Ahir asrın hastalığı: Hırs , tamah ve sürekli artırma arzusu

Önce Yahudi , sonra Hıristiyan olan ve tatmin olmayıp arayışlarına devam eden Muhammed Esed Berlin metrosunda yolculuk yaparken insanların yüzlerine dikkat eder. Gördüğü yüzlerin istisnasız hepsinin derin bir acıyla kasılı olduğunu ve bir cehennem azabı çektiklerini hissedince, eve gelir Kuran-ı Kerim’i tefeül eder  yani rasgele açar. Karşısına tekasür suresi çıkar. Sureyi okuduğunda ayetlerin aynen ve naklen Berlin metrosundaki insanların halini anlattığını görür ve 21.yüzyıl insanının bu durumunu bir insan 13 asır önceden göremez bu Allah’ın kitabıdır der Müslüman olur.

Bütün çağlarda insanlar tamahı, açgözlülüğü tanımışlardır. Ama tamah ve açgözlülük başka hiçbir çağda bu günkü kadar ciğer sökücü bir hırs halinde kendini göstermemişti.

İblis adeta insanları gemlemiş “daha çok para mal ,daha çok makam mevki ,daha çok şan şöhret diyerek kamçısını yalancı hedeflere doğru dehliyor teşvik ediyor sevk ediyor. İnsanlar ellerindeki nimetlerin kıymetini bilmiyor , şükrünü eda etmiyor, “hep daha çok daha çok” diyerek kendilerini helak ediyorlar. Oysa “kanaat tükenmez hazinedir”.

Hz. Peygamber (s.a.v) gelecekte kendisine inananların içine düşeceği muhataralı , sıkıntılı,  bir durumdan haber verir. Hz. Sevban (ra. anh) anlatıyor:

Rasûlullah (s.a.v) buyurdular ki:

“Diğer milletler, tıpkı sofraya yemek için üşüşen insanlar gibi sizin üzerinize üşüşecekler.” Bunun üzerine sahabiler şaşkınlıkla sorarlar:

“Ya Rasûlullah, o gün sayımız çok mu az olacak?” Efendimiz (s.a.v): “Hayır” der. “Bilakis, o gün sayınız çok olacak. Fakat siz -çokluğunuz- bir akıntıya taşınan çer-çöp gibi olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden sizin korkunuzu silecek, sizin kalbinize de “vehn” verecek.”

Bunun üzerine sahabilerden biri sorar: “Vehn nedir ya Rasûlullah?..”

O da buyurdu ki: “Dünya sevgisi ve ölümü sevmemek, ondan nefret etmek.” (Süneni Ebû Davut: 4/111, hn. 4297; Müsnedi Ahmed: 5/278, hn. 22450)

Bu gün İslam ülkelerini tek tek ele alırsak maalesef yukarıda ifade edilen hakikati çok acı ve ibretlik çıplak bir gerçeklikle görürüz.

Ölümü hayatın merkezine almak ve ölümün onayından geçmeyen her şeyin kıymetsiz olduğunu bilmek ve yaşamak imanın gereği. Ölümün onaylamadığı hiçbir söz ve amel salih amel kabul edilmiyor.

O halde ‘lezzetleri gerçek kimliğiyle karşımıza koyan adeta lezzet ölçüsü olan ölümü’ çokça hatırlamalıyız. Ölümü hayatın merkezine almak demek günlük hayatımızda onu hatırlatan hususları azaltmak veya silmek yerine çoğaltmak demek.

Beyazlayan saçlar çok büyük bir nasihatçi aslında insanlar için ama kozmetik ürünlerle bu nasihatçinin ağzına tıkaç tıkanıyor.

Mezarlıklar çok büyük nasihatçi herkes için ama insanlar yollarının oradan geçmesini çok arzulamıyorlar.

Sağımızdan solumuzdan akran ya da küçüklerimizin ölmesi en büyük nasihat ama hiç üzerimize almıyoruz.

Yakında başlayan Ramazan ayı ve tutacağımız oruç bize dünyanın mahiyetini ve kendi acz ve zafiyetimizi çok güzel anlatıyor.2 parça elbise ve 2 parça yiyecekten ibaret olan ihtiyacın nerelere kadar uzandığını ve bu ihtiyaçları karşılamak için ne bedeller ödendiğini hepimiz görüyoruz.

Oysa akıllı insan başkasının başına gelenden ibret alarak mutlaka yüzleşeceği ölüme hazır bir hayat yaşamaktır. Bu gerçek tüm ümmet için çok önemli olduğu gibi fert fert her Müslüman için dünya ve ahiret saadeti noktasında çok önemlidir.

Yorum Ekle