Yukarıya çıkarken tekbir; aşağıya inerken tesbih edin.

Peygamberimiz seferler de yükseğe çıkarken tekbir getirir, aşağıya doğru inerken rabbini tesbih ederdi. Ne kadar muhteşem bir uygulama.

Bu uygulamanın sosyal hayatımıza bakan yüzlerce hikmeti var dostlar.

İmtihan yeri olan bu dünyada hepimizin hayatı iniş ve çıkışlarla dolu.

Yükselirken zenginlerken, akademik kariyer basamaklarını çıkarken, makam ve mevkilere kavuşurken, mal ve evlat sahibi olurken ; kısaca yeryüzünde insanın gururunu okşayan ne kadar yükseklik vasıtası varsa onlara sahip olunca sünneti seniyye gereği tekbir getireceksin.

Yani bu dünya imkanlarına sahip olduğunda nefsine bir gurur ve kibir gelmemesi için “Allah en büyük” diyeceksin. ”Allah her şeyden daha büyük”.

Çünkü nefs ve şeytan koalisyonu insanı birkaç dünya nimetine sahip olunca “küçük dağları ben yarattım” havasına sürükleyebilir.

Bu gün toplumda örneklerini görüyoruz. Daha dün beraber olduğumuz insanlar dünyanın kısacık makam, mevki ,şan, şöhret, para, araba v.b. süslerine sahip olduklarında değişiyorlar. Uçuyorlar. Oysa uçmak kolay ,inmek zordur. Halbuki dünyada bize verilen her imkan bir deneme aracıdır. Bir test vasıtasıdır. Bu testleri çoğu zaman insanlar kaybediyorlar.

İnerken de yani sahip olduğumuz imkanları ,makamı, mevkiyi, parayı, şöhreti v.b. kaybederken de Allah’ı tesbih etmek. Yani mal, mülk, dost, şöhret bunları kaybetsen de “Rabbin seninle beraber unutma, onu tesbih ettiğin sürece” , her şey seni terk etse de tesbih ettiğin sürece Rabbin seni terk etmeyecek.

Bu uygulama ibadetlerin fihristesi namazda da kendini gösterir. En yüksekte kıyamda olduğumuzda tekbir getiririz, ruku ve secdelere tesbihle ineriz ve rabbimize en yakın olduğumuz anı, secdeyi tesbihle geçiririz. Burdan hareket edersek iniş çıkıştan bizi rabbimize daha fazla yaklaştırır.

Daha güzeli ,en güzeli kendimizi bir yolcu , dünyayı bir han olarak görebilmek. İnişin çıkıştan hiçbir farkının olmadığını tekbir ve tesbihin aynı zata olduğunu ; hatta belki de tesbihin tekbirden o zatı daha fazla memnun ettiğini bilebilmek.

Bu hakikat kainattaki tüm ibadetleri içerisinde bulunduran namazda da kendini gösterir. Kıyamda ,yukarıda, yüksekte iken tekbir getiren Müslüman ,rüku ve secdeye giderken yani aşağıya inerken rabbini tesbih eder. Ve secde kulun rabbine en yakın olduğu andır inişin sonundaki secde.

Hayatını yukarıda saydığımız esaslar çerçevesinde yaşamış olan Bediüzzaman Said Nursi’nin sözleriyle yazımı tamamlıyorum:

İ’lem eyyühe’l-aziz! (Bil ki ey aziz  ) Aklı başında olan insan, ne dünya umurundan (işlerinden) kazandığına mesrur ve ne de kaybettiği şeye mahzun olmaz. Zira dünya durmuyor, gidiyor. İnsan da beraber gidiyor. Sen de yolcusun. Bak, ihtiyarlık şafağı, kulakların üstünde tulû etmiştir. Başının yarısından fazlası beyaz kefene sarılmış. Vücudunda tavattun etmeye niyet eden hastalıklar, ölümün keşif kollarıdır. Maahaza, ebedî ömrün önündedir. O ömr-ü bâkide göreceğin rahat ve lezzet, ancak bu fâni ömürde sa’y ve çalışmalarına bağlıdır. Senin o ömr-ü bâkiden hiç haberin yok. Ölüm sekeratı uyandırmadan evvel uyan!

Rabbim hayatımızdaki iniş ve çıkışları hakkımızda hayırlı kılsın. Amin.

Yorum Ekle