Tarih şunu kesin olarak göstermiştir ki;
Medeniyetleri hareket halinde olan, yola giden, yol alan milletler kurmuştur.
İnsanın yasak meyveyi yemesiyle başlayan ve kıyamete kadar devam edecek yol hikayesinde, yolu en iyi yorumlayan ve değerlendiren dünyada en çok kazanandır.
“Allah’ın sana verdiklerinden yararlanarak ahiret yurdunda (iyi bir yer tutmanın) yolunu ara! Dünyadan da nasibini unutma! Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme! Çünkü Allah, bozguncuları sevmez!”Kasas,28/77
Bizim yol üzerine çok güzel sözlerimiz vardır.
‘Kervan yolda dizilir’ mesela;
Bu düşünülenin aksine olumsuz/negatif bir söylem değildir.
Yol işi kolaylaştırır.
Yol insanı eğitir, tamamlar.
Yol,hicret bazen emirdir,farzdır;
‘Ey inanmış kullarım benim yarattığım yeryüzü geniştir,o halde(Allah’ın istediği şekilde yaşamak için) güven içinde olacağınız yere gidin ve bana kulluk edin. Ankebut,29/56
İnsanın kalitesi ortaya koyan 3 ölçüden biri de yol arkadaşlığıdır.
Yeniçeri’nin 2 adım atıp 3 adımda geriye dönmesi boşuna değildir.
Basit insanlar bir günlük düşünür ama basiret, feraset ve takva sahibi insanlar üç günlük düşünür.
Dün, bugün, yarın…”
Hayat yolculuğu bisiklet sürmek gibidir ve 2 temel esas vardır;
1.Daima pedal çevireceksin, pedalı bırakırsan DÜŞERSİN.
2.Tekere değil daima ileriye bakacaksın, tekere bakarsan DÜŞERSİN.
Kurbiyet bizim yoldaki çabamız, akrebiyet Rabbimizin burakla yolumuzu açması, yolculuğumuzu kolaylaştırması, hızlandırmasıdır.
Ruhlar aleminde başlayan, anne rahminden, bebeklikten, çocukluktan, gençlikten, olgunluktan, ihtiyarlıktan, kabirden, ba’sü ba’del mevt ile tekrar sevgiliye ulaşmayla tamamlanan yolculukta bize en çok lazım olan ve bizi kemale taşıyan kimya sabırdır.
Hz. Mevlana Celalettin Rumi,’ Allah çok kimyalar yaratmıştır. Ama sabırdan daha hayırlısını yaratmamıştır’ sözüyle sabrın önemine dikkat çeker.
Kur’an-ı Kerim’in en çarpıcı ‘yol hikayesi’ Hz. Hızır ile Hz. Musa arasındadır:
‘’Hani Musa, hizmetinde bulunan genç arkadaşına: “Hiçbir güç beni durduramaz, (Hızır’ı bulmak için) ya iki denizin birleştiği yere varırım, ya da yıllarca yol yürürüm” demişti.
İki denizin birleştiği yere vardıklarında yanlarındaki balığı bir kenarda unuttular, o da bir yolunu bularak denize kaçtı.
(İki denizin birleştiği yeri) geçtiklerinde (Musa,) genç arkadaşına: “Azığımızı getir bakalım, gerçekten bu yolculuğumuzda çok yorgun düştük” dedi.
(Genç arkadaşı Musa’ya) dedi ki: “Gördün mü, kayaya sığındığımızda, ben balığı unuttum. Onu hatırlamamı şeytandan başkası bana unutturmadı. Balık şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gitti.
(Genç şöyle) dedi: “Gördün mü kayaya sığındığımız zaman ben gerçekten balığı unuttum. Onu hatırlamamı, bana şeytandan başkası unutturmadı. Ve o (balık), acayip bir şekilde denizin içine doğru kendi yolunu tuttu.”
Musa: “İşte bizim de aradığımız buydu” dedi. Bunun üzerine izlerini takip ederek gerisingeri (kayanın yanına) vardılar.
(Musa A.S): “Bizim aradığımız şey, işte bu.” dedi. Böylece kendi izlerini takip ederek geri döndüler.
Orada kendisine tarafımızdan rahmet sunduğumuz ve katımızdan dolaysız biçimde ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu (Hızır’ı) buldular.
Böylece katımızdan, kendisine rahmet verdiğimiz ve ledun (derin) ilmimizden öğrettiğimiz kullarımızdan bir kul buldular.
Musa, ona: “Doğruyu anlamak konusunda sana öğretilen ilimden bana da öğretmen için peşinden gelebilir miyim?” dedi.
Musa (A.S) ona şöyle dedi: “Rüşde ulaşmak üzere, sana öğretilen (ilmi ledun) den bana öğretmen için, sana tâbî olabilir miyim?”
