KAYSERİDE’YİZ. SAĞLIKLI BİREY, MUTLU AİLE, HUZURLU TOPLUM SEMİNERİ

Diyanet İşleri Başkanlığı Aile ve Dini Rehberlik Daire Başkanlığınca Geliştirilen, Başkanlığımız ve İlimiz Müftülüğü işbirliği ile tertiplenen “Sağlıklı Birey, Mutlu Aile, Huzurlu Toplum semineri 12-13-14 Şubat Tarihlerinde Din Görevlileri ve ailelerine yönelik, 15 Şubat Tarihinde ise halka açık olarak yapıldı.

“Sağlıklı Birey, Sağlıklı İlişki”, “Aile içi İletişimin Temelleri”, “Ailede öfke kontrolü” ve Anne-Baba-Çocuk İlişkisi” konularında din görevlileri ve ailelerinin bilgilendirildiği toplantılarla toplumun bilinçlendirilmesi amaçlanıyor.

Kayseri’de gerçekleştirilen seminerin ardından düzenlenen sertifika töreninde Kayseri’den 70 din görevlisi ve ailesi seminere katılarak sertifika aldı.

Kayseri İl Özel İdare Konferans Salonu’nda düzenlenen Seminere Kayseri İl Müftü Yardımcıları, Müftülük çalışanları ve çok sayıda vatandaş katıldı. Çoğunluğunu kadınların oluşturduğu seminerde konuşan Kayseri İl Müftü Yardımcısı Lütfi Çetinkaya, toplumların huzurlu olmasının aileye, ailenin de mutlu olmasının sağlıklı bireylere bağlı olduğunu söyledi.  Çetinkaya, “İnsanlığını kaybetmekte olan nesil, Hz. Muhammed (s.a.v.) efendimizin yürek yürek vahiy taşımasıyla yeniden insanlığa kavuştuğu gibi, vahiyden mahrum kalan toplumların da yine vahiyle insanlığa kavuşmalarına bağlıdır. Bu sorumluluk içerisinde bu hizmetin inşallah bir hamle yapmasını diliyorum.” ifadelerini kullandı.

Daha sonra söz alan Aile ve Dini Rehberlik Daire Başkanı Doç. Dr. Huriye Martı, Hz. Peygamber’in öncülüğünde anne-baba-çocuk iletişimi konusunda halkı bilgilendirdi.

İslam dininde aile yapısının güçlendirilmesinin önemine dikkat çeken Martı, ailenin hem nimet hem de imtihan olduğunu hatırlatarak ailenin desteklenmesi ve güçlendirilmesinde en güzel örneğin Hz. Peygamber’in hayatı olduğunu vurguladı.

Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı Dr. Ülfet Görgülü ise eşler arası iletişimin dini temelleri konusunda konuştu. Muhabbet, merhamet ve meveddet kavramlarını açıklayan Görgülü, eşler arası iletişimde temel davranış ilkelerinin Kuran’da bizlere öğretildiğini kaydetti.

Toplumu din konusunda aydınlatan Diyanet İşleri Başkanlığı, Aile ve Dini Rehberlik Daire Başkanlığı öncülüğünde kadın ve aileye yönelik sürdürdüğü faaliyetler kapsamında gerçekleştirilen seminerlerin tüm yurtta düzenlenmesi planlanıyor.

Seminerin ilk günü Dr. Fatma BAYRAKTAR KARAHAN “Aileyi Ayakta Tutan Dini Değerler” Konulu Semineri Sundu ;

Dr. Fatma BAYRAKTAR KARAHAN yaptığı sunumda öncelikle Aile ve Değerler konusuna değinerek, Kur’an-ı Kerim’de ve Peygamberimizin hayatında haklardan daha çok değerlerin ön plana çıktığını belirtti.

Dr. Fatma BAYRAKTAR KARAHAN  sözlerine şöyle devam etti; İnsan, yaratılıştan iyilik ve kötülük kabiliyetine sahiptir.  «Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve kötülükten sakınma yeteneğini ilham edene and olsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir.»    «Onu kötülüklere gömüp kirleten kimse de ziyana uğramıştır.» Şems 7-10

Bireyin, kendini «kötülüklere gömen» değil, «kendini arıtan» ve böylece «saadete erebilen» olması, ahlaki değerlerle mümkündür.

İslam dininin ahlaki değerlere, Kuran’ı Kerim’de önemle yer vermesinin yanında Hz. Aişe validemizin Hz. Peygamberin (S.A.V) ahlakını «Kuran ahlakı» olarak tanımlaması da önemlidir.  Toplumun çekirdeği olan aile için ahlaki değerlerin özel bir önemi vardır.

Çünkü aile;   -Değerleri taşır.    -Değerleri üretir.

Ailenin sahip olacağı ve taşıyacağı değerler, sade, sağlam ve net olmalıdır. Ailenin ürünü olan çocukların vicdanlarına kazınmış bu değerler, ne kadar net ve sağlam olurlarsa, o ölçüde fonksiyonel olabilirler.   Zira, sahip olunan ahlaki değerler, bu özelliklere haiz olmadığında hızla değişen koşulların ortaya çıkardığı beklenmedik olaylarda, kişi doğru davranış biçimini geliştiremez.

İslam dini, «sadelik ve kolaylık» dinidir.

«And olsun ki Biz Kuran’ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık.»   Kamer Suresi 17

Aileyi Ayakta Tutan Değerleri 6 ana başlıkta özetleyen Dr. KARAHAN sunumuna şöyle devam etti; Aileyi Ayakta Tutan Değerler MUHABBET, MERHAMET, MAHREMİYET, ADALET, SORUMLULUK, NEZAKET tir.

MUHABBET:«Allah, sizi bir tek nefisten yaratan ve kendisi ile huzur bulsun diyeeşini de ondan var edendir.» A’râf Suresi, 189

Muhabbet ve rahmet, kadın ve erkeği birlikte tutan iki unsurdur. Sevgi tekamül ettirilmezse, cinsellik bitince o da biter. Fakat rahmet, cinsellik bittikten sonra da devam eder.

“Allah için birbirini sevmek.”

MERHAMET:«Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması  ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir.”  Rûm Suresi, 21

«Siz yeryüzündekilere merhamet edin ki, yüce Allah da size merhamet etsin.» Ebu Davud, «Edeb», 58; Tirmizi, «Birr», 16

Ailenin bütün fertleri arasında merhamet temel bir değerdir. Kuran, bu hususu bazen maddi görevleri hatırlatarak bazen manevi görevlere ilişkin örnekler vererek vurgular.

Merhametin Maddi Tezahürleri:

«Ey Muhammed, sana ne sarf edeceklerini sorarlar de ki, sarf edeceğiniz mal, ana, baba, yakınlar, yetimler, düşkünler, yolcular içindir. Yaptığınız her iyiliği Allah şüphesiz bilir.»   Bakara Suresi 215

Merhametin Manevi Tezahürleri: «Rabbimiz, hesap görülecek günde beni, anamı, babamı ve bütün inananları bağışla.» İbrahim Suresi 41

“Rabbim, bu beldeyi güvenli kıl, ben ve çocuklarımla birlikte hepimizi putlara tapmaktan uzak tut.” İbrahim Suresi 35

Bir evde dayak olduğunda Allah’ın deliline isyan edenlerin olduğu görülüyor, zira merhamet Rabbimizin emridir dedi.

MAHREMİYET: Sosyal medya ile ailemizin en mahrem hallerini paylaştığımızı, bunun ne kadar yanlış bir tutum olduğunu belirten BAYRAKTAR KARAHAN, “ne kadar sevinçli yada hüzünlü olursak olalım, ailemizin müspet yada menfi yönlerini deşifre etmemeliyiz” dedi. Ayrıca şu ayeti kerimeyi ve hadisi şerifi de örnek gösterdi;«Kadınlarınız sizin için bir elbisedir, siz de onlar için elbisesiniz.» Bakara Suresi,187

Peygamber Efendimiz (s.a) buyuruyor ki: “ Kıyamet günü Allah katında (hesap sorulacak) en büyük ihanetlerden biri, kişinin eşiyle birlikte olduktan sonra onun sırrını ifşa etmesidir.”  Müslim, Nikah,124; Ebu Davud, Edeb, 32

ADALET:Bir şeyi yerli yerine koymak anlamında olup, zulüm kelimesinin zıddıdır. Düzenli ve dengeli davranma, her şeyin ve herkesin hakkını verme, haksızlıklardan uzaklaşarak orta yolu tutma, bir şeyi yerli yerine koyma, insaf ve eşitlik anlamlarındadır. Geniş kapsamlı bir kavram olan adaletin zıttı zulüm, hıyanet ve insafsızlıktır.

Adalet, sadece devlete ve yöneticilere has bir olgu değildir. Adalet, hukuki, içtimai ve ahlakı alanların hepsini kapsar. Bu bağlamda adalet “kişinin kendine, ailesine ve çevresinde yer alan insan, doğa ve hayvanlara karşı görevlerini ve haklarını yerine getirmesidir.

“Ey iman edenler kendiniz ana-babanız veya akrabanız aleyhine de olsa adaletten asla ayrılmayın, Allah için şahitlik eden kimselerden olun. Zengin olsunlar, yoksul olsunlar Allah onlara sizden daha yakındır. Öyleyse siz hislerinize uyup adaletten ayrılmayın.   Eğer adaletten sapar veya üzerinize düşeni yapmaktan geri durursanız bilin ki Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.”   Nisa 135

Peygamberimiz (S.A.V):

“Hükmünde, ailesine karşı ve velayeti altında olanlar hakkında adil davrananlar, kıyamet gününde nurdan minberler üzerindedirler.”

Müslim, Sahih, İmaret 5 (1827) c.2

SORUMLULUK: Fikren ve ahlaken çöküşe neden olan şeylerin en önemlisi, en dikkat çekeni intizamsız ve sorumsuz olmaktır.

İyi ve kötü eylemlerin mutlak bir karşılığı vardır. Birey her türlü eyleminden sorumludur. O nedenle hangi eylemin ne tür sonuçlar doğuracağına ilişkin ahlaki kurallar bilinmelidir.

“Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.” Tahrîm Suresi, 6- Abese 33-37

Aile kelimesinin kökü,  “ğavl” dir. Bu kelime, ağır bir sorumluluk altına girmek demektir.

Bu kökten gelen aile ise, birini çekince diğeri ayakta kalamayacak kadar birbirine yaslanan iki veya daha fazla unsuru ifade eder.

Sorumluluk duygusunun gelecek nesillere kazandırılmasında “disiplin ve tutarlılığın” özel bir önemi vardır.

Resulullah buyuruyor ki:“Bakmakla yükümlü olduğu kimseleri ihmal etmesi, kişiye günah olarak yeter.”   Ebu Davud, Zekat, 45

Değerler nasıl öğrenilir?

Ailede değerler, model alma ve anne babayı taklit etme şeklinde oluşmaya başlar.

