Hz. Ömer Hassasiyeti, Nüfuz Ticareti ve Ramazanlarımız…

Kıtlık yıllarıydı…

Hz. Ömer dolaşırken, fevkalâde semiz bir deve gördü. Çobanı çağırıp sordu:

“Bu semiz devenin sahibi kim?”

Çoban, “Oğlunuz Abdullah” deyince can evinden vurulmuşa döndü. Çünkü O, Ömer’di, adâlet timsali Ömer! Öyle ki, yönettiği insanlar ondan bir metre fazla kumaşın hesabını sorabiliyorlardı.

Oğlu Abdullah’ı buldu:

“En semiz deve seninmiş oğlum, diğerleri bir deri bir kemik, bu nasıl oldu?”

Abdullah makul ve mantıklı gerekçeler sıralamaya başlayınca Hz. Ömer bir el hareketiyle oğlunu susturdu:

“Sus ey Abdullah! İşin aslını ben sana anlatayım: Halifenin oğlunun devesidir diye en iyi otları senin devene yedirdiler, en besleyici otların yeşerdiği bölgeyi senin devene ayırdılar.

Sadece senin devene çok iyi baktılar. Şimdi bu deveyi al, sat, ana parayı ayır, kârını hemen bana getir, Beytü’l-Mal’e (devlet hazinesine) devredelim. Çünkü halife unvanı devletindir. Devletin unvanı ile kazanılan para da devlete aittir. Aksi halde nüfuz ticareti yapmış oluruz. Bu da bir nevi helal malı harama dönüştürür.”

İşte dünyadayken cennetle müjdelenmiş, terbiye edilmiş bir nefis sahibinin olaylara bakışı. Yarın Ramazan orucu başlıyor. Oruç insan nefsinin ıslahı konusunda en etkili ibadet. O halde Ramazan ayını nasıl okumalıyız ?

Hamdolsun 11 ayın sultanı bütün ihtişamıyla yaşanıyor ülkemizde. Hepimiz için asıl önemli olan gerçek ise bu muhteşem Rahmani ziyafetten özelimizde kendi adımıza, ailemiz adına ne kadar istifade edebiliyoruz.

Yüce Peygamberimiz :”Ümmetimin fesada uğradığı bir zamanda kim benim sünnetime uyarsa 100 şehidin sevabını alabilir” diye bu asrın önemine işaret ediyor.

Bediüzzaman Said NursiKastamonu Lahikası” isimli eserinde içinde yaşadığımız bu asrı bakın nasıl anlatıyor: “Otuzbirinci âyetin işâretinin beyanında;  Onlar, dünya hayatını ahirete tercih ederler. Allah’ın yolundan alıkoyarlar ve onu çarpıtmak isterler (veya onda çarpıklık ararlar). İşte onlar, uzak bir sapıklık içindedirler İbrahim/3) tefsiri bahsinde denilmiş ki: Bu asrın bir hassası şudur ki; hayat-ı dünyeviyeyi, hayat-ı bâkiyeye bilerek tercih ettiriyor. Yâni kırılacak bir cam parçasını, bâkî elmaslara bildiği halde tercih etmek bir düstur hükmüne geçmiş.

Ben bundan çok hayret ediyordum. Bugünlerde ihtar edildi ki: Nasıl bir uzv-u insanî hastalansa, yaralansa sair âza vazifelerini kısmen bırakıp onun imdadına koşar; öyle de, hırs-ı hayat ve hıfzı, zevk-i hayat ve aşkı taşıyan ve fıtrat-ı insaniyede dercedilen bir cihaz-ı insaniye, çok esbab ile yaralanmış, sair letaifi kendiyle meşgul edip sukut ettirmeye başlamış; vazife-i hakikiyelerini onlara unutturmağa çalışıyor.

