Sıddıkiyet : Peygamberlikten sonraki en yüce makam

İnsanların en üstünü peygamberlerdir. Peygamberlerden sonra insanlığın en kıymetli insanları “sıddık “ tabiriyle tarif edilen , sözlerine bağlı , rablerine ve insanlara verdikleri sözleri bi-hakkın yerine getiren insanlardır.

Yüce Allah günde 40 defa okuduğumuz Fatiha suresinde bizden dua etmemizi ve “nimetlendirdiği” kulları arasına katmasını ondan istememizi ister. “Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.” (Fatiha 1/6-7)

“Kim Allah’a ve Resûl’e itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîkler (doğrular ve doğrulayanlar), şehidler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır.” (Nisa  ,4/69)

Sıddıkiyetle alakalı en meşhur isim Hz. Ebu Bekir Sıddık tır.Hz. Ebu Bekir peygamberlerden sonra insanlık tarihinin Yüce Mevla’ya en yakın ismidir.

Onu şehitlerinde önüne geçiren vasıf sıddıkiyettir.

Peki tam olarak nedir sıdk ?

Bediüzzaman, Şam da Emevi camiinde verdiği hutbede Yeisten ,ümitsizlikten sonra en mühim hastalık olarak “Sıdkın hayat-ı içtimaiye-i siyasiyede ölmesi “ tespitini yapar.Tedavi yollarını anlatır. Tedaviyi hutbeyi Şamiye ye havale ederek sadece tarifi alacağız: Bütün hayatımdaki tahkikatımla ve hayat-ı içtimaiyenin çalkamasıyla hülâsa ve zübdesi bana kat’î bildirmiş ki: Sıdk, İslâmiyetin üssü’l esasıdır ve ulvî seciyelerinin rabıtasıdır ve hissiyat-ı ulviyesinin mizacıdır. Öyle ise, hayat-ı içtimaiyemizin esası olan sıdkı, doğruluğu içimizde ihya edip onunla manevî hastalıklarımızı tedavi etmeliyiz.

Evet sıdk ve doğruluk, İslâmiyetin hayat-ı içtimaiyesinde ukde-i hayatiyesidir. Riyakârlık, fiilî bir nevi yalancılıktır. Dalkavukluk ve tasannu, alçakça bir yalancılıktır. Nifak ve münafıklık, muzır bir yalancılıktır. Yalancılık ise, Sâni’-i Zülcelal’in kudretine iftira etmektir.

Küfür, bütün envâiyla kizbdir, yalancılıktır. İman sıdktır, doğruluktur. Bu sırra binaen kizb ve sıdkın ortasında hadsiz bir mesafe var; şark ve garb kadar birbirinden uzak olmak lâzım geliyor. Nar ve nur gibi birbirine girmemek lâzım. Halbuki gaddar siyaset ve zalim propaganda birbirini karıştırmış, beşerin kemalâtını da karıştırmış.

Necat yalnız sıdkla, doğrulukla olur. “Urvetü’l vüskâ” sıdktır. Yani, en muhkem ve onunla bağlanacak zincir doğruluktur. Evet her söylediğin doğru olmalı, fakat her doğruyu söylemek doğru değil. Bazen zarar verse sükût etmek. yoksa yalana hiç fetva yok. Her söylediğin hak olmalı, fakat her hakkı söylemeğe senin hakkın yok. Çünki hâlis olmazsa sû-i tesir eder; hak, haksızlıkta sarf olur.

Bu gün toplumda Allah’a söz veren her mümin ve Müslümanın dikkat etmesi gereken en önemli ilke; doğruluktur, sıddıkiyettir . Çünkü yalan ve sahtekarlık insanı mümin ve Müslümanlıktan direk münafıklığa indirmektedir. Münafıklık ise Kuran’ın ifadesiyle insanlıktan uzaklaşmaktır.

İslam’ı en kısa ve veciz anlatan cümle Peygamberin dilinden “Allah’a inandım de ve dosdoğru ol” cümlesidir. Peygamberimiz “ Hud Suresi beni ihtiyarlattı” demişti O surenin 112. ayeti şöyledir: “Öyleyse emrolunduğun gibi dosdoğru ol; seninle beraber tevbe edenler de (olsunlar). Aşırı gitmeyin. Zira O, yaptıklarınızı görür.”

Bediüzzaman, “Eğer biz doğru İslamiyeti ve İslamiyete layık doğruluğu ve istikameti fiillerimizle göstersek, diğer dinlerin tabileri fevç fevç (grup grup ) İslamiyete dahil olacaklardır.”  Der.

Hepimiz aynanın karşısına geçip nefsimize şu soruyu sormalı ve kendimizi check etmeliyiz.

Ne kadar dürüstüm ?

Ne kadar doğruyum ?

Sözümün piyasa değeri ne kadar ?

Söylediğimiz her söz insanlarca tereddütsüz kabul ediliyor mu ?

Alacağımız cevaba göre hayatımızı tekrar dizayn edelim.

Allah’ın bildiğini kullardan esirgemeyelim.

Yalancının mumu artık yatsıya kadar yanmıyor dostlar.

Biz söylemesek te gerçek bir gün, bir şekilde kendisini ortaya çıkarmıyor mu ?

Yorum Ekle