Duyguların öğrenildiği bu ilk sosyal ortam olan ailede, çocuklara duygularını nasıl ifade edecekleri, nasıl düşünecekleri ve nasıl davranacakları doğrudan öğretilmez, daha çok eşler arasındaki duygusal alışveriş bunun için model oluşturur.

Geçmişte değerlerin çoğu aile içinde yaşantı ile aktarılırken, artık sadece yaşantı yeterli olmamakta, anne babaların bu konuda bilinçli çaba sarf etmeleri gerekmektedir.

Değerleri kazandırmada etkili olmak için

Anne babalık amaçlarınızı belirleyebilirsiniz.

Ailenizde sizin için önemli olan değerler neler?

Çocuğunuzun hangi değerleri benimsemesini istersiniz?

Belirlediğiniz değerleri çocuğunuzun kazanması yönünde neler yaptığınızı düşünebilirsiniz.

Çocuklarınızda görmek istediğiniz davranışlar, değerler ve inançlar konusunda öncelikli olarak sizler model olmalısınız… dedi.

Dr. Fatma BAYRAKTAR KARAHAN, 25. Karenin olumsuz yönlerinden bahsederek TV ve interneti kontrollü kullanmak gerektiğini, çocuklarımızın bilinçaltının kirletilmesine müsaade etmememiz gerektiğini de sözlerine ekledi.

Şu duayı çokça okumamız gerektiğini belirterek sunumunu bitirdi:

“Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.”   Furkân Suresi, 74

Seminerin 2. Konuşmacısı ise Konya Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdür Yardımcısı, Uzman Cemil PASLI idi. Cemil PASLI “Sağlıklı Birey, Sağlıklı İlişki” ve Aile içi İletişimin Temelleri konularında sunum yaptı.

Maslow’un insan güdüleri hiyerarşisini anlatan Cemil PASLI; “bu basamaklardan biri dahi ihlal edilirse o kişiyle sağlıklı iletişim kurulamaz…”dedi.

Uzman Cemil PASLI; Maslow sağlıklılık kriterlerini ise şöyle anlattı;

•Fizyolojik İhtiyaçlar

•Güvenlik İhtiyacı

•Ait olma İhtiyacı

•Sevgi, sevecenlik İhtiyacı

•Saygınlık İhtiyacı

•Kendini gerçekleştirme İhtiyacı

Kişi gerçek anlamda huzur bulmak istiyorsa, ailesini huzurlu etmek için çabalamalıdır. Yunus Emre’nin de söylediği gibi; “ilim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir, sen kendini bilmezsen, bu nice okumaktır” dolayısıyla kişinin sağlıklı birey olabilmesi için kendi vicdanında tüm soruları yanıtlaması gerekir. Yaşamın değerini bilerek yaşamak gerekir.

SAĞLIKLI BİREY; hayatın değerini bilerek yaşar, gerçeği doğru algılar, zorlanmadan gerçekle ilişki kurar. Hem kendini hem başkalarını olduğu gibi kabul eder. Çevredeki insanlarla iyi ilişkiler içindedir, saydam ve doğaldır. Problem çözmeye yöneliktir. Kendi kendine olma ihtiyacı duyar. Farklı ve doruk tecrübeler yaşar. Değerlendirmeler yapar. İçinde yaşanan kültürel ortamdan çevreden bağımsız olabilir. Demokratik bir kişilik yapısına sahiptir. Amaç ile araç, iyi ile kötü arasında ayrımlar yapar. Mizah duygusuna sahiptir ve bunu ilişkilerinde kullanır. Üreticidir. Devamlı yenilikler üretir, hizmet eder. Kendine ve çevresine faydalıdır.

DÜNYADAKİ KAÇ KİŞİ BU ÖZELLİKLERİN HEPSİNE SAHİPTİR? VEYA SİZ BUNLARDAN KAÇ TANESİNE SAHİPSİNİZ ???? MUTLU OLMAK İSTERSENİZ BÖYLE BİR İNSAN SEÇMELİSİNİZ VEYA SİZ BU ÖZELLİKLERE SAHİP OLMALISINIZ

SAĞLIKSIZ AİLE VE EVLİLİKTE NELER OLUR?

* Aile içinde aile bütünlüğüne ve sağlığına zararlı hatalı ilişki biçimleri kullanılmaya başlanır.

* Üyeler savunma mekanizmalarını ve hatalı düşünce biçimlerini daha fazla kullanmaya başlarlar.

* Çatışmalar yaygınlaşır ve sıklaşır, çözümsüzlükler artar.

* Aile üyelerinin birbirlerine karşı olan güvenleri, hoşgörüleri ve anlayışları azalır.

* Birbirlerine karşı olan sevgi, şefkat ve merhamet duygularının yerini, öfke, saldırganlık, nefret, tahammülsüzlük ve incinmişlik duyguları alır.

* Kurallara ve normlara uyma isteği ve becerisi azalır.

* Sorunların gerçek kaynakları unutulur, ilgisiz nedenlere ve durumlara bağlanır.

* Bireyler giderek birbirlerini ve kendilerini duygusal olarak izole ederler, uzaklaşırlar.

* Sevgi ve paylaşım ilişkilerinin yerini kölelik ve bağımlılık ilişkileri alabilir.

* Sorunların çözümü aile içinde aranmak yerine dışarıda (işte, hobilerde, gece hayatında, alkolde, evlilik dışı ilişkilerde) aranmaya başlanır.

* Aile bireylerinin davranışsal, duygusal ve ruhsal dengeleri giderek bozulur.

* Sorunlar ve çatışmalar arttığında ve uzun süre çözülemediğinde, aile üyelerinde, özellikle çocuklarda davranış ve uyum problemleri veya psikiyatrik sorunlar ortaya çıkabilir.

* Aile bütünlüğü ve evlilik dağılmaya ve parçalanmaya doğru gidebilir.

Evlilik bir sevgi ve gönüllü paylaşım ilişkisidir.

Uzman Cemil PASLI; yavrularımıza küçükken manevi eğitim vermenin önemine değinerek, anne karnındayken çocuğun duyacağı şekilde sesli hatim indirmemiz gerektiğini, çocuğun en sessiz ve uyumlu olduğu zaman diliminde çocuklarımıza Allah kelamını dinletmenin çok büyük önem taşıdığını belirtti.

Cemil PASLI; “çevredeki insanlarla iyi ilişkiler içerisinde olmamız gerektiğini belirterek, kabre gireceğimizi unutmayalım, kabre girmemeye çare mi var? İnsanları kırdığımız zaman, kul hakkına gireriz. Dünya öyle bir maldır ki kavgaya değmez” dedi.

Uzman Cemil PASLI sözlerine şöyle devam etti; Sağlıklı birey olmak için suya sabuna dokunmalı, sorunların çözümü için uğraşmalı, çevremizdeki her şeye karşı duyarlı olmalıyız. Sorunu görmemiz sorumluluk altına girdiğimizin göstergesidir. Sorunu çözmek için çaba sarf etmeliyiz. Müslüman duyarsız olamaz, bana ne diyemez.. Ferdiyetçilikten kurtulmalıyız…

İnsan yavaş yavaş doğar, insanın gerçek anlamda doğumu ölünceye kadar devam eder.

Hiçbir şeyi ertelememeliyiz, kıyamet kopana dek çalışmalıyız. Çok konuşmak, boş konuşmak kişiye zarar verir.

Demokratik bir kişilik yapısına sahip olmalıyız, Hz Peygamber olumsuz hal ve hareketlere dahi demokratik yaklaşmış, sabırla o kişileri tebliğe devam etmiştir.

Kişi amaç ile araç, iyi ile körü arasında ayrım yapabilmelidir.

Uzman Cemil PASLI ikinci sunumunda ise “Aile içi İletişimin Temelleri” konusunu anlattı.

Evlilik (ancak) aile kurmak içindir.

Evlilik Müslüman için ebedi bir bağdır. Ahirette inanan kadınlar hurilerden daha güzel, erkekler gılmanlardan daha yakışıklı olacaktır. Ahirette Rabbimiz bizleri çok güzel bir şekilde özürsüz, kusursuz yaratacaktır. Dünyada yapılması gereken şükür ve sabırdır.

Aile dünyada insanın küçük bir cenneti ya da cehennemidir. Hayat ancak ahret hayatıyla gerçekten hayattır.

İletişim (Dinleme-Konuşma-Problem Çözme)

İletişim konusunda sünneti dikkate almalı, sosyal hayatımızla ilişkilendirmeliyiz…

La ayşe illa ayşul ahire (hadis)

Ölümü merkeze alma (mülk suresi)

Hayat ancak ahiret hayatıyla (gerçekten) hayattır.

Evlilik ve tüm konular için en temel gerçek bu bilinçtir.

Hayat; ölümle sona eren bir süreç olarak asla düşünülmemelidir.

En fazla stres sebebi:eş ölümü(1),boşanma(2)

Aile mutluluğu için Dokuz S temel önceliğimiz olmalıdır.

1.Sohbet birliği (iletişim, yumuşak söz, usandırmama )

Bir Müslüman, diğer bir Müslüman’a üç günden fazla küs duramaz. İletişim çok önemlidir, karşılıklı saygı ve sevgi ile evliliği yürütmemiz gerekir.

İnsan;eti yenilmez,derisi giyilmez ………

2.Sofra Birliği (endorfin,seratonin)

Sofra ortamını eğitim alanına çevirmemiz gerekir. Endorfin ve seratonin mutluluk hormonlarıdır. Mutlu etmeden elde edilen hiçbir bilgi kalıcı değildir.

3.Seyahat Birliği (seyahat ediniz…)

4. Seccade birliği (inanç)

Çocuklarımızı camiye götürüp getirirken mutluluk hormonlarını unutmamalıyız, çikolata oyuncak vs.

Önce ahlak, sonra akide, sonra ibadet, sonra ukubat…(Cennet-cehennem-helal-haram)

5. Sevgi Birliği Somut adım ve ifadeler…

6.Sayfa birliği (okumak ) Çocuk ders çalışırken bir de örnek olmalıyız…

7.Samimiyet Ed DinünNasiha (içtenlik-gönlünü koyma) Mesnevinin özü samimiyettir.

8.Sistem (günlük yaşam rotası, yetenek analizi,gelişim görevleri, görev ve sorumluluklar,süper dadı )

9.Sabır (tedricilik-kaizen) Sabır en büyük silahımız olmalı. Fazilet odaklı bakmalıyız. Veren el olmalıyız… Veren el alan elden her zaman üstündür…

Aile Eğitim Programı 5 ana başlıktan oluşuyor

Aile ve İletişim(evceğizim evceğizim saklar benim halceğizim

Aile ve Hukuk (Hak yerde kalmaz)

Aile ve Sağlık (Sağlam baş yastık istemez)

Aile ve Ekonomi (ayağını yorganına göre uzat)

Aile ve medya (üzüm üzüme baka baka kararır)

Aile destek isteyebilir(çaresizseniz yardım alın

ÇOCUK VE YAŞLI ODASI

3 ÇOCUK (aep-Aile ve Toplum HGM)

Sosyal Ağ (Sıla-i rahim-Network)

Köylü olmak-köylü kalmak –değişim-iki günün eşit olmaması)

‘Ben’li değil,’biz’li cümleler.(hep arkadaşlarınla zaman geçiriyorsun yerine birlikte fazla zaman geçiremediğimiz için üzülüyorum)

Kolaylaştırın zorlaştırmayın, müjdeleyin nefret ettirmeyin

Şefkatli ol. Herkes senin gibi zor bir mücadele veriyor.

