Yüce Allah yarattığı mahlukatla birlikte ona, ömrü boyunca yetecek rızkı da yaratıyor. Yaratılanların rızkının Yüce Allah tarafından teminat altına alınıp yaratıldığı Kuran-ı Kerim’in nassı ile sabit. Ancak hırsızlar ve müsrifler herkese yetecek olan bu rızkı çalarak ve israf ederek dünyanın bu günkü manzarasının ortaya çıkmasına neden oluyorlar.
Bunun hesabını da Mahkeme-i Kübra’da en ağır şekilde verecekler,vereceğiz. Çünkü “kulluk,ibadet”; hukuku ibada (yaratılmışların haklarına) tecavüz etmemekle birlikte hukukullahı bi hakkın yerine getirmek demektir.Yani Yüce Allah yaratılmışların haklarını ,kendi haklarının önüne koymuştur.Hırsızlık ve israf hukuku ibada (yaratılanların haklarına) tecavüzdür.Onun için Kuran-ı Kerim’de Yüce Allah “Yiyiniz içiniz ,israf etmeyiniz”, “İsraf edenler şeytanın kardeşleridir” ifadeleriyle israf konusunda insanlığı şiddetle men etmiştir.
Aldıklarımızın %90 ı 6 ayda çöp oluyor. Bu tespit dünyanın 270 ülkesinde 3 milyardan fazla kişinin izlediği “Şeylerin Hikayesi-The Story of Staff” belgeselinin yapımcısı Amerikalı çevreci aktivist Annie Leonard’a ait. Leonard acaip ve önemli şeyler söylüyor. Türkiye’yi ABD gibi olmaktan kaçınması gerektiği noktasında uyarıyor.Popüler kültürün sürekli yalan söylediğini ifade ediyor.
Dünyamızı tüketim çılgınlığı esir aldı. Dünya kaynaklarının 3/1 i son 30 yılda tüketildi. Dünya ormanlarının % 80 i yok oldu. Amazon ormanlarında dakikada 2.000 ağaç yok ediliyor.Bu 7 futbol sahası büyüklüğü demek.ABD de herkes günde 3.000 reklama maruz kalıyor,2 kilo çöp üretiyor.ABD nüfus olarak dünyanın % 5 ine sahip olmasına rağmen dünyadaki kaynakların %30 unu tüketiyor. Ama ABD dünya mutluluk endeksinde 150. sırada. Kısaca insan tüketerek,tüketimi sürekli artırarak mutlu olamıyor.
Kısaca dostlar , kainatın en üstün varlığı insan yıllarca ustaca yapılan manevralarla tam bir “tüketim makinesine” dönüştürüldü. Bu tüketim makinesi hem yaşadığı dünyayı hem de insanı insan yapan unsurları yok ediyor,yani tüketirken tükeniyor aslında.
Çözüm iktisatta,kanaatte. Çözüm yine insanlığın en akıllısının sözlerinde:”Coşkun akan ırmaktan bile abdest alsanız suyu İSRAF etmeyin”. Yani fazla kazanıyorum. Gelirim sürekli artıyor mantığıyla harcamanızı artırmayın. Geliriniz ne olursa olsun sadece ihtiyacınız kadar harcayın.Size verilen her şeyin “emanet” olduğu ve hesabını vereceğiniz bilincinden hiçbir zaman uzaklaşmayın.
Alman sosyolog Meinhard Miegel’in Almanya’da yaptığı çalışmalarda aynı şeyleri söylüyor. Yaptığı araştırmaya “Programlanmış Durgunluk:Almanların Ekonomik Büyümeye ve Maddi Refah Artışına Çelişkili Bakışı “ ismini vermiş ve Alman hükümetlerinin iktisadi yarışa odaklanmış politikalarını sorguluyor.Siyasette ve özel sektörde hep insanların refah düzeylerini artırmak istedikleri varsayımının hakim olduğuna dikkat çeken araştırmacı ,hakikatin ise farklı olduğunu yaptığı araştırmaya dayanarak ileri sürüyor. Miegel , insanların prensipte refaha karşı olmadıklarını ,ancak bunu artırmak için çaba sarf etmeye de razı olmadıkları sonucuna varıyor.Birçok Alman’ın elde etmiş olduğu yaşam standardından memnun olduğu ,zengin ve stresli yaşamaktansa ,mütevazı hatta nispeten fakir ancak huzurlu bir hayata hasret kaldığı ortaya çıktı.Yaptığı 1823 kişi üzerinde yaptığı ankete katılanların % 78 inin “mütevazı bir refah” içinde “güvenli bir hayat” yaşamayı,maddi fırsat ve risklerle dolu bir yaşama tercih ediyor.
