İslam tarihinin önemli olaylarından birisidir.
Efendimiz(sav) amcası Ebu Talib’in vefatıyla Kureyş müşriklerinin baskılarını alabildiğine artırması üzerine Taif şehrine gitmiş, orada on gün kalmış, ama davetine karşı horlanma, tezyif ve tahkir görmüş, taşlanmıştı.
Bunu üzerine geri dönerken gönlü kırık bir şekilde bir çardağın gölgesinde şu duayı yapmıştı:
‘’Allahım!
Kuvvetimin za’fa uğradığını, çaresizliğimi, halkın gözünde hor ve hakir görüldüğümü ancak sana arz ederim.
Ey merhametlilerin en merhametlisi, herkesin zayıf görüp de dalına bindiği biçarelerin Rabbi sensin, İlâhî, huysuz ve yüzsüz bir düşmanın eline beni düşürmeyecek, hatta hayâtımın dizginlerini eline verdiğim akrabamdan bir dosta bile bırakmayacak kadar bana merhametlisin.
Ya Rabb, eğer bana karşı gazablı değilsen, çektiğim belâ ve sıkıntılara hiç aldırmam, fakat senin esirgeyiciliğin bunları da göstermeyecek kadar geniştir.
Ya Rabb gazabına uğramaktan, rızandan mahrum kalmaktan, senin karanlıkları aydınlatan, din ve dünya işlerini dengeleyen nuruna sığınırım. Razı oluncaya kadar işte affını diliyorum. Bütün kuvvet ve kudret ancak seninledir…”
Bu olay ve benzerleri Müslümanlar olarak bizlere öz-eleştirinin nasıl yapılacağının en güzel örneklerini sunuyor.
Alemlerin en yücesi bizlere her halde kendimize dönüp öz eleştiri yapmamızı emrediyor.
Taif’ten dönen Peygamberimiz asla muhataplarını suçlamadı, onları eleştirmedi, onların hata ve kabahatleriyle meşgul olmadı.
Karşılaştığı olumsuz durumlarda daima kendine dönerek ‘’neyi daha iyi yapabilirim’’ sorusunun cevabını bulmaya çalıştı.
Buna aksiyoner olmak, hareketi kendinden ve iç dinamiklerinden kaynaklanma diyoruz.
Müslüman re-aksiyoner değildir.Yani etkiye-tepkiyle hareket etmez.
Hayat kitabımız Kur’an-ı Kerim Müslümanların muhatabına karşı alacağı tavrı ‘’kendisine yapılana en güzel iyilikle cevap vermek’’ olarak tarif eder.
İyilikle kötülük bir olmaz. Sen sana yapılan kötülüğe iyiliğin en güzeliyle karşılık ver. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir. Fussilet,41/34
Rabbim burada kalmaz daha ileri gider ve davranış bilimlerinin, pedegojinin anayasası diyeceğimiz emirlerini verir.
Bakın dikkat edelim!
Zikredeceğim ayetlerdeki hükümler tavsiye değil emirdir, yani namaz, oruç, hacc gibi FARZdır.
Onlar (Allah’ın emirlerine uygun olarak yaşayan kimseler), bollukta ve darlıkta (Allah için) harcarlar, öfkelerini yenerler(yutarlar) ve insanların kusurlarını bağışlarlar. Hiç kuşkusuz Allah iyilik yapanları sever. Al-i İmran, 3/134
Taif’ten dönen Peygamberim en zor durumda dahi kendisine yakışanı yapmış, Taif’lileri suçlamak yerine kendi öz-eleştirisini yaparak bizlere çok güzel bir miras bırakmıştı.
Evet o kadar zor durumdaydı ki Taif’lilerin yardım isteğini en kaba şekilde reddetmeleri üzerine Cübeyr bin Mut’im adında bir müşriğe haber göndermiş onun kabul etmesi üzerine himayesinde doğduğu topraklara Mekke’ye tekrar girebilmişti.
‘’Mütekabiliyet’’ kelimesinin arkasından giden dünyamızda başta nefsim olmak üzere her insanın Taif’ten dönen Peygamberimizin mesajına o kadar ihtiyacı var ki…