1-Özür dilerim

2-Benim hatamdı

3-Bunu nasıl düzeltebilirim

Seminerin ikinci gününde Halk Sağlığı Uzmanı Dr. Semin GÜLER OĞURTAN “Anne-Baba-Çocuk İletişimi” konulu semineri din görevlileri ve eşlerine hitaben sundu ve şunları söyledi;

ÇOCUKLARIMIZLA ANLAŞMAYI BİLMEMİZ ŞART MI ?

Anne-Baba olarak çocuklarımızla anlaşmayı bilmemiz şarttır. Anlaşma sanatında muhatabı iyi tanımamız gerekir. Zira çocuklar bedenen, zihnen ve ruhen bizden farklıdır. Düşünce-Duygu-Davranış üçlemesine dikkat etmemiz gerekir.

Çocuklarımız bizden farklıdır, bizim yaşadıklarımızı yaşamadığı için bizimle aynı şeyleri düşünmesini bekleyemeyiz.

Unutmamalıyız ki çocuklar;

YARATILIŞ GENETİK ÖZELLİKLERİNİ DEĞİŞTİREMEZLER..

BENCİLDİRLER…Peki, bencil mi kalacaklar? Hayır, bencil olmamayı zamanla öğrenecekler.

DÜŞÜNCE VE KONUŞMAYI, DUYGU DAVRANIŞI KARIŞTIRIRLAR; Somut düşünceden soyut düşünceye 10-11-12 yaşlarında geçerler.

YER ZAMAN MEKÂN GECE-GÜNDÜZ KAVRAMI YOKTUR…

CANLI-CANSIZ UYKU ÖLÜM SAĞLIK HASTALIK KAVRAMLARI KARIŞIKTIR; Oyuncak bebeği canlı sanabilir ya da rüyada yaşadıklarını gerçek zannedebilir…

EKONOMİ DİN SİYASET ANLAMAZLAR…

SORMADAN ANLATILDIĞINDA KAFALARI KARIŞIR; En iyi eğitim zamanı çocuğun soru sorduğu zamandır.

DUYGULARI ÇOŞKUN YAŞARLAR; Bu yönleri anlaşmada kullanabiliriz.

ÇOK DİNAMİKTİRLER, ENERJİLERİNİ KABUL ETMEDİĞİNİZDE NETİCE ANLAŞMA YERİNE TERSİ OLUR; Hafta sonu dinlenmeyi düşünürken çocuk dışarı çıkmak istiyor, kabul etmediğinizde anlaşmazlık doğuyor…

Çocuklarımızla çeşitli dönemlerde anlaşma yolları farklı olur; Yaş gruplarına göre anlaşmamız farklılık arz eder.

a.bebeklik

b. 1-2 yaş arası

c. 2.5 yaş

d. 3-5 yaş arası

e. 7-11 yaş arası

f. 11 yaş üstü- ergenlik

g. lise yılları- yetişkinliğe geçiş

Çocuğun öz güveninde babanın rolü çok önemlidir. Örneğin Allah inancı için çocuğun (Kız veya erkek) babası ile arasının iyi olması gerekiyor.

Anlaşma Sanatında Püf Noktalara da değinen Dr. Semin GÜLER OĞURTAN sözlerine şöyle devam etti; Çocukla anlaşabilmek için önce dinleme tercih edilmelidir.

Konuşurken üç püf noktasına dikkat etmek gerekir;

ÇOCUK PROBLEM ÇÖZÜMÜNE KATILMADIKÇA PROBLEM ÇÖZÜMÜNÜ ÖĞRENEMEZ

ÇOCUĞUNUZUN SİZDEN KORKMASINI MI SEVMESİNİ Mİ İSTERSİNİZ? Seven çocuk her zaman anne babanın söylediğini yapan değildir, korkan çocuk her şeyi yapar.

Çocuktan gelen her türlü iletinin (söz, davranış vs) hatalı ve çocukça olduğunu baştan kabul etmek gerekir.

Bizden çocuğa giden bütün iletilerin asil, saygın ve değerli bir insana giden ileti tarzında olmasına dikkat edelim

Çocukken onlarla olumlu iletişim kurma gayretlerimiz zorlu ergenlik yıllarında çok yardımcı olacaktır.

Çocuklar onulmaz yara değildir.Çabuk değişirler ve düzelirler.

Sağlıklı Birey, Mutlu Aile, Huzurlu Toplum Seminerinde ikinci gün konuşma yapan bir diğer eğitimci de Uzm Psk Danışman Emine Gökçen AYTEKİN di. AYTEKİN “Sevgiyle Disiplin” konulu sunumunda çocuklarımızla dostane ilişkiler içinde olmamız gerektiğini çocuğumuzu şartsız koşulsuz olarak sevmek zorunda olduğumuzu ifade etti.

Din Psk. Uzmanı Ayşenur ÖZKAN ise seminerde “Ailede Öfke Kontrolü” konusunu anlattı.  Dışarıdan gelecek tehlikeleri def etmek için Cenabı Hak tarafından kullarına ihsan edilen bir kuvvet olarak tanımladığı öfke kavramını tüm yönleriyle anlattı ve Öfke kontrolünde önemli olan şeyin duyguları doğru ifade edebilmek olduğunu söyledi.

Nietcszhe’nin “Dünyada hiçbir şey insanı gücenmenin verdiği ıstırap kadar hızlı yıpratamaz” sözünü dile getirerek öfkemizi kontrol etmemizin ne kadar önemli olduğuna dikkat çekti.

Uzm. Dr. Semin GÜLER OĞURTAN öğleden sonraki ikinci oturumda “Boşanma Nedenleri ve Sonuçları” konusunda sunum yaptı ve şunları söyledi;

BOŞANMA

PAYLAŞILAN EŞYA DEĞİL YUREKTİR

Bazen aşklar ringe çıkar biri hep kaybeder

TANIM:Boşanma; nikâh akdi ile beraberliği sürdüren çiftlerin: kişilikleri, inançları, sosyokültürel değerleri, alışkanlıkları ve algıları ile birbirlerine uyum sağlayamamaları durumunda nikâh akdini bozmaları ve ayrılmaları halidir.

“Boşanma, hayat boyu süreceği, her zaman yan yana ve birbirine destek olunacağı inancıyla kadın ve erkek tarafından kurulmuş “Resmi” beraberliğin, aile kurumunun, sona erişinin hukuksal sürecini ifade etmektedir.

Esasen boşanma hem hukuki hem psikolojik hem de sosyal bir süreçtir. Ayrıca boşanma hem boşanmayı gerektiren durumlara hem de gerçekleştiğinde yeni hayat koşullarına uyumu gerektiren bir süreçtir. Boşanma aşamasına gelen eşler boşanmak kadar evli kalma konusunda da karar vermek durumundadırlar. Boşanma aşaması kendi içerisinde yeni olanakları, çıkış yollarını ve yeni evlilik tanımlarını içerisinde barındırır.

Bu sebeple boşanma aşamasına gelen evliliklerde tarafların ilk görevi evliliğin sonlandırılması değil yeniden tanımlanması ve düzenlenmesidir”.

TÜRKİYE BOŞANIYOR

2002……………….95323

2003……………….92637

2004……………….91022

2005……………….95845

2006……………….93489

2007……………..94219

2008……………….99663

www.tuik.gov.tr

Hukuka yansıyan sebepler

NEDENLER

% 10 özel sebepler

Zina, şiddet, haysiyetsiz hayat sürdürme, evi terk…

% 90 Şiddetli geçimsizlik

ŞİDDETLİ GEÇİMSİZLİK

Karakter uyumsuzluğu

Ekonomik sıkıntılar

Aile müdahalesi

Yaşam tarzı farklılıkları

Ev içi şiddet (kadın, çocuk, erkek, yaşlı)

Cinsel sorunlar (ispat edilemediği için)

Evlilik beklentilerine ulaşamama

CEDAW’ın RAPORU

CEDAW’ın Türkiye yürütme kurulu raporuna göre, Türkiye’de aile içi şiddet vardır ve çeşitlidir.

Ancak boşanma vakalarında şiddet olayı ispat edilebilirse, boşanma sebebi sayılabilmektedir.

BİR ARAŞTIRMA

Kentucky Ünv. 160 kişi üzerinde ilişkiyi bitiren rahatsız edici durumları inceledi. Özellikle alışkanlıkların zamanla tahammül edilemez hale geldiğini ve ayrılığa sebep olduğunu ortaya çıkardı.

ERKEKLERİ RAHATSIZ EDEN DURUMLAR

Kadının sahiplenmesi ve kıskanması

Kadınların alışveriş düşkünlüğü

Sevilme ihtiyacının gündemde tutulması

Yolculukta fazla eşya kullanılması

Güzellik uğruna zaman ve para kaybı

KADINLARI RAHATSIZ EDEN DURUMLAR

Erkeğin toplum içinde yanlış davranışları (geğirme, burun karıştırma, kaşınma vs.)

Bekârlık alışkanlıkları (ev içinde dağınıklık)

İletişim yanlışları (Dinlememe, kötü konuşma vs.)

Sarhoşluk

Korku veya şiddet filmi izlemesi

Maç tutkunluğu

l Yargıtay 2. Hukuk Dairesi üyesi Ömer Uğur Gençcan, “Boşanma ve Nafaka Hukuku” adlı kitabında, Yargıtay’ın hangi davranışları boşanma nedeni saydığını yazdı.

Eşinizle boşanmak istemiyorsanız yapmamanız gerekenler

Zina Hayata kast Pek kötü ve onur kırıcı davranış Suç işleme Haysiyetsiz hayat Terk Akıl hastalığı Evlilik birliğinin sarsılması Alay etmek Aşağılamak Küçük düşürmek Tükürmek Küçümsemek Başkalarıyla karşılaştırmak Hırsızlık yapmak İftira etmek Çocuğun kendisinden olmadığı ile suçlamak Sapık ilişkiyle suçlamak Kız çıkmadı diye suçlamak Sadakatsizlikle suçlamak .