Yazılarımızda zaman zaman temas ettiğimiz bir hakikat var.”Peygamberimizin sünnetinden en küçük bir ayrılık hayatı azaba çeviriyor. Peygamberimiz dünya hayatı için: ”Dünya yediğiniz , içtiğiniz, giydiğiniz; Allah için yedirdiğiniz, içirdiğiniz, giydirdiğinizdir. Gerisi size ait değildir” der.
ABD, Almanya gerçeği bize çok şey anlatıyor dostlar. Hep çokluk, hep artırma, hep harcama, aşırı hırs insanları mutlu etmiyor.(Tekasür suresi) Aksine daha fazla elem ve strese sokuyor. Bir vadi dolusu altın peşinde koşup onu elde edenler ,ikinci vadi için hırsla çalışmaya devam ediyorlar.Ve onların ortak feryadı:”Huzur arıyorum huzur”.
Dolayısıyla mutluluk, saadet yine köklerimizde, kendi topraklarımızda, kanaatte, şükürde ,iktisatta,infakta,paylaşmakta,sadakayı cariye hükmünde eserler yapmakta,insana ,eğitime yatırmakta… Başka yerlerde aramaya gerek yok. İnsan düştüğü yerden kalkar.
Ne kadar “SMART”ız (aklımızı kullanıyoruz)
ya da ne kadar “SÖKES” çalışıyoruz.
Yaşadığımız alemde “bilim” denen bir disiplinin olması bir düzenin , intizamın, ölçünün olduğu içindir. Kainatta zerreden seyyareye ,küçük-büyük her şey bir ölçü,bir mizan,bir denge içerisinde yaratılmıştır.
Bu ölçü kainatın en “akıllı,zeki” varlığına şu dersi veriyor:Aklını kullan,her yaptığın işi bir ölçüyle mizanla yap.Sünnetullah ölçü,mizan üzre.Ve Allah’ın sünneti (kanunları) asla değişmez.Kim başarı,muvaffakiyet istiyorsa sünnetullaha uygun hareket etmelidir.Yoksa dönen çarkların aksine hareketle altında ezilir.
Yabancıların SMART ismini verdiği bizim dilimize SÖKES diye uyarladımız bir formül var.Bu formül mühendisin …,doktorun stetoskobu,yazarın kalemi gibi her insanın elinde bir alet,edevat anahtar olarak bulunmalıdır.Bu tüm hareket ve sözlerimizde tüm fiillerimizde bize yardımcı olmalıdır.Bu ölçüyü biraz açalım:
S Spesifik : Özel ,belirli sınırları belirli
M Make : Yapılabilir,mümkün,yapılması imkan dahilinde olan
A Avalaible :
R Reel : Gerçeklere uygun,hayali olmayan
T Time : Zamanı,süresi belli olan
S Sınırlı
Ö Ölçülebilir
K Kullanılabilir
E Elde edilebilir
S Süre
Bu formül biz doğulu toplumların çok fazla alışık olmadığımız oysa müntesibi olmaktan mutluluk duyduğumuz dinimizin temel esaslarını içinde taşıyor.Yukarıdaki formülde ölçü olarak verilen tüm hakikatlerin Kuran-ı Kerim’den delillerini bulabiliriz.
Mesleği ne olursa olsun her kadın ve erkeğin yaşamında bu formülü temel almalıdır.Temmuzun ikinci haftasında Cuma namazında hutbede hoca efendi Kuş Gribinde,Tavuk Vebasından bahisle bu hastalıktan korunma yollarını anlatıyor ve tüm hutbeyi bu konuyla bitiriyor.
Toplumumuzda sözü eline alan bırakmıyor,tüm sohbet ortamlarımız “avcı kahvesi “ gibi.Tıpla hiç alakası olamayan bir vatandaşımızın bir hastalıkla ilgili teferruatlı sunumunu sohbet meclisindeki doktorumuz yüzü kızararak dinliyor.Efendi hastalığı anlatırken “gerçi doktor bey de var ama “ ara cümlesini de ihmal etmiyor.
Bu gün her şeyin bir disiplini bir bilimi var. Bilim , disiplin ; asırlarca üst üste konulmuş tecrübelerle oluşmuş bir sistematikten oluşuyor.Her şeyin bir ölçüsü,her işin bir formülü var.Ölçülü olmazsa deva,dermen,zehir oluyor.
O halde şuurlu,aklını kullanan bir insan her yaptığı işte ,her söylediği sözde formülü uygulamalı,düşünerek hareket etmelidir.,
Çünkü insan “Elinden işittiğinden, gördüğünden, gönlünden geçirdiğinden dilinden, hesaba çekilecektir”(İsra).