Müslümanın devleti ilgilendiren işlerinde, amellerinde iki temel önceliği vardır.
1.İşin helal olması
2.İşin yasal olması
Şuna dikkat etmek gerekir ki, her yasal olan şey helal değildir.
Bu can alıcı , beyin yakıcı konuyu birkaç misalle açıklayalım.
Sahabesi anlatıyor;
Resulüllah’ın (a.s.m) yanındaydık, üç defa:
“Size en büyük günahları haber vereyim mi?” diyerek şunları sıraladı:
1.Allah’a ortak koşmak
2. Ana babaya asi olmak
3.Yalancı şahitlik yapmak,
Dikkat ediniz yalancı şahitlik ve yalan konuşmak birdir” dedi ve yaslandığı yerden doğrulup oturdu. Bunları tekrar tekrar söyledi. Nihayet biz -üzüntü ve acıdan dolayı- keşke sussa diye düşündük. (Buhari, Müslim, Tirmizi)
Allah Resulü, başka bir hadisinde kendisinde , hakimlerinde şahitlerin beyanına göre karar verdiğini, dolayısıyla yalancı şahitle gelenin davayı kazanacağını, yani çıkan kararın YASAL olduğunu ama sonucun yalancı şahitle gelen kişiye HELAL olmayacağını ,aksine CEHENNEM ATEŞİ olduğunu ifade etmiştir.
Adaletiyle nam salmış Hz. Ömer bin Hattab’ tan bir örnek:
Kıtlık yıllarıydı…
Hz. Ömer dolaşırken, fevkalâde semiz bir deve gördü. Çobanı çağırıp sordu:
“Bu semiz devenin sahibi kim?”
Çoban, “Oğlunuz Abdullah” deyince can evinden vurulmuşa döndü. Çünkü o Ömer’di, adâlet timsali Ömer! Öyle ki, yönettiği insanlar ondan bir metre fazla kumaşın hesabını sorabiliyorlardı.
Oğlu Abdullah’ı buldu:
“En semiz deve seninmiş oğlum, diğerleri bir deri bir kemik, bu nasıl oldu?”
Abdullah makul ve mantıklı gerekçeler sıralamaya başlayınca Hz. Ömer bir el hareketiyle oğlunu susturdu:
“Sus ey Abdullah! İşin aslını ben sana anlatayım: Halifenin oğlunun devesidir diye en iyi otları senin devene yedirdiler, en besleyici otların yeşerdiği bölgeyi senin devene ayırdılar.
Sadece senin devene çok iyi baktılar. Şimdi bu deveyi al, sat, ana parayı ayır, kârını hemen bana getir, Beytü’l-Mal’e (devlet hazinesine) devredelim. Çünkü halife unvanı devletindir. Devletin unvanı ile kazanılan para da devlete aittir. Aksi halde NÜFUZ TİCARETİ yapmış oluruz. Bu da bir nevi HELAL malı HARAMA dönüştürür.”
Nüfuz ticareti: (Tdk sözlüğü) Bir kimsenin bulunduğu makamın ,mevkiinin maddi-manevi konumunun gücüne dayanarak bazı işlere karışıp kendine çıkar sağlaması.
Demek ki neymiş, nüfuz ticaretiyle elde ettiğin YASAL olabilir ama HELAL olmaz.
Şimdi Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde, Cumhurbaşkanımıza hitaben yaptığı konuşmayla Alev Alatlı’yı dinleyelim:
“Aydınlanma kutbu dediğim, yegâne terazisi yasaların harfinden ibaret olan bir düzen, merhamet kutbundan kastım yasaların ötesinde kadim değerlerin esas olduğu toplumsal düzen. Kendi adıma ikisinin arasında bir yerlerde, hakikati arayan bir entelektüel muhacir olarak anılmam gerektiğini düşünürüm diye konuştu. En kalbi müttefiklerin en beklenmedik kuytularda saklanmış olabileceğine işaret eden Alatlı, “Rus yazar Aleksandr Soljenitsin yaşasaydı, yüzbinlerce Suriyeliye kapılarını açan hükümetinizi, zat-ı alinizi ayakta alkışlardı” dedi. Nesnel hukuktan nasibini almamış toplulukların ne denli korkunç olabileceğine dikkati çeken Alatlı, “Geçen yüzyılda Hitler Almanyası, Stalin Rusyası, bu yüzyılda Esed’in Suriyesi, DEAŞ dehşeti, saymakla bitmez. Dinden, gelenekten, kadim örf ve adetlerden soyundurulmuş, yegane ölçüsü nesnel yasaların harfinden ibaret olan toplumlar da eşref-i mahlukata layık toplumlar olamıyorlar” değerlendirmesinde bulundu.