İktidarsızlıkla suçlamak Eşinden soğuduğunu söylemek Başkası ile evleneceğini söylemek Aile ile görüştürmemek Eşini tehdit etmek Aile yanına bırakmak Evden kovmak Yurtdışına yanında götürmemek Üvey çocuğa kötü davranmak Doğumunda ilgilenmemek Sebepsiz intihara kalkışmak Evi sık terk etmek Ağız ve vücut kokusu tedavisinden kaçınmak Beden temizliği ile ilgilenmemek Çalışmamak Cinsel ilişki kuramamak Cinsel ilişkiden kaçınmak Evlilik dışı çocuğu olmak Eşini dövmek Aşırı içki kullanmak

BOŞANMIŞLARIN TOPLUMDAKİ DEĞERİ

l “Boşanma” kelimesi toplumda olumsuz anlam taşıyan kelimeler arasındadır. Dolayısıyla boşanan kadın veya erkek hakkında olumsuz önyargı doğurur. “Evlilikteki başarısızlık”, hayattaki başarısızlık ile paralel kabul edilir. Sebepleri ne olursa olsun durumu öğrenen kişinin yüz ifadesi değişir. “Neden” sorusu ile olumlulaştırma çabası, boşanan kişiyi ikinci kez rahatsız eder.

BOŞANMA SONRASI

“Ailemi tanıyamaz oldum. Hani her sıkıntıdan kurtulacaktım…”

“Boşanma sonrası özgür olacağımı düşünmüştüm”

“Çocuğumla konuşurken kendimi suçlu hissediyorum”

“Yeni bir evlilik mi? Asla”

“Medeni durumumu açıklamak zor geliyor”

ERKEKLER İÇİN SONUÇLARI

İletişim sorunları (aile, çocuk, iş ve arkadaş ile)

Ekonomik sorunlar

Sağlık sorunları (kalp-damar hastalıkları riski)

Hayat tarzı ve yalnız yaşam

Trafik kazalarında veya cezasında artma

Yeni bir evliliğe zorlanma

Psikosomatik sorunlar

KADINLAR İÇİN SONUÇLARI

İletişim sorunları

Kişisel haklarını koruyamama

Ekonomik sıkıntı

İş bulamama

Çocuk velayeti ve eğitim sorunları

Özgürlük

Psikolojik problemler ve sağlık (cinsel) sorunları

DUYGULANIM  DURUMU: Sevgisizlik,İlgisizlik,Çaresizlik,Güvensizlik,Yalnızlık,Değersizlik,Eziklik veya isyan,Suçluluk hissi,Boşluk,Yükün artması

BOŞANMANIN, maddi yönden kadınları erkeklerden daha kötü etkilediği ortaya çıktı. Boşanan 4 bin kişi üzerinde yapılan araştırma, eşinden ayrılan bir erkeğin gelirinin ortalama yüzde 11 oranında arttığını, boşanmış bir kadının gelirinin ise yüzde 17 azaldığını ortaya koydu. Belçika’daki Antwerp Üniversitesi, bu çalışma için boşanmış çiftlerin 7 yıllık ekonomik verilerini toplandı. ARAŞTIRMA ekibinden Mieke Jansen, boşandıktan sonra kadınların çocuklarının masraflarını karşılamak, psikolojik travmayı üzerlerinden atmak ve iş bulmak için çabaladıklarını belirterek, “Çocuklu kadınlar, boşandıktan sonra çocuklarıyla ilgilenmek için ya çalışmıyor ya da yarı zamanlı işlerde çalışıyor. Bu da kadının gelirini azaltıyor” dedi.

ÇOCUKLAR İÇİN SONUÇLARI:“Boşanan veya ayrı yaşayan aile çocukları, güven duygusuna ulaşamadıkları için sosyal kimlik ve kişiliğini tam olarak geliştiremez” (Prof.Dr.Ercan Tatlıdil)

Yaş gruplarına göre etkilenme durumları farklıdır.

Bebeklikten itibaren zeka ve motor gelişim olumsuz etkilenir.

Daha ileri yaşlarda ebeveyn yoksunluğu başlar.

Islah evlerindeki çocukların % 70’i babasızdır.

Ekonomik zorluktan en çok çocuğun sağlığı ve eğitimi etkilenir.

Sevgisizlik veya ilgisizlik, çocuğu yanlış davranışlara iter.

ÇOCUKLARDA ORTAK FİZİKSEL ETKİLENİM

İletişim bozukluğu

Dikkat eksikliği

Dışa vurum: Altını ıslatma

Zeka ve motor gelişim eksikliği

Uyku bozukluğu

Yeme bozukluğu

Cinsel davranış bozukluğu

Titizlik hastalığı

DEPRESYON VE İNTİHAR

EĞİTİME YANSIMASI: İzmir’de bir ilköğretim okulunda 8. sınıfa gelmiş okuyamayan gençler üzerinde yapılan araştırmada, 200 öğrencinin ailesinin boşanmış veya ayrı yaşadığı tespit edildi.

SOKAK ÇOCUKLARI: İstanbul’da Yaşayan Sokak Çocuklarını Koruma Projesi raporunda, % 51.1’inin ailesinin parçalanmış olduğu, bunlardan %52.5’inin sebebinin boşanma olduğu vurgulandı.

ÇOCUK FAHİŞELER: İstanbul’da tespit edilen cinsel bakımdan sömürülen 500 çocuk araştırıldığında, ailelerinin parçalanmış veya geçimsiz olduğu tespit edildi. Bu rakam resmi mercilere intikal eden vakalar olduğu için gerçek durumun daha vahim olduğu zannediliyor.

UYUŞTURUCU VE SUÇA YÖNELİM: Emniyet Müdürlüğü Narkotik ekiplerinin istatistiklerinde; gençlerin uyuşturucu kullanımı ve suça yönelmelerinde en büyük etkenin aile huzursuzluğu veya aile bütünlüğünün parçalanması olduğuna dikkat çekiyor.

BOŞANMIŞ AİLELER: Ailelerin biyolojik aileden farklı olarak var olabilmek için dört değişik beceri ile uğraşması gerekmekte:

a-birlik geliştirme

b-tatmin edici bir ikinci evlilik

c-aile içinde değişiklikleri yönetebilme

d-iyi işleyen kurallar oluşturma

BOŞANMANIN ÇEVREYE ETKİSİ: Çevre. Michigan State Üniversitesi’nde yapılan bir çalışma, özellikle de gelişmiş ülkelerde giderek artmakta olan boşanma eğiliminin çevre üzerinde küçümsenmeyecek bir etkisi olduğunu ortaya koydu. Çevrenin bu açıdan ödediği bedel, eşlerin boşanmadan sonra farklı evlerde yaşamasından kaynaklanıyor. Bunun anlamı daha fazla alan, enerji, su, yani kaynak tüketimi. “Boşandıktan sonra yaşanılan evin kendisi daha küçük, evde yaşayan kişi sayısı da daha az olsa bile, kişi başına tüketilen alan, enerji ve su, bir ‘aile birimi’ olarak yaşadığı zamana kıyasla çok daha fazla” diyor araştırmacılardan Jianguo Liu. incelemelerini 12 ülke üzerinde yürüten araştırmacı, yalnızca ABD’de boşanma kaynaklı fazladan tüketimi, 2005 yılı için şu değerlerle veriyor: 38 milyon konut, 2,5 milyar ton su, 734 milyar kilovat-saat elektrik. Yine ABD ve yine 2005 yılı içinde boşanmış ‘tek’lerin elektrik tüketimi için yaptıkları harcamalar, evli kalmış olmaları halinde yapacaklarından % 46 daha fazla olmuş. Bu değer su için de % 56. Boşanmanın ardından genel olarak kaynakların kişi başına tüketimi de, evliyken tüketilenin % 42 – 61 kadar daha fazlası. Boşanma oranının giderek arttığı göz önüne alınırsa, Liu’ya göre bu sayılar da zamanla artacak; hem de hızlı biçimde.

Boşanan çiftlerin çocukları da boşanıyor. Sosyal Hizmet Uzmanı ve Avukat Ahmet Köse,   yapılan bir araştırmaya göre boşanmanın toplumsal bir kalıtım olduğunu söyledi. Boşanmış aile çocuğu aile kurmakta ve devam ettirmekte zorlanıyor.

NE YAPMALI

KADINLAR, ERKEKLER, ANNELER, BABALAR, TOPLUM, DİN GOREVLİLERİ, EĞİTİMCİLER, SAĞLIK ELEMANLARI, SİYASİLER, STK ÜYELERİ

HEPİMİZ DUYARLIYIZ, SORUMLUYUZ…

Seminerin üçüncü gününde “Eşler arası Çatışma ve Çözüm Yolları” konusuna değinen Din Psk. Uzm. AYŞEGÜL DEMİRCAN ise sunumunda Aile okuryazarlığının mazisine değinerek ailenin ve evliliğin önemini anlattı. Hayatta herkes için uygun bir eşin olduğunu, herkesin sevmeye ve sevilmeye layık olduğunu belirtti.

Ayşegül DEMİRCAN sunumunda şunları söyledi;

EŞLER ARASI ÇATIŞMA VE ÇÖZÜM YOLLARI

EVLİLİK NEDİR?

BEN EVLİLİK

•Bir kadın ve bir erkek arasındaki en değerli ilişki benim

•Bir aile oluşturma yolunda en güzel karar benim

•Dünyaya gelen yavruların insanlaşması yolunda en kolay eğitim benim

•İki insan arasındaki en güvenilir ortaklık benim

•İnsanların duygusal dünyasında en sevimli sevgi benim

BEN EVLİLİK

•Tartışmalar sonucu kırılan kalplerin en çabuk iyileştiği ortam benim

•Beni eşlere bağlayan ailelerin en sağlam toplum dokusu benim

•Sabrın sonu selamettir düşüncesinin en somut örneği benim

•Sağlıklı ve güvenli bir neslin en uygun üreticisi benim

•Dünyadaki bütün nimetlerin en güzeli benim.

AİLE OKURYAZARLIĞI NE ZAMAN BAŞLADI?

İslam Bilimler tarihinde ilk kez 10. y.y.da yaşayan Harezmî’nin Mefâtihu’l-Ulûm  adlı eserinde ahlak bilimini ayırır:

•HUYLAR İLMİ (İlmü’l-ahlak)

•AİLE YÖNETİMİ  (Tedbîru’l-Menzil)

•TOPLUM YÖNETİMİ (Tedbîru’l -âmme)

KENDİMİZLE BARIŞALIM

Hayatta herkes için uygun bir eş vardır. Herkes sevmeye ve sevilmeye layıktır.

SAĞLIKLI BİR EVLİLİK NASIL BAŞLAR?

ÇOCUK EĞİTİMİ NE ZAMAN BAŞLAR?  Çocuk eğitimi eş seçimiyle başlar..

EŞ SEÇİMİ

•Hayat arkadaşımı nasıl seçebilirim?

Eş seçerken kendime sormam gerekenler

–Hazır mıyım?

–Kendimi tanıyor muyum?

–Onunla fikirlerim uyuşuyor mu?

–Ona karşı olumlu duygu ve düşünceler taşıyor muyum?

–Onunla sağlıklı bir aile ortamı oluşturabileceğime inanıyor muyum?

–Mizaçlarımız uyuyor mu?

–Onu fiziksel olarak çekici buluyor muyum?

–Ona karşı sevgi ve saygı besliyor muyum?

–Duygu ve düşüncelerimi ifade etmede yeterince açık mıyım?

