1571 tarihinden başlayan batı karşısındaki kayıplar toplumda oturmuş bir karamsarlığa neden olmuş durumda.
Bu olumsuz ruh hali hayatın bütün alanlarına yansıyor, kurulan bütün cümlelere sirayet ediyor ve millet olarak kocaman bir sis bulutunun ortasında yolculuğumuza devam etmek zorunda kalıyoruz.
Anne karnına düştüğü andan itibaren başlayan eğitim sürecinde; başta anne-babalar, sonra anaokulu, okul öncesi ve sınıf öğretmenleri olmak üzere bütün eğitimcilerin bu zehirli sisi dağıtmada aktif rol almaları gerekiyor.
Olumsuzu konuştukça olumsuzu çağırıyor, daha çok hata yapıyor, hata yaptıkça karamsarlığımız artıyor.
Bu olumsuz ruh hali en çok iki cümle ile kendini gösteriyor:
1.Bizden bir şey olmaz.
2.Bize bir şey olmaz.
Allah kâinatı değişmeyen bir fizik/matematik/biyoloji… kanunları üzerine kurmuştur.
Bu düzen imanlı/imansız kimse için değişmez.
Her akıl sahibi insan öncelikle yaşadığı evreni ve muhatap olduğu yakın çevreyi çok iyi tanımalı ve ona göre vaziyet almalı.
İnsan için sadece çalıştığı vardır. (Necm, 53/39)
Öyle ise insan ve toplumlar ne kadar çalışırlarsa kâinatın sunduklarından o kadar vardır.
Bedir savaşında harp kurallarına uyarak galip gelen Peygamber (s.a.v.)’inde aralarında olduğu sahabeler; Uhud’ta harp kurallarını ihlal ettikleri için yenilmişler ve 70 şehit kayıp vermişlerdir.
1538’de harp kurallarına uygun hareket eden Barbaros Hayrettin Paşa (1478-1546)kumandasındaki Osmanlı Donanması Andrea Doria (1466-1560) komutasındaki Müttefik Haçlı donanmasını yenerken;
1571 ehil olmayan Sokullu (1505-1579)’nun kankası karacı/70 yaşındaki Müezzinzade Ali Efendi (1501-1571)’nin komutasındaki Osmanlı Donanması 24 yaşındaki işin ehli Bahriyeli Juan de Austria (1547-1578) komutasındaki Müttefik Haçlı donanması karşısında ağır bir yenilgi almıştır. (Bu deniz savaşından önce toplanan savaş meclisinde, başlarında Uluç Ali Paşa (1519-1587), Cafer Paşa (ö.1608), Barbaroszâde Hasan Paşa (1517-1572), Barbaroszâde Mehmed Paşa ve Salihpaşazâde Mehmed Bey gibi tecrübeli denizciler savaşa girilmemesini tavsiye edip bu öneriyi savunmuşlardı. Fakat Müezzinzade Ali Paşa İstanbul’daki divanın Hristiyan donanmasının harekâtının durdurmak için kesin talimatı olduğunu ileri sürerek bu önerileri kabul etmedi)
1571’den beri adalet, liyakat ve ehliyet peşinde koşuyoruz.
1580’de İstanbul’da Takıyüddin’in yaptığı Rasathaneyi ulemanın fetvası, sultanın emri ile yaktırdık. 1688’de batı John Locke (1632-1704) önderliğinde Adalet/Protestanlık (Düşünce Özgülüğü) Parlamento (Halkın Yönetimi) ilkeleri merkezinde “Muhteşem Devrimi gerçekleştirdi.
O günlerden beri makas hep açıldı.
Silkinip kendimize gelmenin vaktidir.
Bizi biz yapan Maturidi/Hanefi/Yesevi çizginin dışında kalan her şeye ateş edip enerjimizi tüketen safraları yok etmemiz zaruridir.
Kâinatta değişmeyen kurallara uymadığımızda;
Bize de bir şey olur.
Kâinatta değişmeyen kurallara uygun çalışırsak;
Bizden de bir şeyler olur.
Pozitif platforma kendimizi taşıyarak bu zehirli sis bulutlarından kurtulmamız gerekiyor.
Haydi!
Titreyip/Silkinip kendimize dönelim.
Eğer kuralları öğrenip çok çalışırsak;
Yapabiliriz/We can do.