Soma , Yalvaç , Ermenek olayları hepimizin ciğerlerini dağladı.
Manevi , maddi büyük kayıplara neden oldu.
Kalbimizde kapanmayacak kadar derin yaralar açtı.
Bir mümin aynı delikten iki defa ısırılmaz.
Aynı hatayı bir kez daha yapmamaya çalışır tüm kuvvetiyle.
O halde birbirine yakın bu acı , elim 3 olaydan millet ve fert olarak gereken dersi çıkarabildik mi ???
Cenabı Hak’kın kainata koyduğu Sünnetullah , yani tabiat kanunları asla değişmez.
Su boğar , ateş yakar , yer çekimi herkes için her zaman geçerlidir.
‘’Allah’ın öteden beri işleyip duran sünneti/kanunu böyledir. Allah’ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.’’ Fetih, 48/23
Kainatta ki Sünnetullah ile Kuran’ın tarif ettiği , Peygamberimizin bizzat yaşayarak uygulamalı olarak gösterdiği Şeriat kuralları arasında tam bir uyum vardır.
Nasıl ki namaz kılmak, oruç tutmak farz ise kainattaki kanunlara uymakta farzdır.
Kanunlara uymayan Cenabı Hak’kın kendisine verdiği emanete ihanet etmiş olur ve cezasını dünyada ve ahrette görür.
Zor iş ; zamanında , vaktinde yapılmayan kolay iştir.
Peygamberimiz, ‘’Allah katında en hayırlı amel namaz(tüm meşru ameller)dır.’’ Derken namazı sadece misalen vermiştir.Bu tüm meşru ameller için geçerli bir kuraldır.
Kafamızı iki elimizin arasına alalım ve düşünelim.
Soma’da , Ermenek’te, Yalvaç’ta tedbirleri önceden alabilseydik , kurallara uygunluğu etkin bir şekilde denetleyebilseydik maliyetimiz ne olurdu ?
Bunca can, acı, bunca maliyet, bunca hüzün ve yüzyıllara sarkacak bir elem çizgileri olur muy du ?
Burada sorumluluk mevkii için can atan ve araya onlarca insan sokarak bir makama gelmeye çalışan , o makamı hedeflerken de sadece maaşını, imkanlarını , ek göstergesini düşünen , sorumluluğunu , o işe ehliyet ve liyakatini hesaba katmayan tüm mümin ve müslümanlara Mehmet Akif Ersoy merhumun şiirini hatırlatıyorum.
Lütfen !!!
Hepimiz , herkes kendi nefsimize sesli olarak şu dizeleri okuyalım.
Okuyalım ki ahrette, Mahkemey-i KÜBRA’da hesabını veremeyeceğimiz suç dosyaları ile karşılaşmayalım.
‘’ (…) Kadın ne söyledi, Abbas, işitmedin mi demin?
Yarın huzûr-i İlâhide, kimseler, Ömer’in
Şerîk-i haybeti olmaz, bugünlük olsa bile;
Evet, hilâfeti yüklenmeyeydi vaktiyle.
Bir ihtiyar kan bî-kes kalır, Ömer mes’ûl!
Yetîmin, girye-i hüsrân alır, Ömer mes’ûl!
Bir âşiyân-ı sefâlet bakılmayıp göçse:
Ömer kalır yine altında, hiç değil kimse!
Zemîne gadr ile bir damla kan dökünce biri:
O damla bir koca girdâb olur boğar Ömer’i!
Ömer duyulmada her kalbin inkisârından;
Ömer koğulmada her mâtemin civârından!
Ömer halife iken başka kim çıkar mes’ûl?
Ömer ne yapsın, İlâhî, beşer zalûm ü cehûl!
Ömer’den isteniyor beklenen Muhammed’den…
Ömer! Ömer! Nasıl aldın bu bârı sırtına sen?(…)’
Başbakanımız Prof. Dr. Ahmet DAVUTOĞLU Yeni Türkiye’nin kodlarının ‘Liyakat , Ehliyet , Sadakat (LES)’ olacağını söyledi.
Her görev isteyenin de , görev verenin de dikkat etmesi gereken hassasiyetler bunlar.
Bir mazlumun, bir yoksulun, bir kimsesizin ahı düşerse toprak kirlenir, zulme batar ve koca bir girdap haline gelerek başta yönetici seçkinler olmak üzere zenginleri boğar.
Benden sonra size dünya nimetlerinin ve ziynetlerinin açılmasından (gönlünüzü onlara kaptırmanızdan) korkuyorum.” Bu uyarıya her zamankinden daha çok muhtacız. “Şüphesiz her ümmetin bir fitnesi vardır, ümmetimin fitnesi (imtihan vesilesi) de maldır.” Bunun gibi Nebevi uyarılara… “Altın, gümüş, kumaş ve abaya kul olanlar helâk oldular. Eğer onlara istedikleri verilirse hoşnut olur, verilmezse hoşnut olmazlar.”
“Bir koyun sürüsünün içine salıverilmiş iki aç kurdun o sürüye verdiği zarar, mala ve mevkiye (aşırı) düşkün bir adamın dinine verdiği zarardan daha büyük değildir.”
Ey dostlar !!!
Dünya hayatı bir bulut gibi aniden, saman alevi gibi geçen bir hayattır.
Asıl olan , baki olan , daimi olan hayat ahret hayatıdır. O halde ;
‘’Kabrin arkası için çalışınız. Hakiki saadet ve lezzet ondadır.’’
Bediüzzaman Said Nursi , Mektubat , 23. Mektup