–Onu tanımak için yeterli zamanım  oldu mu?

–Ailelerimiz anlaşabilecek mi?

Evlilik kararı verirken boşanma riskini artıran etmenler.

RAĞMEN KARARLAR

•Acele ve ani evlilik kararları

•Evlenememe korkusuyla fazla düşünmeden hareket etme

•Birbirini yeterince tanımadan evlenme

•Birbirine uymayan düşünce ve hayat tarzı veya aile yapıları

•Sadece mantık evliliği yapmaya çalışmak

•Eşlerden birinde akıl hastalığı bulunması

•Risk taşıyan bazı davranışlar(zararlı madde kullanımı, şiddet eğilimi vb.)

•Kişinin evlilik sorumluluğunu taşıyacak kadar olgun olmaması

•Eşin ailesiyle anlaşamamak

SORUMLULUK MUTLULUKTUR

“Mutlu olmak için değil,  birbirinizi mutlu etmek için evlendiniz.”  R. L. SMITH

EVLİLİĞİN İLK YILLARI

•Birlikte yaşamak öğrenilen bir şey midir?

Her evli çiftin öğrenmesi gereken temel beceriler

–İletişim becerileri

–Problem çözme becerileri

–Evlilikte rol paylaşımı

–Ebeveynlik becerileri

–Bütçe idaresi

–Cinsel yaşam

Sevgi dolu bir beraberlik oluşturmanın püf noktaları

•Dikkat

•Kabul

•Minnettarlık ve övgü

•Destek

•Cesaretlendirme

•Sevgi ve şefkat

•Takdir

•Güvenlik ve huzur

•Avutma ve empati

•Saygı

ÇATIŞMA VE ÇÖZÜM YOLLARI

Herkesin değer ve ihtiyaçları farklı olduğu için çatışma çok doğaldır.

EVLİLİK ÇATIŞMASINA SEBEP OLAN FAKTÖRLER

•Evlilik mutluluğunu tehlikeye sokan tavırlar

Kıskançlık, sadakatsizlik, alınganlık, bencillik, yerme, dırdır, patronluk taslama, sürekli eleştiri ve suçlama, sürekli talep etme, isim takma, kin duyma, kırgınlık, hayal kırıklığı, yanlış anlama, hor görme, küçümseme, yalan söyleme, sitemkârlık, surat asma, baskıcı tavırlar, hoşgörüsüzlük, kabalık, şiddet içeren davranışlar, küfürlü konuşma, gücünün üstünde beklenti.

EVLİLİK ÇATIŞMASINA ENGEL OLAN FAKTÖRLER

•Tartışma esnasındaki farkındalık

•İşe yaramaz tartışma kalıplarını terk etmek

•Kısır döngü örneklerini bırakmak

•Çatışmaları sonlandırma biçimine dikkat etmek

Çatışmalarla başa çıkabilmek için sahip olunması gereken beceriler

•Çatışmadan korunmak için stresle başa çıkabilmek

•Evlilik ve aile terapisi nedir, hangi durumlarda başvurulur?

•ilk özür dileyen en cesurdur,

•ilk affeden en güçlü,

•ilk unutan da en mutludur.

”İlişkinizin sıradanlaştığını hissediyorsanız, eşinizle hayata dair paylaşımları artırın”

Sevgi Haritaları Oluşturmak

•Eşinizi ne kadar tanıyorsunuz?

•Üzüntüleri, stresleri, hayalleri, mutlulukları ve endişeleri neler?

Sevgi ve Beğeniyi Paylaşmak

•Küçümsemenin panzehiridir.

•Takdir ve saygınızı ifade etmede cömert olun

Birbirine Yönelmek

•Hayattaki küçük anlar, bağlantılar (sohbet, şakalaşma,yakınlık kurma destek olmak) aslında ilişkilerin yapı taşlarıdır.

•Romantizmi sağlayan, kişinin ilişkisinde yaşadığı gündelik küçük anlardır.

•İsteklerinizi belirtin, girişimleri fark edin ve onlara doğru yönelin.

Olumlu Bakış Açısı

•İlişkide nasıl hissettiğinizle ilgilidir.

•Olumsuz bir bakış açısına sahipseniz geriye dönüp bakmak gerekir.

Çatışmayı Yönetme

•Ortak anlaşma zemini

Eşlerin birbirlerini anlayacakları ve birbirlerine hak verebilecekleri bir nokta bulmalarıdır.

•Etkiyi kabul etme

“Etkiyi kabul etmediğiniz sürece etkili olamazsınız”

Uzlaşma sanatı

Esnek Olmayan Alan

Esnek Olan Alan

SONUÇ OLARAK

•Bardağın Dolu Tarafını Görmek:  Evlilikte mükemmeliyetçi bir tutum içinde olmak bir süre sonra ilişkinizle ilgili kaygılı ve mutsuz olmanıza neden olacaktır.

•Bütün Taşları Dökmemek: Araştırmalar, eşler birbiri ile tartışırken aklına gelen her şeyi söylemekten kaçınanların istikrarlı olarak en mutlu olanlar olduğunu göstermektedir.

•Yumuşak Tartışmalar: Eleştirileri daha yumuşak bir ses tonu ile ve karşı tarafı suçlamadan yapmak tartışmaların kavgaya dönüşmesine engel olmaktadır.

Prensip Sahibi Olmak: Araştırmalara göre mutlu çiftler ilişkide bazı prensiplere sahiptirler.

“Ya hep ya hiç” Düşüncesi: “Benden özür dilemediğine göre artık beni sevmiyor” gibi düşüncelere kapılmamak.

Zihin Okuma: “Akşam ben çıkmak istediğim halde onun çıkmak istemediğine %100 eminim sormaya bile gerek yok”  1’e 5 Kuralı: Mutlu bir ilişki için, tartışırken Eşinize 1 negatif şey söylediğinizde bunu düzeltmek için arkasından 5 tane olumlu cümle söylemeniz gerekir.

Uzm. Psk. Danışman Emine Gökçen AYTEKİN “Çocukta ve Ergende Cinsel Eğitim” konusuna değinerek Kendimizi tanımamız gerektiğini, çocuğumuzun da kendisini tanımasını sağlamamız gerektiğini ifade etti. Çocuk anne babanın mutluluk meyvesidir. Çocuk nereden geldim dediğinde ona detaylara girmeden ultrason fotoğrafları gösterilerek anne karnından geldiği ifade edilmelidir.

Çocuklarda cinsel istismar konusuna da değinen AYTEKİN, çocuğumuza kendisini kimlerden sakınması gerektiğini öğretmeliyiz, mahrem bölgelerini sakınması gerektiğini ifade etmeliyiz dedi.

Din Psk Uzm. Ayşegül DEMİRCAN üçüncü gün son oturumdaki sunumunda “Ergen- Ebeveyn İlişkisinde Sorunlar ve Çözüm Önerileri” konusunu anlattı.

Ergenlik Dönemi çocuklukla yetişkinlik arasında kalan bir ara dönemdir. Duygusal oluşumların, zihinsel değişimlerin, fiziksel olgunluğun kısaca gelişimin bir biçimidir.

Bu dönemde “BEN KİMİM?” , “NEYE İNANIP DEĞER VERİYORUM?”  gibi soruların cevabı aranır. Dünyada ergen olmaktan daha zor bir şey varsa o da ergenlik çağındaki bir gencin anne babası olmaktır.

Ne ebeveynle ne ebeveynsiz!

“Oğlum, senin yaşında bir oğlanın vücudu, anlaşılması her zaman kolay olmayan değişikliklerden geçer.”

Biyolojik değişim———-Ruhsal değişim

Duygu durumda kolay değişiklikler, içe kapanma süreci, huzursuzluk, iştah değişiklikleri, uyku düzeni değişiklikleri

Duygusal değişim; duyguların yoğunluğunda artış, aşık olma, mahcubiyet ve çekingenlik, aşırı hayal kurma, yalnız kalma isteği, çalışmaya karşı isteksizlik, çabuk heyecanlanma, tedirgin ve huzursuz olma

En çok rastlanan heyecan biçimleri; korku, endişe, duygusal kırgınlıklar, öfke, ruhsal zorlanmalar

Ebeveynlere göre ergen; asi ve hırçın, evde huysuz , alıngan, karamsar, ters, dışarıda sıkılgan, durgun ve dalgın , kendi başına buyruk ve sorumsuz

Ebeveynlere göre ergen; banyoya girmiyor, olur olmaz her şeye ağlıyor, ders çalışmıyor, süse düşkün, çok geziyor, bazen yalan söylüyor, bir an önce büyüyüp erişkin olmak isteyen ergen kendine kestirme yollar arar.

YETERLİ AİLE MODELİ

Sınırları belirlenmiş ve paylaşılan liderlik

Otoritenin varlığı ama otoriter davranışın olmaması

Yakınlık kadar bireyselliğin de desteklenmesi

Düşünceleri ifade etme özgürlüğü

Başkası adına konuşma ve karar verme hakkına sahip olmama

Ergenle İletişim

anlamak için önce dinleyin

Duygu ve düşüncelerini rahatça ifade edebilmesine izin verin

Duygularını paylaşın

Onunla ve sorunuyla ilgilendiğinizi gösterin

Ergene yapılabilecek en etkin yardım; onun sevildiğini, anlaşıldığını,  kabul edildiğini, fark edildiğini, gerekli olduğunu,  önemli olduğunu, ona bağımsızlık ve sorumluluk verildiğini fark ettirin.

Riskli davranışlara karşı ergen potansiyel suçlu değildir, ona inandığınız ve güvendiğinizi gösterin, yanlışlar konusunda hemen suçlayıcı, olmayın.

Yıldırma korkutma ve sindirme yoluyla davranışları kontrol altına almaya çalışmayın.

Yanlışların büyük boyutlara gelmesini beklemeden müdahale edin. Sorunun kötüye gittiğini düşündüğünüzde yardım almayı deneyin.Sorunun temelinde psikiyatrik bir bozukluk olabileceğini düşünün.

Ergene sınır koyma zorluğu

Kuralların içeriği uygulanabilirliği ve değeri

Kuralların amacı

Kuralların açıklığı

Kurallar hakkında ebeveynin fikir birliği

Kuralların değişebilirliği

Sınırları nasıl ayarlanmalı? Daha bebeklikten başlayan sınırlar, çocuğun gereksinimleri ve ailenin tutumuna göre, her yaş için farklı düzey ve biçimde yeniden ayarlanmalıdır.

SINIRLAR;

“ESNEK AMA GEVŞEK DEĞİL”

“BELİRLİ AMA KATI DEĞİL”

“TUTARLI AMA DEĞİŞMEZ DEĞİL”

“ YAPTIRIMI OLAN AMA ZORLAYICI DEĞİL”

Yargılamayın

“Sen zaten hep böylesin!”

Konferans vermeyin

Ben senin yaşındayken……..

