Abartma!

Dünya hayatının değişmez yasalarını biz Müslümanlar ‘sünnetullah’ tabiriyle ifade ederken, batı alemi ‘tabiat kanunları’ sözcüklerini kullanıyor.

Kainatı geçmişte, bugün ve gelecekte de yaratan Yüce Allah bu kanunların değişmeyeceğini kesin hükümler ifade eden cümlelerle ifade ediyor.

Takva kelimesi de, Rabbimize saygı ve haşyetten ötürü kurallara uymak, sınırlara riayet etmek anlamında kullanılabilir.

Şu halde Allah’a en yakın kul, emir ve yasakları belirten kurallarına uygun bir hayat süren kul oluyor.

Rabbimizin emirlerine, çizdiği çizgilere harfiyyen uymak esastır.

Ne Emredilmiş, nasıl isteniyor, niçin talep ediliyor, nerede kabul ediliyorsa ve kimden isteniyorsa o şartlarda yerine getirmek gerekiyor.

Kısaca kullukta esas 5 N 1 K üzerine amel etmek.

Hz. Ali efendimizin de içinde olduğu bir sahabe topluluğu ibadetler konusunda (her gün oruç tutacakları, gece boyu namaz kılacakları, evlenmeyecekleri gibi) ifrata varan taleplerde bulunduklarında Peygamberimiz bu istekleri reddetmiş ve ölçüyü şu şekilde ifade etmiştir.

‘Ben Allah’a en yakınınız olduğum halde bazen oruç tutar bazen terk ederim, evlenirim, gecenin bir kısmında uyur diğer kısmında namaz kılarım. Bu din kolaylık dinidir. Kim bu dini zorlaştırmaya çalışırsa din ona galebe eder.’

Kulluğun makbul olanı 5 N 1 K üzerine bizden isteneni abartmadan, ifrat ve tefrite düşmeden sürekli yerine getirmektir.

‘İbadetin –azda olsa- devamlı olanı makbuldür’ hadis-i şerifi bu manayı işaret ediyor.

Bugün kalbinde dağ gibi iman taşıyan gençliğimizin ibadetler konusunda ‘din yorgunu’ ifadesini çağrıştıran görüntüsü bu nüansların ihmalinden ortaya çıkıyor.

Peygamberimizi aşan, geride bırakan bir ifratla sorumluluklar yükleniyor insanlara küçük yaşlardan itibaren.

Bu konuya en güzel misal Dımam bin Salebe.

Hz. Peygamber’in süt annesi Halîme’nin kabilesi olan Sa‘d b. Bekir hicretin 9. yılında (630-31), bazı kaynaklara göre ise 5. (626-27) veya 7. (628-29) yılında Resûlullah’a Dımâm b. Sa‘lebe başkanlığında bir heyet gönderdi. Maiyetiyle birlikte Medine’ye gelen Dımâm devesini Mescid-i Nebevî’nin önüne çökertip bağladıktan sonra içeri girdi. Topluluğa, “Muhammed hanginizdir?” diye sorup Hz. Peygamber’i tanıdıktan sonra ona yaklaştı ve, “Sana bazı şeyler soracağım, ancak sorularımda biraz sert ve haşin davranacağım; sakın alınıp incinmeyesin!” dedi. Hz. Peygamber kesinlikle kırılmayacağını ve istediğini sorabileceğini söyledi. O günlerde ashabın iman esaslarını ilgilendiren hususlarda Hz. Peygamber’e soru sorması yasaklanmıştı. Bu sebeple onlar çöl halkından bazı kimselerin gelip Hz. Peygamber’e bu konularda soru sormalarından hoşlanıyorlardı (Müslim, “Îmân”, 10). Dımâm Hz. Peygamber’e, “Senin elçin bize gelerek yeri ve göğü Allah’ın yarattığını, o Allah’ın seni peygamber olarak gönderdiğini, gündüz ve gece olmak üzere bize günde beş vakit namazın farz kılındığını, mallarımızdan zekât vermemizin, senede bir ay ramazan orucu tutmamızın da farz kılındığını ve gücü yeten için Beytullah’ı ziyaret etmek gerektiğini söylemiş olduğunu iddia etti. Allah aşkına söyle, bütün bunlar doğru mudur?” diye sordu.

Hz. Peygamber onun her sorusuna, “Evet doğrudur” diye cevap verince Dımâm, “Ben Allah tarafından getirdiklerinin tamamına iman ettim ve bunların hepsini eksiksiz yapacağım. Ben Sa‘d b. Bekir kabilesinden Dımâm b. Sa‘lebe’yim. Kabilemi temsilen gönderilmiş bulunuyorum. Dönüşte onlara burada duyduklarımı anlatacağım” diyerek memleketine hareket etti. Hz. Peygamber onun arkasından bakarak, “Bu adam eğer sözünde durursa kurtuluşa erdi” dedi.

Muhaddisler ve tarihçiler bu olaya büyük önem vermişler, tarihçiler müstakil başlıklar altında, hadisçiler de eserlerinin ilim, iman, namaz, zekât, oruç konularını ele alan bölümlerinde hadiseyi çeşitli rivayetleriyle birlikte kaydetmişlerdir. Oldukça kalabalık bir topluluğun huzurunda cereyan eden bu karşılıklı konuşma ashabın üzerinde silinmez izler bırakmıştır. Nitekim Hz. Ömer, Dımâm b. Sa‘lebe’den daha veciz soru soran bir kimse görmediğini, İbn Abbas da Hz. Peygamber’e gelen elçiler içerisinde Dımâm’dan daha üstün birisinin bulunmadığını söylemiştir.

Dımâm b. Sa‘lebe kendisini heyecanla karşılayan kabilesinin yanına dönünce tapmakta oldukları putları kötüleyerek söze başlamış ve Resûlullah’la olan görüşmelerini bütün ayrıntılarıyla anlatmıştır. Bunun üzerine kısa bir tereddütten sonra kabile halkının tamamı o gün müslüman olmuştur. İbn Sa‘d’ın ifadesine göre Sa‘d b. Bekir oğulları tapmakta oldukları putlarını hemen tahrip ederek mescid yapmışlar ve namaz kılmak için ezan okumuşlardır.( http://www.islamansiklopedisi.info/ )

Yine Peygamberimiz; ‘İşlerin hayırlı olanı (ifrat ve tefritten uzak)vasat olandır=Hayr’ul-umuru evsatuha) buyurdu.

Demek ki imtihan için gönderildiğimiz şu dünyada işlerin hayırlısı abartmadan yapılanları.

O halde dostlar dostlarına ifrat ve tefrit durumlarını gördüğünde lütfen kibarca;

‘Abartma’ desin.

Yorum Ekle