“Hakkın helal edilmesi, helalleşmek asıl olmalıdır. Helalleşmek mahkemede dava kazanmaktan daha üstün olmalıdır” diyen Alatlı, her yasal hakkın helal olmayabileceğini belirterek, “Bir kalem darbesiyle atar ergenleri sokağa döken yazar, alevler afakı sardığında suç mahallinde değilse, olayları evinden seyrettiğini ispat edebiliyorsa yasal olarak suçsuzdur ama helal değildir yaptığı. 21’inci yüzyılın en yaman toplum projesi, helal olanı yasal olanla örtüştürmek olsa gerekir. Kadim değerlerle rabıtası kesilen özgürlüklerin şerden yana bükülmelerini önlemenin yollarını bulmak zorundayız. Yasaların tanıdığı haklardan, insanlık veya Allah adına feragat etmenin garipsenmediği bir yeni düzen getirmek zorundayız” şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Dünya 5’ten büyüktür” sözlerini hatırlatarak, oligarşik düzenlerde umuma hitap eden ancak umumun henüz üstünde düşünemediği sözlerin öfke uyandırmasının, husumet çekmesinin ve bastırılmasının usulden olduğunu belirten Alatlı, “Siz ‘Dünya 5’ten büyüktür’ dediğinizde, biliyor musunuz, ‘Evrensel dolandırıcılığın hüküm sürdüğü zamanda gerçeği söylemek devrimciliktir’ diyen George Orwell ayağa kalkar, bu sefer de o alkışlardı. Ona, Robinson Crusoe’nun yazarı Daniel Defoe da katılırdı” dedi.
Bu gün bizler her yaptığımız işte yasal olanın yanında mutlaka helal olmasını, muhatap olduğumuz her insan içinde edep, erkan, protokol kuralları dışında onun bizden razı olacağı, bize hakkını helal edeceği, bize ayrıldıktan sonra DUA edeceği bir iletişim kurmak zorundayız.
“En verimli yağmur, alın teridir” demiş Cenap Şahabettin. Verimlilik, alın teri dökerek kazanma; kazandırarak kazandığı için, kazancını gönül ferahlığı ile hak etme, helal kazanma , helal lokma yemek , hem yaratanı , hem yaratılanı razı etme , yediğini, kazancını helal etme bilincidir.
Lokmayı maddi ve manevi olarak ta ele almak ve bu konuda sadece maddeye dayalı ele almamak lazım. Yediğimiz , içtiğimiz , dinlediğimiz , gördüğümüz , dokunduğumuz her şey ya helal ya da haramdır. Bunların hepsine helal ya da haram rızık diyebiliriz.
Helal lokma , helal rızık temiz su gibidir. Temiz su nasıl geçtiği yer temizleyip pak ediyorsa , helal rızık ta girdiği bünyeyi maddi manevi kirlerden , pisliklerden temizler.
‘Esas kirlilik dışta değil içtedir’ demişti Hz. Şems. Dolayısıyla rabbimize doğduğumuz gibi içimiz dışımız tertemiz kavuşmak istiyorsak helal lokma-helal rızık konusuna çok dikkat etmemiz gerekiyor. Helal lokma-helal rızık ihlal edildiğinde yani harama kaydığımızda onu temizlemenin yolunun tövbe ve gözyaşı olduğunu unutmayalım.
Hazret-i Hızır selam göndermiş,
Oturduğu postu pak etsin deyu,
Muhammed kandilden(miraçtan) indi buyurdu
Yediği lokmayı hak etsin deyu.
Aşık Budala