Tehdit etmeyin

“Eğer dediğimi yapmazsan…”

Sorgulamayın

“Kim, nerede, nasıl, niçin, ne zaman, neden…”

Teşhis koymayın

“Bence sen…”

Ahlak derslerinden kaçının

“Bunun böyle olması gerek,    bu olmazsa olmaz”

Emir vermeyin

“Ne diyorsam onu yap, soru sorma”

Herhangi bir konuda bir tehlikeden uzak durmak adına HAYIR diyebilmeyi öğretmeliyiz…

Sosyal ve sanatsal faaliyetlerle desteklemeliyiz…

Dr. Ülfet GÖRGÜLÜ “Eşler arası İletişimin Dini Temelleri” konulu sunumunda şunları anlattı;

AİLE İÇİ İLİŞKİDE KUR’AN’IN ORTAYA KOYDUĞU İLKELER

Kur’an-ı Kerim’in tanıklığıyla biliyoruz ki; insanlık serüveni iki eş/bir aile ile başlamış olup, her ikisi de insan olarak yeryüzünün halifesi olma onur ve sorumluluğuna sahip kılınmışlardır.

—Hz. Adem’le birlikte eşi Hz. Havva da var edilmiş ve cennetten yeryüzüne uzanan hayat yolculuğunda bu sorumluluğu hatasıyla, sevabıyla birlikte üstlenip taşımışlardır.

Aile kavramının kökdaşı olan “ail” fakir, muhtaç demektir. Bu anlam; birbirine muhtaç olan erkek ve kadının, eş ve aile olarak, birbiriyle bütünleşerek zenginleşeceği çağrışımını da içinde barındırır.

Aile ile sadece genetik özellikler tevarüs edilmeyip, kimlik ve kişiliği oluşturan değerler de nesilden nesile aile yoluyla aktarılmaktadır.

Evlenip, aile olma nikahla başlayan bir beraberlik ve paylaşımdır. Nikah ise karşılıklı sadakat sözüdür. Kur’an’ın ifadesiyle bu, sapasağlam bir sözdür.

Bu söz iki tarafı da eşdeğerde bağlar ve sorumluluk yükler. Eşler arasındaki ilişkinin sevgi ve merhamet ortak paydasında, karşılıklı saygı ve anlayış çerçevesinde sürdürülmesi, mutlu ve huzurlu bir beraberliğin ilk şartlarındandır.

Eşler arasındaki ilişki ne rekabet, ne de birbirine üstünlük kurma ilişkisidir. Olması gereken, birbirinin şahsiyetini değer kaybına uğratmadan “biz olma” bilincini yaşama geçirebilmektir.

Aile yuvasını cennetten bir köşeye çevirebilmek için öncelikle eşlere büyük sorumluluk düşmekte, sonsuz bir özveri ve çaba gerekmektedir.

İnananlar olarak insan tasavvurumuzu olduğu gibi, eş ve aile olma tasavvurumuzu da Kur’an şekillendirmektedir. İlkeli insan olmak ve evliliği ilkeler üzerine oluşturmak bir bilinç ve eğitim işidir. “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” sorusuna bu bağlamda da cevap aramamız gerekir.

İnsan niçin evlenir? Eş olmaya, anne-baba olmaya, aile sorumluluğu taşımaya hazır mıdır? Eşini seçerken önceliklerini neye göre belirlemektedir?

Evliliği sıradan bir beraberliğin ötesine hatta ahiret yurduna taşıyabilmek, aile yuvasını dünyada cennetin bir minyatürü kılabilmek için gerekli donanıma sahip midir? Kur’an-ı Kerim bunu gerçekleştirebilmenin yöntemi ve ilkelerini önümüze koymuştur.

Şimdi bu ilkelerden bir kısmının üzerinde durmaya çalışacağız.

AYNI ÖZDEN YARATILMIŞ OLMAK:Kur’an’da genel olarak erkek ve kadın cinsiyet bağlamında değil, insanlık düzleminde ele alınır ve her ikisinin de aynı özden yaratıldıkları belirtilir. İlgili ayetlerde geçen ve insanın zatı/kendisi anlamına gelen “nefs” kavramı burada aynı asıldan, kökten yaratılmış olmayı ifade eder.

O halde erkek ve kadın arasında insan olma itibarıyla bir fark olmayıp, var olan farklar fizyolojik, psikolojik ve işlevsel anlamdadır. Her iki cins de insan olarak yaratılmışların en güzeli  ve varlık aleminin en şereflisidir. Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellisine mazhardır.

Kur’an’da eş ve eşler için zevc ve ezvâc kavramları kullanılır. “İki eşi, erkeği ve dişiyi yaratan” Allah, varlığın çift yaratılmış olmasının üzerinde düşünüp ibret almamızı istemektedir. O halde zevc kavramı, üzerinde durmamız gereken bir kavramdır.

Eril ya da dişi her varlık için kullanılabilen zevc, iki eşten her biri, çiftin teki anlamındadır. Ayakkabı, terlik gibi giysilerin her bir tekine de zevc denir. Bu bağlamda “zevcâ niâlin” yani bir çift ayakkabının iki teki örneği verilmiştir.

Buna göre sağ ya da sol tek olmadan diğeri eksiktir. Ya da sol teki sağ ayağa, sağ teki sol ayağa giyemezsiniz. Bu hem ayağa hem ayakkabıya eziyet olur. Ayakkabı metaforu önemli anlamları barındırmaktadır. Dolayısıyla “eş olmak” birbirini tamamlayan bir bütünün iki eş parçası olmaktır.

Hz. Peygamber de kadınlarla erkeklerin bir bütünün iki eşit yarısı olduklarını ifade buyurmuştur. Ailede “biz olma” bilincinin gerçekleştirilmesinin de böyle anlaşılması uygun olur. “Biz olma” eşin kendi kimliğini ve özelliklerini koruyarak diğer eşle bütünleşebilmesi ve birbirini tamamlayabilmesidir.

Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellisine mazhar olan insan, erkek ve kadın olarak birbirine göre eksik ya da üstün değil, Allah’a nazaran eksik varlıktır. Tam ve mükemmel olan yalnız Allah’tır.

Özetle söylemek gerekirse aynı özden yaratılmış ve birbirine eş kılınmış olma “eşdeğer” olmak demektir. Bu yaklaşımla aile bireylerinin birbirine saygı göstermeleri kendilerine ve Yüce Allah’a saygının bir gereğidir.

EVLİLİĞİ SEVGİ VE RAHMET TEMELİ ÜZERİNE KURMAK:Kur’an, oluşturulmasını istediği ailenin temelini iki önemli ve hayati duygunun üzerine inşa etmektedir: Meveddet ve rahmet. Bu ilkeler, Rûm suresinin 21. ayetinde şöyle ifade edilmektedir:

“Yine sizin içinizden kendileriyle huzur bulasınız diye kendi türünüzden eşler yaratması, aranıza sevgi ve merhameti yerleştirmesi de O’nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda düşünecek bir topluluk için alınacak dersler vardır.”

—Ayet sevgi ve rahmete dayalı aile içi ilişkinin getirisinin huzur ve mutluluk olduğuna dikkat çekmektedir. Aileyi yaşanır ve daimi kılan asıl unsur içinde huzurun var olmasıdır. Sağlıksız bir kalbin tüm bedenin rahatsızlığına neden olması gibi, huzursuz eşler/aileler de kendileri, yakın çevreleri ve toplum için birer sıkıntı ve problem kaynağıdır.

—Kur’an eşlerin huzuru oluşturmaları için olması gereken iki esasa dikkat çekmektedir ki bunlar meveddet ve rahmettir.

Meveddet: Meveddet, bir şeye karşı duyulan muhabbet, kuvvetli sevgi anlamına gelen “vüd” kavramından türemiş bir isimdir. Allah Teala’nın çok seven ve sevilen anlamına gelen “Vedûd” ismiyle aynı kökten gelir.

Sevgi, yüce Allah’ın yüreklerde var ettiği eşsiz bir duygudur. Yakın zamana kadar birbirine yabancı olan iki insanı evlilik çatısı altında bir araya getiren ve birbirinin en yakını kılan, ebeveyn ve evlat arasında emsalsiz bir bağ kuran bu duygunun mucizevi gücüdür

“Canı cana değdirecek” bir iletişim dilidir, sevgi. Diğer bir ifade ile “kalp kalbe iletişim”dir.

Aile içi iletişimde asıl olan “sevgi dili”ni konuşabilmektir. Bu dil ile mesaj aktarılırken duruma göre lisan, el, göz ve yüz gibi pek çok unsur devreye girecek, böylece sevgi dilinin tüm lehçeleri kullanılmış olacaktır.

Sevgimizi karşımızdakine, onun duymayı ya da görmeyi istediği biçimde aktarabilmek bir sanattır.

Hz. Peygamber, kişinin sevdiği kimseye bunu söylemesini öğütlemiştir. Sevildiğini duymaya en çok hak sahibi olanlar, hiç şüphesiz en yakınımızdakilerdir. Tatlı ve gönül alıcı bir söz, bir teşekkür ve takdir ifadesi belki de güneş misali, kalplerdeki pek çok buzların erimesini sağlayacaktır. Sözün yanı sıra tebessüm ve güler yüz de sevgiyi aktarmanın en pratik yollarındandır.

Hz. Peygamber’in beyanıyla tebessüm bir çeşit sadaka olup, O’nun önemli sünnetlerinden birisidir. Bu sünneti yaşayıp, yaşatacağımız ilk mekan şüphesiz evlerimiz olmalıdır. Sevgi paylaşımında üzerinde durulması gereken önemli bir beden dili de dokunmaktır.

—Hz. Peygamber; birbirine sevgiyle bakan eşlere Yüce Allah’ın da rahmet nazarıyla bakacağı ve birbirinin elini sevgiyle tutan eşlerin, işledikleri günahların parmaklarının arasından dökülüp gideceği müjdesini vermiştir. Kendisi de her fırsatta eşlerine gerek sözleri gerek davranışlarıyla muhabbetini göstermekten çekinmemiştir. Yine Yüce Resulümüz, kişinin eşinin ağzına koyacağı bir lokmanın bile sadaka olacağını söyleyerek, eşler arasında en küçük bir paylaşmın dahi bir muhabbet ifadesi olduğuna dikkat çekmektedir.

Sevgi ilahi bir lütuftur. Evlilik birliğinin tutkalı, aile binasının çimentosudur.

Evliliği mecburi bir beraberlik ya da zoraki bir katlanmadan farklı kılan sevgidir. Sevgiye dayalı ilişki evliliği ve aileyi ölümsüzleştirir.

—Hz. Peygamber’in uzun yıllar mutlu bir evlilik sürdüğü ve İslam’a davetin en zorlu günlerinde her türlü sıkıntıyı birlikte göğüslediği ilk eşi Hz. Hatice validemizin vefatından sonra onun dost ve akrabalarına gösterdiği yakın ilgi, sevgili ölse bile sevginin ölümsüz olduğunun ve vefanın en güzel ifadelerinden biridir.

