ASRIN HASTALIĞINDAN HABERDAR MI YIZ?

Bediüzzaman Said Nursi (1876-1960) 80 yılın üzerindeki ömrünü bu topraklarda tamamlamış bir aksiyon insanı. 3 dönemi de görmüş ve hayatının tüm safhalarında yaşadıklarını kaleme almıştır.

Birbirinden değerli tespit, teşhis ve tedavi yöntemlerini 130 parçadan oluşan eserlerinde toplamıştır.

Önemli tespitlerinde birisi de Müslümanlarda yaygın hale gelmiş bir rahatsızlıktır ki, Bediüzzaman “asrın hastalığı “ ismini vermiştir.

“Kastamonu Lahikası” ismini verdiği Kastamonu sürgününde yazdığı mektuplardan oluşan eserde bu hastalığı ve tedavisini şöyle anlatır:

“İkinci Mes’ele: Otuzbirinci âyetin işâretinin beyanında, يَسْتَحِبُّونَ الْحَيَوةَ الدُّنْيَا bahsinde denilmiş ki: Bu asrın bir hassası şudur ki; hayat-ı dünyeviyeyi, hayat-ı bâkiyeye bilerek tercih ettiriyor. Yâni kırılacak bir cam parçasını, bâkî elmaslara bildiği halde tercih etmek bir düstur hükmüne geçmiş.

Ben bundan çok hayret ediyordum. Bugünlerde ihtar edildi ki: Nasıl bir uzv-u insanî hastalansa, yaralansa sair âza vazifelerini kısmen bırakıp onun imdadına koşar; öyle de, hırs-ı hayat ve hıfzı, zevk-i hayat ve aşkı taşıyan ve fıtrat-ı insaniyede dercedilen bir cihaz-ı insaniye, çok esbab ile yaralanmış, sair letaifi kendiyle meşgul edip sukut ettirmeye başlamış; vazife-i hakikiyelerini onlara unutturmağa çalışıyor.

Hem nasılki bir cazibedar, sefihâne ve sarhoşâne şa’şaalı bir eğlence bulunsa, çocuklar ve serseriler gibi büyük makamlarda bulunan insanlar ve mesture hanımlar dahi o cazibeye kapılıp hakikî vazifelerini ta’til ederek iştirâk ediyorlar; öyle de, bu asırda hayat-ı insaniye, hususan hayat-ı içtimaiyesi öyle dehşetli fakat cazibeli ve elîm fakat meraklı bir vaziyet almış ki; insanın ulvî lâtifelerini ve kalb ve aklını, nefs-i emmaresinin arkasına düşürüp pervane gibi o fitne ateşlerine düşürttürüyor.

Evet hayat-ı dünyeviyenin muhafazası için zaruret derecesinde olmak şartıyla, bazı umûr-u uhreviyeye muvakkaten tercih edilmesine ruhsat-ı şer’iye var. Fakat yalnız bir ihtiyaca binaen, helâkete sebebiyet vermeyen bir zarara göre tercih edilmez, ruhsat yoktur. Halbuki bu asır, o damar-ı insanîyi o derece şırınga etmiş ki; küçük bir ihtiyaç ve âdi bir zarar-ı dünyevî yüzünden elmas gibi umur-u diniyeyi terk eder.

Evet insaniyetin yaşamak damarı ve hıfz-ı hayat cihazı, bu asırda israfat ile ve iktisadsızlık ve kanaatsızlık ve hırs yüzünden bereketin kalkmasıyle ve fakr u zaruret-i maişet ziyadeleşmesiyle o derece o damar yaralanmış ve şerait-i hayatın ağırlaşmasıyle o derece zedelenmiş ve mütemadiyen ehl-i dalâlet nazar-ı dikkati şu hayata celb ede ede o derece nazar-ı dikkati kendine celb etmiş ki; edna bir hâcât-ı hayatiyeyi, büyük bir mes’ele-i diniyeye tercih ettiriyor. Bu acib asrın bu acib hastalığına ve dehşetli marazına karşı Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın tiryak-misâl ilâçlarının nâşiri olan Risale-i Nur dayanabilir; ve onun metîn, sarsılmaz, sebatkâr, hâlis, sâdık, fedâkâr şakirdleri mukavemet ederler. Öyle ise, her şeyden evvel onun dairesine girmeli. Sadâkatla, tam metanet ve ciddî ihlâs ve tam îtimad ile ona yapışmak lâzım ki; o acib hastalığın tesirinden kurtulsun”

Yukarıda Bediüzzaman’ın bir parçasını aldığı ayeti kerime (“Onlar dünya hayatını seve seve âhirete tercih ederler.” (İbrahim Sûresi, 14:3) Yahudilere hitaben indirilmiştir. ”Dünyevileşmek” başlangıç olarak dünyaya tek gözle bakan Yahudilerin özelliği olarak başlamıştır. Ama bu bulaşıcı hastalık tüm insanlara bulaşmıştır. Özellikle bu asırda Müslümaların tamamen kuşatmıştır.

Ramazanla başlayan “nefisleri terbiye” işlemini tüm yıla yayarak “dünyevileşmeden uzaklaşıp ,asıl vatanımız olan ahiret hayatına yönelmemiz gerekiyor dostlar.

Dünya sevgisi bütün hataların başıdır” der Allah Resulü. Tabii ki çalışacağız ,kazanacağız. Çünkü “çalışan ,kazanan Allah’ın dostudur”. Ama kazandıklarımızı kasa ve kalbimizde biriktirmeyeceğiz, saklamayacağız. Dünyanın en büyük menfaati söz konusu bile olsa Rabbimizin çizdiği çizgileri ihlal etmeyeceğiz.

Çalışacağız ama kabrin arkası için çalışacağız. Çünkü hakiki saadet ve lezzet ordadır.

Yorum Ekle