Hem nasılki bir cazibedar, sefihâne ve sarhoşâne şa’şaalı bir eğlence bulunsa, çocuklar ve serseriler gibi büyük makamlarda bulunan insanlar ve mesture hanımlar dahi o cazibeye kapılıp hakikî vazifelerini ta’til ederek iştirâk ediyorlar; öyle de, bu asırda hayat-ı insaniye, hususan hayat-ı içtimaiyesi öyle dehşetli fakat cazibeli ve elîm fakat meraklı bir vaziyet almış ki; insanın ulvî lâtifelerini ve kalb ve aklını, nefs-i emmaresinin arkasına düşürüp pervane gibi o fitne ateşlerine düşürttürüyor.

Evet hayat-ı dünyeviyenin muhafazası için zaruret derecesinde olmak şartıyla, bazı umûr-u uhreviyeye muvakkaten tercih edilmesine ruhsat-ı şer’iye var. Fakat yalnız bir ihtiyaca binaen, helâkete sebebiyet vermeyen bir zarara göre tercih edilmez, ruhsat yoktur. Halbuki bu asır, o damar-ı insanîyi o derece şırınga etmiş ki; küçük bir ihtiyaç ve âdi bir zarar-ı dünyevî yüzünden elmas gibi umur-u diniyeyi terkeder.

Evet insaniyetin yaşamak damarı ve hıfz-ı hayat cihazı, bu asırda israfat ile ve iktisadsızlık ve kanaatsızlık ve hırs yüzünden bereketin kalkmasıyle ve fakr u zaruret-i maişet ziyadeleşmesiyle o derece o damar yaralanmış ve şerait-i hayatın ağırlaşmasıyle o derece zedelenmiş ve mütemadiyen ehl-i dalâlet nazar -ı dikkati şu hayata celb ede ede o derece nazar-ı dikkati kendine celbetmiş ki; edna bir hâcât-ı hayatiyeyi, büyük bir mes’ele-i diniyeye tercih ettiriyor.”

Evet dostlar.Bu asrın en önemli hastalığı :Dünyevileşme.Her şeye dünya gözüyle bakma değerlendirme.Bütün himmetini enerjisini dünya işlerine tahsis etme.Oysa İslam “Vasat Ümmeti” işaret eder. Müslümanlar Vasat Ümmettir. Yani Yahudiler gibi sadece dünya, Hıristiyanlar gibi sadece ahireti temel almaz. Dünya-Ahiret ,ikisini de temel alır ve bu dengenin gözetilmesini ister. Bu acib asrın bu acaip ve dehşetli hastalığına karşı yine Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın tiryak- misâl ilâçları ve Sünneti Seniyyenin düsturlarını kendisine rehber alan müminler dayanabilirler.

İşte Ramazan Orucu bu konuda bize bir yıl yetebilecek bir iman hazinesi kazandırabilir.İftar vakti bir düşünün dostlar.O kadar çalışıp didindiğiniz dünya nimetleri sofranızda sıralanmış bir vaziyette size arzı endam ederken siz onları neden yiyemiyorsunuz.? Çünkü onların gerçek sahibi siz değilsiniz. Ve iftardaki o duruş nefse şu hakikati ders veriyor.Bu nimetler,bu kazandıkların,bu dünya sana ait değil.Onun sahibi seninde sahibindir.O sahibin izni olmadan o nimetlere elini uzatamazsın.

“Dünya dediğiniz; yediğiniz, içtiğiniz, giydiğiniz, Allah için yedirdiğiniz , içirdiğiniz, giydirdiğinizdir. Dünyanız bu kadar. Gerisi size ait değildir.”

Dünyayı bu gözle değerlendirip, helal dairesinde kalıp , harama el uzatmayan,gözüyle bakmayan,kulağını men eden, ahireti gerçek vatan olarak bilerek, dünyayı onu kazanmaya vesile bilerek yaşayan kirlenmeden temiz yaşayan Allah dostlarını saygı ile hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.

Oruç bizi kuşatsın , Ramazan ayı hepimizi mübarek kılsın.Amin.

Yorum Ekle