Sevmek bütünleşmektir, verici olmaktır, güçlü olmaktır, sorumluluk sahibi olmaktır, çaba harcamak ve emek vermektir. Sevginin temel şartı sevdiğinizi hata ve noksanıyla olduğu gibi kabul edebilmektir.

Sevmek için mükemmelliği beklemek hata olur. Bu noktada birbirimize ve çevremize nereden ve nasıl baktığımız önem arz etmektedir.

Eş ve aile olarak birbirimize Allah’ın güzelliğinin bir tezahürü, O’nun en değerli varlığı ve bir armağanı olarak bakabildiğimizde birbirimizin sevilecek taraflarını görmemiz kolaylaşır.

Hata ve kusur bulmak için bakarsak onu bulmakta da hiç zorlanmayız.

Önemli olan “güzel/güzeli görebilme” yeteneğini geliştirebilmemizdir. Basra’lı Rabia’nın dediği gibi; “Cemal-i Hakkın insandan içre bulunduğunun, harici güzelliğin ise dahili güzelliğin bir aksinden ibaret olduğunun idraki içinde birbirini seyredebilmek ne güzel olurdu!”

Sevginin zamanla tutkuya dönüşerek marazi bir hal almaması için şefkat ve merhamet gibi diğer bazı erdemlerle beslenmesi gerekir.

Bu yüzden söz konusu ettiğimiz ayette Rabbimizin eşlerin arasında meveddetle birlikte rahmeti de var ettiğinin belirtilmesi dikkat çekicidir.

Rahmet: İncelik, yumuşaklık, şefkat, merhamet gibi anlamlara gelen  rahmet, Kur’an’ın temel kavramlarından biridir. Kur’an’ın aile felsefesinin temelinde sevgiyle birlikte rahmet de vardır. Zira evliliklerde sevginin merhamet olarak tezahürü, ailede huzur ortamının oluşmasında en büyük rolü oynayacaktır.

—Kişinin sevdasını karaya, sevgisini kana bulamasına, sevdiğine şiddet uygulamasına engel olacaktır. Rahmetle kuşatılmış bir gönül sahibi Allah’ın emaneti olan eşini, evladını, anne-babasını değil, eşyayı dahi incitemez!

Sevgi ve rahmet esintilerinin kapladığı bir aile ocağı, sevgi depoları dolu, özgüven sahibi, kendisi ve çevresiyle barışık çocukların yetişmesi için de en verimli ortamı sağlayacaktır.

—Sonuç olarak ilgili ayetin ifadesi evliliğin sadece biyolojik ihtiyaçların karşılanması olmadığını, bunun ötesinde manalar taşıdığını ortaya koyar. Eşlerin birbirinin ayeti olduğunu söyleyen başka bir öğreti var mıdır?

GÜZEL GEÇİM:Kur’an’da özellikle erkek eşlere hanımlarıyla güzel geçinme ve onlara “maruf’ ile davranma ölçüsü getirilmiştir. Maruf, toplum tarafından bilinen, kabul edilen, hoş karşılanan, dine göre de meşru ve makbul olan davranışlardır. İslam öncesi Arap toplumunun örf ve adetleri arasında bulunan ve kadınlara karşı haksızlık içeren anlayış ve uygulamalar naslarla kaldırılmış, kadınlara kötü davranan erkekler güzel muamele yapma konusunda uyarılmışlardır .

—Söz konusu ayet eşlerin birbirlerinde hoşlanmayacakları yönlerin bulunabileceği gerçeğine de dikkat çekmekte, ancak buna rağmen hoşa gitmeyen bir durumun bile sonuç itibariyle hayırlı olabileceğini vurgulamaktadır

Güzel davranış ve hoş geçim, oturmuş bir kişilik, olgun bir şahsiyet ve güzel ahlak sahibi olmayı gerektirir. Evlilik bir evi değil hayatı paylaşmaktır.

—Eşlerin birbirinin kimlik ve kişiliğine saygılı olması, görüş ve düşüncelerine değer vermesi bu paylaşımın bir gereğidir. Kur’an işlerin istişare/danışma ile yürütülmesi ilkesi üzerinde durur.

—Aileyi ilgilendiren her konuda birlikte karar almak, danışma prensibini genel ilke edinmek, eşler arası ilişkiyi güven zemininde yürütmek “maruf’ kapsamında değerlendirilebilecek davranış biçimleridir.

Genelde kadınların eşlerinden en çok şikâyetçi olduğu hususlar;

—Eşinin kendisini anlamadığını düşünmesi

—Sevgisini belli etmemesi

—Zaman ayırmaması

—Konuşmaması, dinlememesi

—Değer vermemesi

—Hiçbir şeyi paylaşmaması

—İlgi ve duygularına karşı kayıtsız kalması gibi konularda yoğunlaşmaktadır.

Birçok evden yükselen bu ortak sesin söylediği şey, Hz. Peygamber’in; “Müminlerin imanca en mükemmeli ahlakı en güzel olanlarıdır. Sizin en hayırlınız da hanımlarına karşı en hayırlı olanlarınızdır.” ve “Kadınlarınız konusunda Allah’tan korkun. Çünkü siz onları Allah’ın emaneti olarak aldınız.” ifadeleriyle ne derece örtüşmektedir?

Güzel muamele, sevgi ve merhametin davranışlara yansıma biçimidir.

Eşlerin ve diğer aile bireylerinin birbirine hizmet olarak nitelenebilecek davranışları birbirlerini önemsemelerinin tezahürüdür.

Bugün değişen yaşam tarzının sonucu olarak eşlerin birbirine ayırdığı zaman dilimi gittikçe azalmakta, günün büyük bir bölümünü ev dışında çalışarak geçiren eşler, akşam saatlerinde de televizyon ya da bilgisayarın çekim gücüne kapılarak birbirlerini ihmal edebilmektedir.

—Bu noktada Hz. Peygamber’in aile yaşantısına baktığımızda, meşguliyet ve sorumluluğu çok ağır bir konumda olmasına rağmen, eşleriyle ayrı ayrı ilgilenip zaman ayırdığına şahit oluruz.

İMAN KARDEŞLİĞİ VE YAKIN ARKADAŞLIK:—Kur’an-ı Kerim inananların kardeş olduklarını söyler. Müminlerin; sabır, öfkeyi yenme, affetme, tevazu, ahde vefa gibi pek çok özelliklerinden bahseder. Kur’an’ın inananlarda görmek istediği bu ahlaki özellikler öncelikle  aile bireyleri arasında yaşanmalıdır.

—Zira eş olma din kardeşliğini iptal eden bir durum değildir. Yine Kur’an’a göre mümin erkek ve kadınlar arasında “velâyet” ilişkisi bulunmaktadır. Bunun bir gereği olarak da birbirlerine iyiliği anlatıp, kötülükten sakındırma sorumluluğu verilmiştir. Velâyetin bir anlamı da iman kardeşliğidir ve bu durum eşler arasında da geçerlidir.

Hz. Peygamber’in; “İman etmedikçe cennete giremezsiniz ve birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız.” ifadesiyle cennete götüren yolun imanla birlikte karşılıklı sevgiye bağlanmış olması, yine O’nun lisanından; “Kişinin kendisi için istediği bir şeyi mümin kardeşi için de istemedikçe olgun mümin olamayacağı” hakikatinin duyurulması bu nebevi hikmetleri aile hayatımıza taşımanın ne kadar gerekli olduğunu bir daha hatırlatmaktadır.

—Bugün empati olarak nitelenebilecek böyle bir bakış açısına hepimizin çok ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.

—Eşler arasındaki ilişki aynı zamanda yakın arkadaşlık ilişkisidir.

—Sosyal ilişkilerin düzenlendiği ayetlerden biri olan Nisâ suresinin 36. ayetinde kendilerine ihsanla/iyi ve güzel davranılması istenen kimseler sıralanır.

—Bunlardan biri de yakın arkadaş/can dosttur. Kelimenin literal anlamı yanı sıra yakınınızdaki dost ifadesiyle eşlerin kastedildiği yorumu da dikkat çekmektedir.

—Yakın arkadaşlık aynı zamanda birbirine sırdaş ve dost olabilmektir. Dostluk ise mutlulukların da zorlukların da paylaşılmasıdır.

—O’ndan gelip, O’na gitmekte olan insan/erkek ve kadın, eş olarak bu yolculukta birbirine arkadaş ve yoldaş kılınmıştır. Benliklerinin dar kalıplarını aşıp, Yüce Yaratana ulaşabilme sınavında birbirlerinin tamamlayıcısı olacaklardır.

BİRBİRİNİN ELBİSESİ OLMAK

—Kur’an’a göre eşler aynı zamanda birbirinin elbisesidir. Giysi insanı güzelliştirdiği gibi eşler de birbirini güzelleştiren elbiseler olacaktır.

—Elbise bedenle bütünleştiği gibi eşler de birbiriyle bütünleşerek, birbirini gayrı meşru arayışlara yönelmekten koruyacaklardır.

—Böylece cinsel duyguların evlilik sınırları içinde tutulması ve cinsel sapmalardan korunma sağlanacaktır.

—İffetli yaşama ve neslin korunması için bu son derece önemlidir.

—İnsanın temel içgüdülerinden biri de cinselliktir. Uzmanlar cinselliğin sadece biyolojik bir durum olmayıp, psiko-sosyal ihtiyaçlar arasında yer aldığını belirtmektedir.

—Eşler arasında sağlıklı bir cinsel hayat mutlu bir evliliğin gereklerindendir.

—Eşler bu konuda da birbirinin ihtiyaç ve hassasiyetini dikkate almalı, ilişkinin bu boyutu da karşılıklı rıza ve gönüllülük esasına göre sürdürülmelidir.

—Din işleri Yüksek Kuruluna dört yıllık bir dönemde yöneltilen yaklaşık 152.000 yazılı sorunun 7375’i cinsel konularla ilgili olup, bunların önemli bir kısmı eşler arasında yaşanan sorunları yansıtmaktadır.

—Bu bağlamda son zamanlarda sanal ilişki veya eşlerden birinin internet ortamında karşı cinsle görüşmesinden kaynaklanan problemlerin sorulara yansıdığı görülmektedir.

—Dolayısıyla Kur’an’ın bu bağlamda eşler arasındaki ilişkiyi giysi metaforuyla ortaya koymasının önemi daha net anlaşılmaktadır. Hz. Peygamber de bu fıtri ihtiyacı kişinin eşiyle gidermesini sevap olarak nitelemektedir.

KARŞILIKLI HAK VE SORUMLULUKLARI YERİNE GETİRMEK

—Kur’an erkeklerin kadınlar, kadınların da erkekler üzerinde maruf kapsamında benzer haklarının olduğunu belirterek, hak ve sorumluluklarda karşılıklılık esasına dikkat çekmektedir. Burada hakların neler olduğu konusunda ayrıntıya girilmeyip, maruf ölçütünün verilmiş olması, zamanla toplumun ihtiyaç ve anlayışına göre bunların değişip, gelişebileceğine işaret etmektedir. Haktan söz edebilmek için de sorumlulukları yerine getirmek gerekir.

