Depremden önce (D.Ö.) marketler zinciri olan bir kardeşimizin kendi ifadesi aynen şöyle:
“Depremden önce (D.Ö.), sofrada çatal koyacak yer bulamıyorduk; şimdi(D.S.), yemek yiyecek çatal bulamıyoruz.”
Peygamberimiz (s.a.v.); yeme-içmeden, konuşmaya, giyim-kuşamdan, düğün-derneğe kadar hayatın içerisinde gerçekleştirdiğimiz her şey için temel bir ölçü ortaya koydu:
“İşlerin hayırlı olanı, vasat (orta yol) olandır.”
Vasat (orta yol) demek, her şeyde ifrat ve tefritten kaçınmak demektir.
Vasat, coşkun akan bir ırmaktan abdest alırken dahi suyu israf etmemektir.
Vasat, Ebu Hanife’nin tespitinde yerini bulan; “hayırda israf olmadığı gibi, israfta hayır olmadığını bilmektir.
Vasat, akıl söz konusu olduğunda, hikmettir ki; hakkı hak bilip uymak, şerri şer bilip ondan uzak durmaktır.
Vasat, şehvet mevzusunda, iffettir ki; helale cennetin numunesi bilinciyle iştihası var, harama karşı cehennemin çekirdeği şuuruyla kapalı ve kilitli olmaktır.
Vasat, öfke bağlamında, şecaattir ki; dini-dünyevi hukuku için yumruğunu masaya vuran, kendini ilgilendirmeyen konulardan şiddetle kaçınmaktır.
Vasat, filozof –kimyager Paracelsus’un ifade ettiği gibi “dünyada her şeyin bizi ölüme taşıyan zehir” olduğu bilinciyle; sadece ve gerçekten ihtiyacımız kadar yemek, yetecek kadar içmek, lüzumu kadar konuşmak, kâfi derecede gülmek, yetecek kadar uyumaktır.
Vasat, israfın bizi şeytana arkadaş kıldığı (İsra, 17/27) şuurunda bir yaşam sürmektir.
Vasat, imanın tuttuğu projeksiyonla ahiret ve cennetle gözü doyurup, dünya nimetlerini oranın numunesi olarak, numune kadar tüketmektir.
Vasat, dünyada oruç tutanın gerçek anlamda iftarını ahirette cennette yapacağı bilincini kuşanmaktır.
Vasat, hayata ruhun penceresinden bakıp, yükte hafif pahada ağır işlerin ardından koşmaktır.
Vasat, ruh-beden arasında Kur’an-Sünnet mizanında çizdiğimiz orta yoldan yürümektir.
Vasat, tertemiz, çıplak doğduğumuz ve kundağa sarıldığımız şu kısacık imtihan dünyasından, yine bedenimizin yıkanıp bir kefene sarıldığında; amelen artıda, kalben de tertemiz bir şekilde rahmet kucağını her daim bizlere açmış olan Rabbimize bütün gücümüzle koşabilmektir.
Vasat, şu ayetin müjdesine önce inanmak, sonra yaşamak ve nihayetinde muhatap olmaktır:
“Rabbinizin bağışına ve O’na gerçekten ve içten saygı duyan kulları için hazırlanmış olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun!” Al-i İmran, 3/133.
Vasat, şu hitabı duymak özlemiyle bir ömür sırat’ul-müstakim de bir sıddık olarak yaşamak ve o hitabı duyabilmektir:
“Selâm size! Hoş geldiniz! Sefa getirdiniz! Ebedî olarak kalmak üzere buyurun girin cennete!” Zümer, 39/73.
Rabbim cümlemizi ifrat ve tefritten uzak bu vasat üzerinde yaşayıp, meleklerin “hoş geldin” hitabına muhatap olanlardan eylesin, amin.
The Fork on the Table (Mediocre-Middle Road)
The statement of one of our brothers, who was a chain of markets before the earthquake (D.O.), is as follows:
“Before the earthquake (D.O.), we could not find a place to put a fork at the table; now(D.S.), we can’t find fork to eat.”
Our Prophet (pbuh); He set a basic measure for everything we do in life, from eating and drinking to speaking, from dressing to weddings and associations:
“The best of deeds is the one who is mediocre (middle way).”
Mediocre (middle way) means avoiding excess and understatement in everything.
Mediocrity is not to waste water even when making ablution from a rushing river.
Vasat found its place in Ebu Hanife’s determination; “As there is no waste in charity, it is knowing that there is no waste in waste.
Mediocre is wisdom when it comes to mind; Knowing the right as the right and obeying it, knowing the bad as the bad and staying away from it.
Mediocre is chastity when it comes to lust; Halal has an appetite with the consciousness of the sample of heaven, it is to be closed and locked with the consciousness of the core of hell against haram.
Mediocre, in the context of anger, is bravery; religious-worldly law is to slam his fist on the table, to avoid matters that do not concern him.
Mediocre, with the awareness that, as the philosopher-chemist Paracelsus put it, “everything in the world is the poison that carries us to death”; Eating only and really what we need, drinking enough, talking enough, laughing enough, sleeping enough.
Mediocrity is to live a life with the consciousness that waste makes us friends with the devil (Isra, 17/27).
Mediocrity is to satisfy the eyes with the hereafter and heaven with the projection of faith, and to consume the blessings of the world as a sample, as a sample.
Mediocre is to put on the awareness that the person who fasts in this world will literally have his iftar in the hereafter in Paradise.
Mediocre is to look at life from the window of the soul and to run after heavy work that is light in weight.
Mediocrity is walking the middle path that we have drawn between the soul and the body in the Quran-Sunnah scale.
From this short world of testing, where we are born mediocre, immaculate, naked and wrapped in swaddling clothes, when our bodies are washed and wrapped in a shroud; It is to be able to run with all our strength to our Lord, who has always opened his arms of mercy to us, in a positive manner in deeds and immaculately in the heart.
The average is to first believe in the good news of the following verse, then live and finally deal with it:
“Run to the heavens and the earth, prepared for the forgiveness of your Lord and His servants who truly and sincerely respect Him!” Al-i Imran, 3/133.
Mediocre is to live a life as a siddiq in sirat’ul-mustakim with the longing to hear the following address and to be able to hear that address:
“Greetings to you! Welcome! You brought joy! Come and enter Paradise to stay forever!” Zumer, 39/73.
May my Lord make our sentence one of those who live on this medium far from excess and understatement and receive the “welcome” address of the angels, amen.
Kaleminize kuvvet, yüreğinize sağlık üstadım.
eyvallah, can dostum, kardeşim, teşekkür ederim.