“Verme” nin olağanüstü terbiye ediciliği

İnsanda fıtri olarak yaratılışında yerleştirilmiş duygulardan önemli iki duygudur:Almak ve vermek.

İnsan almak ister, acıkır ,yemek yemek ister, utanır insanlar arasında üzerine bir şeyler giyinmek ister. İhtiyaçları sınırsızdır, bu ihtiyaçları temin etmek için para kazanmak ister.

Ve alırken zevk alır insan. Vücuduna ihtiyacı olan gıdaları alırken zevk alır. Üzerine örtünmek için kıyafetleri giyerken zevk alır. Birisinden bir hediye alırken -bu bir tebessüm bile olsa- birisi ona ikram ettiğinde zevk alır.

Vermek te aynen almak gibi fıtri bir duygu. Verirken de zevk alır insan. Yemekleri ihtiyacı olduğu için bünyesine alan insan, fazla ve gerekmeyen kısmını vücudundan atarken zevk alır. Yaşarken kirlenen insan üzerinde ki kiri ,ağırlığı banyoda , hamamda , saunada atarken zevk alır.

İşte malı almak kazanmak ne kadar fıtri, zevkli ise o maldan vermek te o kadar fıtri ve zevklidir. Bu gün bu cümle belki biraz garip gelebilir insanımıza. Çünkü kapitalizm, alma hırsı bu duyguyu biraz hırpalamıştır. Oysa insan fıtratına baksa ,diğer canlılara baksa,kainata baksa vermenin en az almak kadar fıtri ve zevkli olduğunu anlar.

Hayrettin Karaca bir programda demişti: Dünya da iki grup insan var:1.Karnı aç 2.Gözü aç. Mevlana şehrindeyiz. Sık sık gördüğümüz semazenlerin duruşu bize bu vazifemizi hatırlatıyor. Bir elinle yaratandan alacaksın,diğer elinle yaratılana vereceksin.

Vermek insanı mükemmel terbiye ediyor. Niye veriyorsun ? Çünkü sana o verdiğini veren öyle istiyor, seni tecrübe ediyor:” Ben sana veriyorum göreyim bakalım sen verebilecek misin” diyor. Ve bunu düşünmek, bu duygu ve düşünceyle verebilmek insanı olgunlaştırıyor. Sahip olduklarının kendine ait olmadığını belki onlara nezaret eden bir “ambar memuru” veya “mutemet” olduğu gerçeğini insan olan insana öğretiyor.

İşte kurbanın anlamı budur.Kurbanın sözlük anlamı “yakınlaşmak” tır. Yani ver ki yakınlaşasın, feda et ki sevdiğine kavuşasın, fani den geç ki bakiye ulaşasındır.Mutluluk budur,huzur buradadır, rahat dağıtmaktadır.

Aksi takdirde Muhammed Esed’ in “tekasür” suresini anlatırken söylediği gibi çoğaltmak, daha fazla çoğaltmak taa kabre kadar çoğaltmak. Bu hırsın insanlara “diş ağrısı” gibi hiç bitmeyen azalmayan, sürekli artan bir stres ve sıkıntı verdiğini Muhammed Esed söyler.Ve Berlin metrosunda insanların simalarında bunu bizzat görür.

Başta ifade ettiğimiz gibi yiyorsunuz, yiyorsunuz ama hiç rahatlamıyorsunuz. O sıkıntıyı düşünebiliyor musunuz ? İşte verilemeyen mal, temizlenmeyen servet insanlara inanılmaz ızdırap sıkıntı stres veriyor. Ama insanlar bu sıkıntının stresin sebebini başka yerlerde arıyorlar.

Peygamberimiz “Dünya, yediğiniz içtiğiniz, giydiğiniz. Allah için yedirdiğiniz içirdiğiniz, giydirdiğinizdir. Bunun dışındakiler size ait değildir” der.

Kurban bir semboldür. Vermenin sembolü, feda etmenin sembolü, fani den geçmenin sembolü.Yakınlaşmanın sembolü.

Ruhlarımızda, vicdanlarımızda, nefislerimizde vermenin verebilmenin hazzını yaşayabilmek, ve yaratıcımıza yaklaşmamıza vesile olması dualarımızla “Kurban Bayramımız” bizleri ,hepimizi, herkesi mübarek kılsın.Amin.

Yorum Ekle