—Evlilik tek taraflı itaate dayalı bir ilişki değildir. Karşılıklı olarak birbirinin haklarına saygı ve sadakat olmazsa eşler eşit bireyler olmaktan uzaklaşmış olurlar.

Geleneksel kabulde genel olarak benimsenen rol paylaşımı erkeğin evin dışında, kadının da evin içinde çalışması şeklinde belirirken, değişen hayat şartları kadının da evin dışında çalışmasını beraberinde getirmiştir.

—Bu durumda adalete uygun olan ev içi iş ve sorumlulukların da eşler arasında paylaşılması olmalıdır.

—Yine Kurula yansıyan sorulardan anlaşıldığına göre eşler arasında hak ihlalleri büyük sorunlara yol açmaktadır.

—Kadının mehrinin rızası dışında elinden alınması,

Kadının evde çalışarak ürettiği hizmetin göz ardı edilmesi,

Harcamalarda kadının söz sahibi olmaması,

Kadının erkeğin makul bazı taleplerini reddetmesi ve eşlerin birbirinin şahsiyetini rencide edici davranışlar sergilemesi bunlardan bazılarıdır.

Çocukların bakım ve eğitimi de eşlerin ortak sorumluluk alanlarının başında gelmektedir. Ailede annenin rol ve görevini babanın, babanın rol ve görevini de annenin yüklenmesi mümkün değildir.

ANLAŞMAZLIKLARIN ÇÖZÜMÜNDE DİYALOG VE BARIŞI ESAS ALMAK

—Birbirinden farklı iki insanın bir araya gelmesiyle oluşan bir kurumda problemlerin, sıkıntıların olmaması neredeyse imkânsızdır.

—Sorunsuz aile yoktur, ancak sorunlarıyla baş edebilen ve çözebilen aileler, mutlu ailelerdir.

—Kur’an-ı Kerim eşler arası problemlerin çözümünde konuşup, anlaşma yolunu ilk yöntem olarak sunmaktadır.

Sağlıklı bir ailede sorunlar konuşularak çözülebilir. Bunun için eşlerin iyi niyetle, önyargısız birbirini dinlemeleri ve anlamaları gerekir.

—Kur’an öfkemizi kontrol edebilmemizi ister. Bu da sorunları, kırıp dökerek değil, soğukkanlılıkla konuşabilmenin ilk şartıdır. Zira konuşmayı tartışmaya, tartışmayı kavgaya sürükleyen öfkenin kontrol edilememesidir.

—Diyalogda amaç problemi çözmek olmalı, bir kavganın galibi olma mücadelesine dönüştürülmemelidir.

—Bunun için eşler, birbirinin kişiliğiyle problemi karıştırmamayı becerebilmelidir. “Sen hep böylesin, çok sorumsuzsun, zaten neyi doğru yaptın ki?,” gibi kişiliğe yönelik yıkıcı sözler iletişim kazalarıdır.

Oysa Kur’an konuşmalarımızda uymamız/uygulamamız gereken ölçüleri koyarken;

—“Kavlun maruf” meşru, güzel söz

—“Kavlun sedid” doğru söz

—“Kavlun kerim” tatlı, merhametli söz

—“Kavlun meysur” gönül alıcı söz

—“Kavlun leyyin” yumuşak söz gibi konuşma formlarına dikkat çekmektedir.

—Kişinin kendisini sözle ifade edemediği durumda şiddet ortaya çıkar. Şiddet güç ve baskı uygulayarak insanın bedensel ve ruhsal açıdan zarar görmesine neden olan hareketlerdir.

Fiziksel, duygusal/psikolojik, sözel, cinsel, ekonomik hangi tür olursa olsun, şiddetin sorun çözme seçenekleri arasından çıkarılması gerekir. Çünkü şiddetin bizatihi kendisi bir sorundur. Atalarımız; “Her şey incelikten, insan kabalıktan kırılır.” derken bu gerçeği ne kadar öz ifade etmişlerdir.

—Fiziksel şiddet insanın bedenini yaralarken, duygusal şiddet ruhunda derin yaralar açar.

—Duygusal şiddete maruz kalan insan kendini değersiz ve yetersiz hisseder. Bu şiddet şekli eleştirinin çok olduğu evliliklerde oluşur. Kıskançlık da bir duygusal şiddettir. Bir diğeri ise ihmaldir. Hislere değer vermemek şeklinde ortaya çıkar .

Hz. Peygamber hayatı boyunca çevresindeki hiçbir varlığa hiçbir biçimde şiddet uygulamamıştır. Eşlerini dövenleri kınamış ve “Gece birlikte olduğunuz hanımlarınızı nasıl döversiniz?” diyerek hayretini ifade etmiştir.

Cemile bt. Abdullah’ın eşinden yediği dayak sebebiyle kolu kırılmış, durum Resulullah’a bildirilince kocası Sabit b. Kays’a haber göndererek, eşini bırakmasını söylemiştir .

—Zaman zaman Hz. Peygamber’in evlerinde de sıkıntılar yaşanmış fakat Resulullah eşlerinin hiç birine sözlü ya da fiili şiddet uygulamayıp, onları evliliği sürdürme ya da ayrılma konusunda serbest bırakmıştır.

Veda haccı için Medine’den yola çıkan kervanda, yanık sesiyle şiirler ve ezgiler okuyarak, Hz. Peygamber’in eşlerini taşıyan develerin hızlanmasına sebeb olan Enceşe’ye, hanımlar tedirgin olur endişesiyle müdahale edip; “Enceşe dikkat et, kristalleri kırma” diyerek seslenmiştir .

—Kur’an’a göre sorun/lar eşlerin kendi arasında çözebileceği boyutu aşmışsa bu durumda aile büyükleri ve yakın akrabanın ya da güven duyulan kimselerin tecrübe ve hakemliğine müracaat edilir.

—Burada önemli olan eşler arasında yaşanan sorunların dal budak salmadan, mahkemeye aksedip toplumsal boyuta taşınmadan önce aile içinde çözümlenebilmesidir.

Kur’an, aile büyüklerine eşler arası anlaşmazlıklarda yapıcı bir rol üstlenip, problemlerin çözümüne bilgi ve tecrübeleriyle katkı sağlamak gibi bir sorumluluk vermiş iken, maalesef kimi zaman her iki tarafın ailesi sorunun bizzat kaynağı haline gelebilmektedir.

—Anne, babalar, evli çocuklarına müdahale edip, kendi isteklerini zorla kabul ettirme, sütünü ya da hakkını helal etmemeyi öne sürerek manevi baskı uygulama gibi pek çok yanlış tavır ve davranış sergileyebilmektedirler.

—Dolayısıyla aileler ve hakemlik görevini üstlenen kimseler adil olmalı, kendilerini haklı, karşı tarafı haksız görerek, önyargı ile değil, Kur’an’ın uyarısı doğrultusunda hareket etmelidirler. Bu yolla olumlu sonuç alınırsa mahkemelerin yükü de oldukça hafiflemiş olacaktır.

Modern zamanlarda insan ilişkilerinin ciddi boyutta yıpranması evlilik bağlarını da gevşetmiştir. İnsanlar zor evlenebilir ama kolay boşanabilir hale geldiler. Boşanma çözüm seçeneklerinden ilki haline gelmek üzeredir. Oysa boşanma tüm çözüm yolları denenip, tüketildikten sonra son çare olarak düşünülebilir.

—Küreselleşmenin günlük yaşam ve aile üzerindeki olumsuz etkilerini de göz ardı edemeyiz. Birey ve aile olmaya ilişkin imgelerimiz küreselleşme ile büyük ölçüde değişti. Tüketim toplumu insan ilişkilerini metalaştırmakla meşgul. İnsanlık anlam verici güçlerinin büyük bir kısmını, belki de hepsini yitirmektedir.

İnsani değerleri ve anlam verici bu gücü yitirdikçe aileyi de yitiriyoruz maalesef. Boşanma gün geçtikçe sıradan bir olay haline gelmekte ve boşanmanın zarar faturası çoğu zaman en fazla çocuklara çıkmaktadır. O yüzden eşler boşanmaya karar vermeden önce kendilerine şu soruları sormalıdırlar:

—*Evliliği kurtarmak için elimden gelen her şeyi yaptım mı?

—*Mutsuzluğumun sebebinin evliliğim olduğuna emin miyim?

—*Boşanma sonrası çıkacak yeni sorunlarla baş edebilir miyim?

—*Çocuğun yalnız birimize ait olmadığı gerçeğini kabullenebiliyor muyuz?

Tüm bu süreçlerin ardından anlaşma sağlanamayıp, son çare olarak boşanmaya gidilmişse, Kur’an bu durumda da kişilik haklarına saygılı olunması ve boşanmanın düşmanlığa dönüştürülmemesi için uyarıda bulunmaktadır

SONUÇ

Evlilik nikâhla başlayan ve belki cennete kadar sürdürülebilecek olan bir birlikteliktir.

Bu uzun yolda eşlerin önünü aydınlatacak, yükünü hafifletecek ilke ve uyarılara, örnek ve modellere ihtiyacı vardır.

Eş ilişkimizde ve aile yaşantımızda Kur’an’ı yol haritamız kılarak ve Hz. Peygamber’in “en güzel” olan örnekliğinden sonuna kadar yararlanarak bu yolu yürüyecek ve bu yuvayı sürdüreceğiz.

Buna hem bizim hem çocuklarımızın hem de toplumumuzun ihtiyacı vardır.

“Nikahta keramet vardır” yargısının taşıdığı hakikat payından fazla, evliliği huzur ve mutluluğun pınarına dönüştürecek asıl kerametin insanda potansiyel olarak mevcut olduğu gerçeğini görebilmeliyiz.

Yıkmak kolay ama yapmak, kurmak ve korumak zordur. Kırmak bir anlık ama onarmak bir ömürlük çaba gerektirebilir.

Hz. İbrahim ve Hz. İsmail peygamberleri Allah, Beytullah’ın iki işçisi yaptı. Onlar müminlerin aşkla koşup gittiği, dua ve zikirlerle tavaf ettiği ve ziyaretçilerinin huzurla dolup taştığı Kabe’yi inşa ettiler.

Erkek ve kadın olarak eşler de evlilik binasını inşa eden iki işçidir. Bu inşa süreci ömür boyu devam eder ve arzu edilir ki bu eve yürürken ayaklar, Kabe’ye gidiyor gibi hissetsin gönüller.

Bunu başarabilmek için Allah’ın yardım ve inayetine muhtacız kuşkusuz. Burada ele almaya çalıştığımız Kur’an öğretisini ve Hz. Peygamber’in uygulamalarını evlilik hayatımıza taşımaya çalışmak fiili dua yerine geçecektir diye düşünüyorum. İhtiyacımız olan kavli duayı da Kur’an bize öğretiyor:

—”Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.”

Hz. Mevlana’nın bir çağrısıyla bitirelim: “Gel de birbirimizin kıymetini bilelim çünkü ansızın ayrılacağız birbirimizden!”

Yorum Ekle