8] Ahmet Emin , Zuhru’l İslam , c.1, s.38 , Kahire 1365
[9] Ahmet Emin , Zuhru’l İslam , c.1 ,s.40
[10] İbn Esir , a.g.e. , c.9 , s.261
[11] İbn Esir , a.g.e. , c.9 , s.262
[12] İbn Esir , a.g.e. , c.10 ,s.21
[13] İbn Esir ,a.g.e. ,c.10 , s.21-24
[14] Çubukçu , İbrahim Agah , Mutezile ve Akıl Meselesi , Ankara Ün. İlahiyat Fak. Dergisi , 1964 sayısı , s.52