Konuşmalar yapılıyor, yazılar yazılıyor, her şey âlemin ıslahı ve dünyanın nasıl düzeleceğine dair…
İnsan konuşurken ve yazarken “etki alanı” içerisinde kalmaya özen göstermeli.
Nedir “etki alanı”?
Konuştuğun, yazdığın veya harekete geçtiğinde değişim yapabilme alanın senin “etki alanın”
Durgun bir suya taş attığınızda oluşan halkaları düşünün.
O taş attığınızda suda oluşan halkaların tam merkezinde siz varsınız.
Ve etki alanınızın en güçlü olduğu yer tam da taşın düştüğü yer, yani merkezi.
Demek ki neymiş!
En çok kendimizi konuşacağız ve yazacağız.
En çok kendimize eleştiri balyozunu indireceğiz.
İndireceğiz ki mermerden daha sert egomuza şekil verelim.
Üflemekle o ego sadece ferahlar ve güçlenir.
Kitap okunmadığından bahseden zavallı! Sen ne en son hangi kitabı okudun?
Yazılmadığından bahseden ukala! Sen en son neyi ne kadar yazdın?
Çevredeki olumsuzluktan bahseden şovmen! Çevre için ömrü hayatında ne yaptın?
Ne ürettin, Kızılay kaç ünite kan verdin ve kaç STK’na üyesin ve destek veriyorsun?
Annemiz bir sebepti, Rabbimiz bizi “tek başına” dünya imtihanına indirdi.
Kalemleri bırak emrinden sonra yine 2. Annemiz: Kabirde “tek başına” döneceğiz imtihan dünyasından gerçek hayatın bekleme istasyonuna.
Yalın gerçek işte bu!
Gerisi hepsi masal.
Çıplak doğduk bir kundağa sardılar ve altımıza bez bağladılar.
Çıplak öleceğiz bir kefene saracaklar.
Ve dünyada giderayak daha fazla çevreyi kirletmemiz için pamuk tıkayacaklar…