Shçek e bağlı en yüksek kapasiteli Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezinde 2 yıl idareci olarak görev yaptım. Acı-tatlı çok hatıralar yaşadım. İki adet birbirine zıt anımdan bahsedeceğim:
Şair, güngörmüş bir amcamız vardı. Şiirlerini bir kitapta toplamış ve bastırmıştı. Hepsini okutup yetiştirdiği 7 evladı vardı.7 çocuğu da sosyal hayatta ticarette, siyasette belli bir yerlere gelmiş üst düzey diyebileceğimiz bir hayat standardında yaşıyorlardı.
Kuruluşun kadrolu ve ÖHA tüm personelinden sorumlu müdür yardımcısıydım. Rehabilitasyon ünitemizde 200 e yakın yatalak yaşlımız vardı. Sağlık servisimizde doktor, hemşire, sağlık memuru bulunmasına rağmen hastaneye yatırmak zorunda kaldığımız yaşlılarımız oluyordu. Normal işleyişte 12 yaşlıya bir görevli düşerken, hastaneye yatan her yaşlıya bir gün için en az iki refakatçi görevlendirmem gerekiyordu. Kapasitemiz yüksek olunca ve yatışlar özellikle kış aylarında artınca, bunaldığım, refakatçi görevlendirmede zorlandığım zamanlar oluyordu. Bunaldığım zamanlarda yaşlının dosyasında bakar yakınlarından bu konuda destek almaya çalışırdım.
Böyle bir zamanda rahatsızlanan şair amcamız için de doktorlar yatış verdiler.7 çocuğunu tek etek aradım. Hiçbirinden olumlu cevap alamadım. Ekonomik durumlarını bildiğim için küçük ücretlerle refakatçi kalan insanların olduğunu, onlardan birilerini ücret mukabili görevlendirmelerini istedim. Buna da olumsuz yanıt verdiler. Bu iş için bir diğer kardeşi aradığımda, birbirleriyle haberleşmiş olacaklar ki, O ekonomik olarak en iyi durumdaki evlat “Müdür bey, madem babamıza biz bakacaktık bu işlerle ilgilenecektik, neden huzurevine yerleştirdik, bizi böyle konularla rahatsız etmeyin rica ederim” dedi.
Hayretler içersinde kalmıştım. Biraz daha araştırdım. Emekli olan babasının banka kartını alan çocukları, huzurevi oda parasını da döner sermaye sorumlusu arkadaşımızın uzun uğraşlarından sonra yatırıyorlarmış. O sözü de hiç unutamadım.