(Hızır,) şöyle dedi: “Doğrusu sen benimle beraberliğe asla sabredemezsin. İç yüzünü kavrayamayacağın bir bilgiye nasıl sabredebilirsin ki?”
(Musa:) “İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın ve sana hiç bir işte karşı gelmeyeceğim” dedi.
(Hızır A.S): “Bana tâbî olduğun taktirde, sana anlatmadığım konularda (anlatmadıkça) bana bir şey sorma.” dedi.
Derken yola koyuldular. Nihayet bir gemiye bindiklerinde; (Hızır,) onu (gemiyi) deldi. (Musa:) “Gemiyi içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu şaşılacak bir şey yaptın” dedi.
(Hızır A.S şöyle) dedi: “Muhakkak ki sen, benimle beraber sabırlı olmaya asla güç yetiremezsin, demedim mi?”
Musa: “Unuttuğum için bana çıkışma! Gücümün yetmediği şeyden beni sorumlu tutma!” dedi.
(Musa A.S): “Unutmam sebebiyle beni muaheze etme (azarlama), (bana verdiğin) emirlerinde, bana zorluk çıkarma.” dedi.
Derken yollarına devam ettiler. Sonunda bir erkek çocuğa rastladılar. O kul (Hızır) o erkek çocuğu öldürdü. Musa: “Bir cana karşılık olmaksızın tertemiz masum bir canı mı öldürdün? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın” dedi.
(Hızır A.S şöyle) dedi: “Sana, ‘muhakkak ki sen, benimle beraber sabırlı olmaya asla güç yetiremezsin.’ demedim mi?”
(Musa:) “Bundan sonra sana bir şey soracak olursam, benimle arkadaşlık etme. Artık özür dileyemeyecek hale geldim” dedi.
Böylece ikisi yola çıktılar. Bir kasabanın halkına geldikleri zaman onun (şehrin) halkından, yemek istediler. Fakat onları (ikisini), misafir etmekten (şehirdekiler) çekindiler. Orada yıkılmak üzere bir duvar buldular. (Hızır A.S), hemen onu düzeltti. (Musa A.S) dedi ki: “Eğer sen dileseydin, elbette onun (bu hizmetin) için bir ücret alırdın.”
(Hızır A.S) şöyle dedi: “Bu, benimle senin aranda ayrılıktır. Sabırlı olmaya güç yetiremediğin şey(ler)in tevîlini (içyüzünü, yorumunu) sana haber vereceğim.”
“O gemi, denizde çalışan birtakım yoksul kimselere aitti. Onu yaralamak istedim, çünkü onların ilerisinde, her gemiyi zorla ele geçiren bir kral vardı.”
Lâkin gemi, denizde çalışan fakirlerindi. Onu kusurlu yapmak istedim. Onların arkasında, bütün gemileri gasbederek (zorla) alan bir melik (kral) vardı.
“Oğlan çocuğa gelince; onun anne ve babası mü’min kimselerdi. (Bu çocuğun) onları ileride azgınlığa ve küfre sürüklemesinden korktuk. Ve böylece, Rablerinin onlara, bu çocuğun yerine daha hayırlı ve daha merhametli bir çocuk vermesini diledik.”
“Ve duvara gelince: O duvar kasabada yaşayan iki yetim oğlana aitti ve altında onlar için saklanmış bir hazine vardı. Onların babası dürüst ve erdemli biriydi. Bunun içindir ki, Rabbin onların erginlik çağına eriştiklerinde o hazineyi Rabbinden bir bağış olarak kazıp çıkarmalarını istedi. Ben (bütün) bunları kendiliğimden yapmadım. Senin sabır göstermediğin (olayların) iç yüzünün gerçek anlamı işte budur.”Kehf,18/60-82
Kur’an-ı Kerim 28 Peygamberin yol hikayelerini ve hicretlerini sabır/sabırsızlıkla imtihanlarını ve sonuçlarını bize ibret olsun diye açıklar ve kıssalar genelde ‘İnnellahe meassasbirin:Allah sabredenlerle beraberdir’,’Vebeşşirissabirin: Sabredenleri müjdele’,’Veyuhibbissabirin:Allah sabredenleri sever’ gibi sabrı öven motto cümlelerle sona erer.
“Dünya bir misafirhânedir. İnsan ise onda az duracaktır ve vazifesi çok bir misafirdir ve kısa bir ömürde hayat-ı ebediyeye lâzım olan levazımatı tedârik etmekle mükelleftir.” B.Said Nursi
Cennetten imtihan olarak gönderildiğimiz ve Rabbimize ve ana vatanımız olan cennete kesinlikle döneceğimiz dünyada imtihan olduğumuz şuuruyla yaşarken yolun eğiticiliği, hicretin olgunlaştırıcılığı ve sabrın kemale erdireceği bilincini unutmadan bir hayat dilek, temenni ve duamla…